Amerika Suriye’den çekiliyor mu?
Bu soruya “Barış için çekiliyoruz” cevabının verilmesini yürekten isterdik ama biliyoruz ki çekilmenin altında bir oyun var...
Bekleyip göreceğiz.
***
Türkiye, dünyada ve ülkesinde barış diyor ama ısrarla savaşa çekilmek isteniyor.
Barış isteyenler kaybeder gibi gözükür ama sonunda haklı çıkar...
Barıştan kaçanlar ise tufana doğru koştuklarını anlayamaz.
Nuh peygamberin çağrısını dinleyen akrep ve sinekler kurtuldu ama oğlu Kenan isyan ederek gemiye binmedi.
Dünyada en uzun ortaklık günah ortaklığı imiş...
Düşündükçe, yaşadıkça, gördükçe bu gerçeği daha iyi anlıyoruz...
Amerika güya Suriye’den çekilecekmiş.
Nöbeti ise Fransa devralmaya başlıyor gibi.
Varsa da yoksa da YPG. Yani, PKK...
***
Daha da ötesi, hayalleri, Ortadoğu’yu kontrol edebilecek uzaktan kumandalı bir devleti kurmak, yönetmek, saldırtmak...
Yeni bir üs devleti...
AB ile Türkiye arasında yıllar boyunca süren ilişki her geçen gün biraz daha zehirleniyor.
Kriz tırmandırma stratejileriyle Türkiye’yi oyaladığını sanan AB ülkeleri bir türlü gerçek niyetlerini kelimelerle ifade etmiyor.
Ve sürekli önü açık sözlerle, konuyu bitirmiyor...
Bitirmeyecek de...
***
‘Sığınmacı krizinin çözümü’ için 18 Mart 2016’da imzalanan anlaşmayı Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşma sürecinin başı sayan uzmanlar, Türkiye, sığınmacıların iadesine karşılık kendisine 3 milyar euro ödemeyi vaat eden AB’nin anlaşmaya bağlı kalmadığını da ifade ediyor.
AB ise Türkiye’yi adil yargılanma hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü ihlal gibi konularla suçluyor ama hukukun önünden kaçan gazetecilere, yazarlara, darbeci subaylara, firari hâkim ve savcılara da kapılarını sonuna kadar açıyor.
Bu da yetmiyormuş gibi, vatandaşlık veriyor...
HSK Başkan-vekili Mehmet Yılmaz demiş ki:
“Yargıyı terör örgütünün elinden kurtardık!”
Bize göre de doğru demiş ama ‘yargıç’ teröristlerin büyük çoğunluğu da aramızda ‘hukukçu’ diye hâlâ geziniyor...
Yargıyı kurtardınız ama terörist yargıçların mağdur ettiklerini nasıl kurtaracağız?
İşte, asıl mesele bu...
***
Bu ülkede herkes önündeki işe değil de sürekli başkasının işine kafa yoruyor.
Ve başkalarının işini yapmayı daha çok seviyor.
Uluslararası Körfez Forumu “Esad’lı ya da Esad’sız Körfez ve Suriye Krizi” başlıklı bir panel düzenlemiş...
“Suriye’de neler oluyor ve olacak?” sorularına daha sağlıklı cevaplar aranmış.
Panele, Washington’daki Arap Merkezi’nden Dr. Radwan Ziadeh, Ortadoğu Enstitüsü’nde terörle mücadele uzmanı olan Charles Lister, Dışişleri Bakanlığı’nda bir dönem Ortadoğu uzmanı olarak çalışan Wa’el Alzayat ve Uluslararası Körfez Forumu’ndan Sigurd Neubauer katılmış.
Washington’da yapılan panelde konuşan Charles Lister, Amerika’nın Suriye politikasıyla ilgili çekincelerini dile getirmiş ve Esad karşıtı cepheyi koordine edemeyişinin de büyük problemlere neden olduğunu belirtmiş...
***
“Amerika’nın muhalefete desteği koordine etme konusunda liderlikte başarısız kalması karışıklığa neden oldu. Merkezde bir koordinatör yoktu. Tek tek Körfez ülkeleri ve Türkiye müdahil oldu ve kendi ortaklarını seçtiler. Bu yarış, karışıklığa, kaosa ve aşırıcılığın yayılmasına neden oldu” diyen Lister, şunu söylemiş:
“Hiçbir zaman tek bir silahlı grubu desteklemek için koordine olunmaması, tek bir komuta merkez yapısı olmaması yüzünden bugünkü duruma geldik.”
Anlıyoruz ki Türkiye’nin neden kaybedilmek istendiğine ve terörist
Batı, savaşlarla dizayn ettiği Ortadoğu’yu isyanlarla ve yeniden siyasi organizasyon-ların operasyonlarıyla kendilerine sadakatle bağlı yönetim kurma stratejisine geçiyor gibi...
“Arap Baharı” rüzgârıyla ve “Demokrasi geliyor” yalanıyla başlattığı operasyon kasırgaya dönüştü...
Ve altüst ettiği coğrafyada şimdi de başka hesapların peşinde...
Meğer, yığınla senaryo yazmış ve her birini bir köşede filme çekiyormuş...
Bunlardan birini de Londra’daki “Middle East Eye” haber sitesinin haberiyle öğreniyoruz.
Güya, Lübnan asıllı Amerikan vatandaşı Nader, 2015 yılının sonlarına doğru bazı Arap liderlerle Kızıldeniz’de bir yatta gizli toplantı gerçekleştirmiş.
***
Gizli toplantıya Ortadoğu’nun birçok ülkesinin liderleri katılmış. “Körfez İşbirliği Konseyi ve Arap Birliği’nin yerini alacak 6 seçilmiş ülkenin bir araya gelmesiyle bölgesel yeni bir oluşum” teklifinde bulunduğu iddia edilen Nader, “bu yeni oluşumun Türkiye ve İran’ın nüfuzuna karşı bölgede Amerika yönetimi tarafından itibar görecek bir güç haline gelebileceğini” öne sürmüş.
Çanakkale Zaferi’nin 103. yıl dönümünde Afrin kent merkezine giren ordumuzun 58 gün sonra kontrolü ele geçirerek bayrağımızı dalgalandırması olağanüstü bir başarı öyküsüdür.
Ve hem de köyde, kentte yaşayan sivil vatandaşlara zarar vermeden...
Amerika’nın Irak ve Afganistan’a nasıl girdiğini de görmüş biri olarak, savaşın da bir şerefi ve kırmızı çizgileri olmalı diyoruz.
Türk ordusunun ‘şerefli’ olması işte bu yüzdendir.
Afrin kent merkezine giren ordumuz ve özel polis güçlerimizin YPG ve PKK’lılara ait eğitim kamplarını ve silah depolarını bulup kontrol altına alması da daha büyük bir başarıdır.
***
Afrin’deki depolarda çıkan Amerika, Rusya, Bulgaristan ve İran’a ait top, füze ve her türlü silahları gördükçe anlıyoruz ki ‘bize bizden başka dost’ yokmuş.
İmralı’da beslediğimiz eşkıyanın başı ilk yakalandığında ve açılım sürecinde, Türkiye’ye hizmet etmek istediğine dair yığınla yalan söylemişti.
Bir eski dostu ziyaret etmeye gittiğimde sokağındaki duvarda, “Bizim neslimiz ustasız çalışmak zorundadır” yazısını okuyunca insan ülkesinin yakalandığı hastalığı daha iyi anlayabiliyor.
Duvarlara çarpıyoruz sürekli.
Ustalar yok...
Bu yüzden bir yanımız bozuk işte.
***
Usta kim?
Hiçbir işe yaramaz ellerin marangozu.
Bir şey düşünemeyen beyinlerin heykeltıraşı.