Deizm, Fransızca “déisme”in dilimizdeki söylenişidir ve “tanrıcılık” demektir. Dinlerden ve peygamberlerden bağımsız olarak akıl yoluyla ulaşılan, evreni ve içindekileri yaratan bir Tanrı’nın var olduğunun kabulüdür. Deistlere göre bu; saf, bozulmamış; üzerinden istismarlar yapılmamış bir tanrıcılıktır. Tersi ateizm (Fransızca athéisme) tanrı tanımazlık demektir. Tanrı tanımayana da ate (athé) denir. Kendisi tanrı tanımamakla yetinmeyip bunu başkalarına da telkin etmeye çalışan kişiye ateist (athéiste) deniyor. Teoloji (théologie), tanrıbilimidir. Teoloji’nin Osmanlıcası ilahiyat’tır.
Geleneksel deizmde, Tanrı evreni ve içindekileri yaratıp kendi haline bırakmıştır. Evrendeki işleyişe müdahalesi yoktur. Dolayısıyla insanların yapıp ettiklerinden sorumluluğu konusu muğlaktır. Fakat deistler içinde her çağda Tanrının insanları iyilik yaptıklarında, dürüst davrandıklarında ödüllendireceği; kötülük, zulüm ve haksızlık yaptıklarında cezalandıracağı inancına sahip olanlar hep olmuştur. Yeni zamanlarda deizmi bu şekilde algılama eğilimi artmaktadır.
Deizmin her çağda hem yandaşları hem de karşıtları olmuştur. Özellikle din kurumları ve onların mensupları bu felsefeye hep karşı çıkmışlardır. Hâlbuki dindarlar açısından deistler ateistlerle mukayese edildiğinde daha makbul bir konumda olmalıdır. En azından Tanrı inancında bir ortaklık (asgari müşterek) söz konusudur. Ate bir şahsa, “dinsiz, Allahsız” denebilir; ama deist bir şahsa, “dinsiz, Allahsız” denemez. Çünkü deist din kabul etmez, ama Allah’a yani yaratıcı bir kudrete inanır.
Deizm ülkemizde de dünyada da yükselme eğiliminde. Zamanımızda, “Niçin?” diye soracaklara verilecek yanıt hiç zor değil. Çünkü dinlerin buyruk ve yasaklarının, özellikle ahlaki talimatlarının dindarlar tarafından kolayca ihmal edilmesi; inananların ve onları temsil edenlerin doğru, dürüst, düzgün insan olma konusunda iyi örnek oluşturamaması; en yüksek dinsel değerlerin bile inananlarca çıkarlara alet edilmesi deizme rağbeti artırmıştır. Bu durum İslam dünyası için de geçerlidir. İnanmak, insan doğasındaki baskın eğilimlerden biri. İnsanlar bu eğilimi dinle karşılayamayınca alternatif aramaya yöneliyorlar. Deizm bu anlamda bir alternatif. Bu yüzden deizmin yükselmesi bir sürpriz değil, anlaşılabilir bir tepkidir.
“Din” adı altında toplanan her sistem dünyevi davranışlar bakımından teorik olarak iyilik yanlısı, kötülük karşıtıdır. Ama bu teorinin pratiğe yansıması her devirde çok sınırlı olmuştur. Var olan bütün dinlerin mensuplarının büyük çoğunluğu sanki din yokmuş gibi davranmışlardır. Hemen her dinde ibadete ilişkin buyruklara büyük oranda uyulurken ahlaki buyrukların kolayca göz ardı edilmesi yaygın hale gelmiştir.
Sözgelişi, Yahudilikteki ünlü “10 Emir”in, “insan öldürmemek; kimsenin bir şeyini çalmamak; yalan şahitlik yapmamak; zinaya yaklaşmamak; komşu haklarına titizlikle saygı göstermek gibi her zaman evrensel insan hakları arasında yer alan esasları; bazı değişiklik ve ilavelerle Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta da tekrarlanmıştır. Ama söz konusu üç dinin hiçbirinde bunların tam bir uygulamasına şahit olunmamaıştır.
İyiliğin, güzelliğin, dürüstlüğün gerektirdiği en basit bir davranışın ihmal edilmemesinde; en önemsiz, en marjinal kötülüklerden bile uzak durulmasında olabildiğince ısrarlı bir din olan Müslümanlığın mensupları da çoğunluğu itibariyle tam aksi yönde kötü örnek oluşturdukları, bu da giderek yaygınlaştığı için deizmin İslam dünyasında ve Müslümanlar arasında da yükselme trendine girmesinde şaşılacak bir taraf yoktur.
Dini bilgiler
ASHÂB-I KEHF
“Mağara arkadaşları, mağara dostları” demektir. Kur'an'da geçen bir ifadedir. Kur’an’daki çok önemli, çok ibretli kıssalardan biridir.
Kur'an-ı Kerim'in Kehf suresinde bu mağara dostlarının hikâyesi anlatılmaktadır. Buna göre putperestliğin yaygın olduğu bir ülkede Allah'ın birliği inancını benimseyen bazı gençler (ki sayılarının yedi olduğu belirtilmektedir) putperestlerin baskısından kurtulmak için bir mağaraya çekilirler. Yanlarında bir de köpekleri vardır. Burada derin bir uykuya dalarlar. Bu uykuları çok uzun sürer; ama kendileri farkında değildirler. Neden sonra uyanınca acıktıklarını hissederler. İçlerinden biri yiyecek almak için şehre gider. Şehirde aldıklarının bedelini ödemek için para vermeye kalkınca her şey ortaya çıkar. Çünkü ashab-ı kehfin cebindeki para birkaç yüz yıl öncesinin parasıdır, artık geçmemektedir. Halk bunun üzerine alışverişe gelen gençle mağaraya gider, olaya şahit olurlar. Bu olay Kur'an'da, öldükten sonra yeniden dirilmenin mümkün oluşunun bir belgesi olarak sunulur.
Kıssadan hisse
ADAMIN ÖNEMİ
Halife Hz. Ömer bir mecliste hazır bulunanlara sordu:
- Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?
Birisi, “Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslâm’a daha çok hizmet edeyim diye” dedi. Bir başkası, “Şu kadar sürüm (davar, koyun, keçi), mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarf ederek dine yararlı olayım diye” dedi. Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler Hz. Ömer’e sordu:
- Ya Ömer peki sen ne dilerdin?
Cevap verdi:
- Ben de Muaz, Salim, Ebû Ubuyde gibi müslümanlar yetişsin isterdim. İslâm’a onlar vasıtasıyla hizmet edeyim diye.
Fıkra
RAHMETLE ANILMAK
Hayatı boyunca çoluk çocuğunun geçimini hırsızlık gibi gayrimeşru bir yolla sağlamış olan bir adam, iyice yaşlanıp ölümü bekler bir halde köşesine çekildiğinde kendi kendine hayıflanıyormuş:
—Allah’ım, ben hangi yüzle senin huzuruna çıkacağım! Ömrüm boyunca hırsızlık yaptım, herkesin ahını aldım; arkamdan rahmet okuyan, iyilikle anan tek bir Müslüman çıkmaz...
Bunları söylerken yanında bulunan delikanlılığın eşiğindeki oğlu babasını teselli etmiş:
—Baba, sen hiç merak etme, ben sana rahmet okutacağım.
Adam çok geçmeden ölmüş. Oğlu baba mesleği olan hırsızlığa başlamış. Fakat çok hırslıymış. Girdiği evlerde, soyduğu mekânlarda bir iğne bırakmaz, her şeyi ve her yeri kuruturmuş. Bunun üzerine halk şöyle konuşmaya başlamış:
—Canım bu kadarı da olmaz! Bunun babası da hırsızdı; ama rahmetli insaflı idi. Çaldığı şeyin kökünü kurutmaz, sahibini de düşünürdü. Oğlunda ise insafın zerresi yok. Ne buluyorsa aşırıyor!
Safahat’tan beyitler
Şarka bakmaz, garbı bilmez, görgüden yok vâyesi;
Bir utanmaz yüz, kararmaz göz bütün sermayesi.
(Vâye: nasip, pay, kısmet).
Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde,
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer bir incecik perde.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek;
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!
Oturup dil dökecek yerde gidip dökmeli ter,
Bin çalış gayen için, bir kazan ömründe yeter.