Girişte dev televizyon ekranlarından oluşan (tabii ki hepsi Samsung) kompozisyonda “Gangnam” Style ile karşılanıyor ziyaretçiler. Seul’un sosyetik mahallesi Gangnam’daki görgüsüzlükle kafa bulan şarkı YouTube tarihinde bir milyar izlenmeyi geçen ilk video olmuştu. Victoria ve Albert Müzesi’nde önceki hafta açılan ve dünyayı giderek etkisi altına alan Güney Kore popüler kültürüne odaklanan “Korean Wave / Kore Dalgası” sergisi elbette bu şarkıyla açılacak.
Gangnam, 1972’de Han Nehri’nin kuzeyi inşaata kapanınca ortaya çıkmış bir yerleşim alanı. Yasaktan doğan bir yer. Bugün en lüks evlerin, en pahalı markaların, en prestijli okulların, en havalı kafelerin, restoranların mekânı. Sergide, burada 1978 yılında çekilmiş bir fotoğraf var. Arkada lüks bloklar inşa edilirken, önde öküzün arkasına taktığı sabanla tarla belleyen bir Koreli köylü görünüyor. Evet, tahmin ettiğiniz gibi oralar hep tarlaydı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan ikiye bölünmüş olarak çıkmış, ardından 1950-1953 arasında kardeşiyle savaşmış (Kore Savaşı bölümünde minnetle anılan ülkeler arasında tabii ki Türkiye’yi gördük), 1961, 1979 darbeleriyle sarsılmış, totaliter rejimlerde yönetilmiş, ekonomik krizlerin vurduğu bir ülkeden söz ediyoruz.
1980’lerde oluşan özgürlükçü öğrenci hareketlerinin, işçilerin hak taleplerinin şiddetle bastırıldığı bir ülke. Ardından, 1987’de, sonunda demokratik adımlar geliyor. 1988’de Seul Olimpiyatları’yla Güney Kore’nin macerası bambaşka bir yere doğru evriliyor.
Sergi boyunca yürürken mesela Hyundai’nin yaptığı ilk araçlar, fabrikadan eski fotoğraflar ve dönemin reklamlarından örnekler var. Özellikle yüzde yüz “yerli ve milli” Hyundai Pony’nin reklamındaki “Dört dörtlük Batı Vaadi” ifadesi çok manidar.
Batı vaadi ve Batılı olmanın tezahürleri, Güney Kore’nin 1980’lerde ve 1990’larda itici güçlerinden biri. En azından bu unsur, sergiyi hazırlayanlar tarafından bir kez daha öne çıkarılmış. Bunu mesela az ilerideki 1980’lerin Samsung reklamlarında da görüyoruz. LG reklamlarında da aynı vurgu var. Cep telefonları da aynı mantıkla sunuluyor. “Batı’yı Batı’dan daha iyi üretiyoruz.”
Batılı moda dergilerinin lokalize edilmiş Kore versiyonlarının kapağında da bu Batı vaadi mevcut. Biraz ileride sergi daha da etkileyici oluyor. Çünkü kocaman ve renkli bir salon K-Pop’a ayrılmış. Kore Pop’u tam da 1980’lerdeki Hyundai reklamının vaadine yaslanıyor. “Batı’nın pop müziğini ondan daha iyi yapabiliriz.” Bu, tartışmalı ama giderek gerçek olan bir iddia. BTS’in Beatles’tan daha büyük olduğu bir dünyada yaşıyoruz. K-Pop’un nasıl stream endüstrisinin temel motorlarından biri olduğunu başka yazıda anlatırım.
Yakın zamanda ödüller alan ve büyük yankı uyandıran iki yapıma ayrılmış bölümlerden de bahsetmek isterim. Biri “Parasite” filminde yer alan banyo. Burada yeniden üretilmiş haliyle yakinen izlenebiliyor.
Diğeri, televizyon fenomeni “Squid Game”e dair bölüm. “Squid Game” dizisi ve hikâyesi aslında günümüz Kore’sinde mevcut sosyal eşitsizliği, adaletsizliği, yozlaşmayı, 1392-1910 yılları arasında hüküm süren Joseon hanedanı döneminin sosyal eşitsizliğiyle karşılaştıran “Hell Joseon / Joseon Cehennemi” kavramıyla ilgili.
Kore’de 2015’ten sonra popülerleşen, ülkenin durumunu (adaletsizlik, gelir seviyesindeki uçurum ve eşitsizliği) anlatmak sıkça kullanılan bir ifade. Diziyi bu bağlamda değerlendirip izlemek (elbette “Parasite” filmini de) çok önemli bir alan açıyor insanın önünde.
Güney Kore’nin “yüzde yüz gerçek Batı” vaadiyle pazarlanan yüzde yüz Koreli ekonomik kalkınması bugün kendine has bir kültürel ihracata dönüşmüş durumda. Batılı gibi görünse de yüzde yüz Koreli bir fenomen. Peki, benzer bir geçmişe sahip bir ülke olarak biz son 40 yılda ne yaptık? Enerjimizi nelere harcadık? Nelere harcıyoruz? Serginin bana sordurduğu asıl soru bu.