İstanbul’da olası depreme dair kafalar karışık, endişe hâkim diye yazmıştım. Gelen tepkiler daha çok işin maddi yönüyle ilgiliydi. İçinde yaşadığınız binanın depreme dayanıklı olup olmadığını araştırmak, sonuca göre gerekeni yapmak ne kadara mal olacak? Bütçemiz buna yetecek mi? Parası olmayanlar ne yapacak? Ortak endişeler bunlar.
Benim anladığım ve gördüğüm kadarıyla, çoğu insanın bütçesi böyle bir masrafa uygun değil. Uygun olanlar da böyle hiç hesapta olmayan (!) bir masraf konusunda isteksiz ve kararsız. Onlarda da “Şimdi nereden çıktı bu” havası hâkim. Gerçeklerle yüzleşmektense “Böyle iyi, bizim bina zaten sağlam” gibi ezbere sözler dolanıyor ortalıkta. Hatta “amatör mühendislik”te iş şu noktalara gelmiş: “Duvarlar yıkılır ama bina çökmez, kolonlar sağlam.” İnsan kulaklarına inanamıyor.
Depremin ciddiyetinin, daha acılar bu kadar tazeyken dahi anlaşılamamış olduğu, acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Çaresizlik ve maddi imkânların yetersizliği tamamen kafadan atma çözümler, düşünceler, şehir efsaneleri üretmeye başlamış. Çoğu insanda, mevcut durumunda hiçbir şeyi değiştirmeden hayatına devam edebileceği inancı hâkim. Herkes kulaktan dolma bilgilerle hareket ediyor.
Önümüzdeki dönemde, İstanbul (deprem tehdidi altında olan diğer büyük şehirlerde de) konutları depreme dayanıklı hâle getirme seferberliği ilan edilmesi lazım. Bu seferberliğin mali boyutu kadar iletişim ve psikoloji boyutu da önemli.
Çaresiz, endişeli ne yapacağını bilemeyen insanlara makul çözümler gösterebilmek önemli. Bu işin yerel mi, yoksa merkezi idareler tarafından mı yapılacağı konusu da elbette önemli. Kim üstlenirse üstlensin, bu seferberlikten rant üreten bir sistem çıkmamalı. Parası olanı koruyan, fakiri fukarayı “Ne yapalım, gücümüz buna yetti” durumunda çürük bir evin içinde depremle karşı karşıya bırakan her seferberlik yanlış olur, eksik olur, işlevsiz ve sonuçsuz olur.
Depreme dayanıklı konut, lüks bir şey olacaksa eğer, o durumda depremden korunmaktan söz edilemez. Birçok insan zaten kirada, ekonomik kriz dolayısıyla olabilecek en ucuz evlere tabiri caizse sığınmış durumda. Geçenlerde emlak sitelerine girip şöyle bir dolandım, kanım dondu. Fiyatlar 21 bin lira ile 180 bin lira arasında. Bir ailenin insanca yaşayabileceği sıradan iki artı bir dairenin fiyatı en az 40-50 bin liralara gelmişken, merkeze en uzak kule gibi toplu konutta “bir artı sıfır” diye ifade edilen tek oda daireler dahi 18 bin liradan başlarken insanların nasıl, hangi parayla evlerini güçlendirecekleri, evleri yeniden yapılır ya da depreme dayanıklı hâle getirilirken nerede barınacakları, ev sahibi olmayan, olamayanların bu süreçten nasıl etkileneceği dikkatle hesaplanmalı.
İnsanlar, bu parasızlıkta ve bu kiralarla depreme dayanıklılık konusunu kendilerinin karşılaması imkânsız bir lüks olarak görmeye başladı. Ben gördüklerimi, duyduklarımı aktarıyorum. Bu da beraberinde işi kader kısmete bırakmayı getiriyor. Gelecek 10 yılın yerel ve merkezi yönetimlerinin önündeki en önemli sınav bu olacak.