Amerika kendine yine yeni kazanç kapıları aralamaya çalışıyor.
Daha fazla kazanabilmek uğruna.
İran kartını piyasaya sürmesi de bunun açık delili.
Kimyasal silah yalanları bitmiyor.
Aynı yalanla Irak yerle bir edildi.
Ve sıra şimdi İran’da.
***
Türkiye ekonomisini köşeye sıkıştırmak için bu kez matematiksel birtakım oyunları sahneye koyuyor rakamların efendileri...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pazar günü açıkladığı manifesto bize göre beklentilerin de üzerindeydi...
Kentin meydanlarında buluşmaya ihtiyaç var...
Kavgadan uzak bir yerlerde...
Ve barışmaya...
Mecburuz bir arada yaşamaya...
Birlikte sevmeye, ağlamaya ve gülmeye...
Birlikte ölmesini öğrenmişiz ama birlikte yaşamamızı bozabilmek için yedi düvel barışımıza saldırmaya devam ediyor...
Eğer saatlerimiz kırık değilse, herkes geçen bin yılın ve on altı devletin yıkılış öyküsünü bir daha okumalı diyoruz...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile gittiğimiz Özbekistan ve G. Kore seyahatinde gördük ki dünyanın her yerinde Türkiye ve ekonomisinin kalkınması için olağanüstü bir seferberlik var.
İş adamlarımız ticareti geliştirmek için ne kadar ölü boşluk varsa hemen oraları doldurmanın heyecanı içinde...
Siyasi irade bu konularda oldukça kararlı...
Seçim atmosferi olmasına rağmen siyasi irade ülkeye bir yatırımı daha getirmenin gayreti içinde...
***
AB ile ilişkilerin yeniden başlayacağına inanıyoruz ama istediklerini yapan bir Türkiye değil, istediğini yaptırabilen ama asgari müştereklerde buluşabilen bir siyasi iradeyle muhatap olduklarını bilmeleri şartıyla...
Bize insan hakları ve demokrasi dersi vermeye kalkan AB’nin çifte standart muamelesinden de artık vazgeçmesi şartıyla...
Türkiye’yi olası bir ekonomik krizle yangın yerine çevirmeye çalışan lobiler de aklını başına almalı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte yaptığımız Özbekistan ve Güney Kore seyahatlerine ilişkin notlara devam ediyoruz.
Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e farklı zamanlarda geldiğimizde çehresinin de sürekli değiştiğine şahit olduk...
1989’da ve 1993’te merhum Özal ile ve daha sonraki yıllarda da gelip gördüğümüz o günlerin Taşkent’i ile bugünkü arasında dağlar kadar fark var...
Orta Asya ülkelerinin gelişmesine seviniyoruz...
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Enerji Bakanı Berat Albayrak ile yaklaşık yedi bakan ve Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’la birlikte Taşkent’ten Buhara’ya geçiyoruz.
Harzemşahlar dönemi aklımıza düşüyor...
Özbekistan’ın başkenti Taşkent’teyiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın havaalanında gündeme ilişkin yaptığı açıklamalar sanıyoruz muhalif koroyu az da olsa susturmuş oldu diye düşünüyoruz...
Bir bardak suda fırtına kopartmaya bayılan muhalif koro her gün kaynatacak bir konu buluyor ama yalanlara ve komplo oyunlarına sığındığı için bir sonuç alamıyor.
Yalan rüzgârı dizilerini dahi geçti gibi...
***
Kamuoyu oluşturabilir ihtimaline sığınan büyük bir çoğunluk ısrarla ve inatla bazı konuları ülke gündeminde birinci sıraya oturtmaya çalışıyor...
Bunlardan biri de her seçim döneminde gündeme taşıdıkları bedelli askerlik konusu...
İktidarı emrivakiye zorlayarak elde etmek istedikleri ayrıcalıklardan biri sayılan bedelli askerlik beklentisi olan kalabalıkları siyasi bir tercihe zorlayan muhalif koro bu konuyu ülke gündeminden bir türlü düşürmüyor...
Ve Abdullah Gül aday olmadığını açıkladı...
Daha doğrusu, mutabakatın oluşmadığı gerçeğiyle yüzleşince, sözün bittiği yerde, kaçınılmaz açıklaması da bu olacaktı tabii ki...
Sitem dolu sözlerini AK Parti içerisindeki arkadaşlarına söylemeye de ne kadar hakkı vardı bilinmez ama bilinen tek şey, bu sözleri işitmemek için bu zemin sağlanmayacaktı ve mutabakat arayışlarından da uzak durulacaktı...
***
Gül diyor ki:
“Erken seçimlerle birlikte Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Temel Karamollaoğlu’nun ismimi zikretmesiyle başlayan hareketlilik benim dışımda gelişti. Geniş bir mutabakat söz konusu olursa üstüme düşeni yapmaktan çekinmeyeceğimi söylemişimdir. Temel Bey’in yaptığı görüşmeler neticesinde böyle bir mutabakatın olmadığı görülmüştür. Böylece adaylığımla ilgili birsüreç artık söz konusu değildir.”
Yani, geniş mutabakat sağlanmış olsaydı yeniden aktif siyasetin içerisinde yer alacaktı.
Ve kendisine kardeşim diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı da aday olacaktı...
Evet, seçime gidiyoruz...Demokrasinin vazgeçilmezi seçimlerdir ve kaçılmaz.
Ama seçilebilmek uğruna da her türlü hileye başvurulmaz.
Güneş Motel lekesini daha siyasi tarihimizden silmeden yeni versiyonlarıyla karşılaşınca, kırk yılın sonunda aynı filmi bir daha seyretmemeliydik diyerek üzülüyoruz.
Böyle bir yolu da gelenekselleştirerek, gelecek kuşaklara demokrasi güncellemelerine hileli siyaset oyunlarını miras bırakmamalıyız.
***
“Abdullah Gül aday olacak mı?” sorusunu soranlara diyoruz ki yol arkadaşlığında böyle bir gelenek başlatılmamalı...
O zaman hiç kimse kimseyi bir yere taşımaz, taşımak istese de kırk defa düşünmeye başlar.
Halk, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu arkadaşlarını gökyüzüne mi çıkartacaktı?” sorusunu sormaya başladı bile...
Frankfurt’taydık... Şehir ve yaşam konusunda oldukça başarılı olan Batılılar, yaşamın içindekilere karşı gösterdikleri ayrımcılıklarla olağanüstü yasaklara imza atmaya devam ediyor.
Türkler konusunda içindeki korkuyu atamayan Batılı, bin yıldan beri Doğu’yu karıştırmak ve yıkmakla meşgul...
Batılılar için Türkiye “Kapıdaki düşman”...
AB serüveni de bu korkunun bir delili...
Ve bir medeniyetin bekleme odasında yıllarca oyalanışımız da...
***
Özgürlüklerden ve insan haklarından, fikir ve ifade hürriyetinden yani demokrasiden söz edildiğinde bizlere bir cümle konuşma fırsatı dahi vermeyen Batılı siyasiler Türklere karşı olağanüstü ayrımcı bir duruş sergiliyor.
Avusturya Başbakanı Kurz’un başlattığı, Hollanda ve Almanya’nın peşinden geldiği bu ırkçı ayrımcılıklar aşırı sağcı siyasi partiler ve liderleri tarafından her gün biraz daha körükleniyor.