Küçük bir çocuğa ölüm nasıl anlatılır?

10 Ocak 2011
Bu hafta sonu keyifsiz geçti. Katılmam gereken bir cenaze vardı. Babaannemin ölümünden beri cenazeler, mezarlık ziyaretleri beni çok daha derinden yaralıyor. Çok sarsılmıştım. Lise son sınıftaydım ve ilk defa bu kadar yakın birini kaybetmiştim. Trafik kazası yüzünden üstelik. O zaman anlamıştım ölümün aslında çok yakınımızda olduğunu, hayatın içinde olduğunu. Gidenleri unutmamaya çalışıyorum. Özelllikle de seslerini. Babaannemin sesi, son sözcükleri kulağımda. Sonra canım dayımın. Bana seslenişi, kocaman kucaklaması hep hayalimde. Sanki uzaktalarmış da zamansızlıktan görüşemiyormuşuz gibi geliyor. Ben 30 yaşında bir yetişkin olarak ölümü bu kadar zor anlıyorsam, kaybettiklerimin acısını hala hissediyorsam ve bir türlü kabullenmek istemiyorsam, Koray'a nasıl anlatırım, diye düşündüm. 2 yaşında anlaması zaten mümkün değil. 'Emzikler yok attık ya' dedim. Gece yarısı uykusunda soruyorken hala, sevdiği tanıdığı birinin ölümünü nasıl anlatırım? 8-9 yaşına gelene kadar 'uzakta şimdi' diye mi cevap vermeli? 5 yaşındaki bir çocuk 'neden gelmiyor, gelsin artık' derse ne demeli? 10-12 yaşına kadar ölen kişinin geri geleceği ümidini taşırmış çocuklar. Ancak bu yaşlardan sonra ölen geri gelmez kavramını anlayabiliyorlarmış. Kendim sordum, cevabımı buldum, paylaşıyorum: * 0-3 yaş arasındaki minikler her ne kadar ölümün ne olduğunu anlayamasalar çevrelerinde olup bitenleri hissedebilirler. Evdeki husursuzluk onlara da yansır ve tepki verirler. * 3-6 yaş arasındaki çocuklar ölümü geri döndürülebilir veya geçici bir durum olarak algılarlarmış. Benim yukarıda yazdığım gibi 'gelsin artık' gibi bir cümle kurmaları olasıymış. Aynı zamanda bu yaş grubundakiler sınırlı deneyimlere sahip olduklarından ölümleri bunlara bağlarlarmış. Örneğin tanıdığı birisi mide hastalığından öldü. Annesinin mide ağrısı çektiğini öğrendiğinde, annesinin de öleceği korkusunu yaşarmış. Bu dönemde çocuğun günlük yaşantısında değişiklikler yapmadan duygularını, korkularını anlatmasını sağlayacakmışız. Her zamankinden daha fazla birlikte vakit geçirip, uzakla kaldığımız anlarda anne-babanın nerede olduğu bilgisini vermek gerekiyormuş ki endişeleri azalsın. 'Allah Baba aldı', 'o şimdi uyuyor' gibi ifadeleri KESİNLİKLE kullanmayacağız. Ölüm hakkında bitmek tükenmek bilmeyen sorularına karşı sabırlı olacağız. Yine okul öncesi dönemde ÖLÜM'ü anlatırken bunun doğal bir yaşam döngüsü olduğunu anlatmakla başlayabilirmişiz. Hayvanları örnek gösterebilirmişiz. Köpekler 15 sene yaşar, Kelebekler 1 hafta, insanlar 70-80 yıl yaşar..., diyebilirmişiz. Ancak ani ölümler, hastalıklar olabileceğini basitçe anlatmalıymışız. Bu yaş grubu sebep-sonuç ilişkisini ilkel bir şekilde algıladığından ölümle ilgili konuşurken çok dikkatli olmalıyız. Örneğin; 'toprak oldu', 'uykusunda öldü' gibi ifadeler çocuğun toprak ve uykuyu ölümle ilişkilendirmesine sebep olabilirmiş. Doğum ve Ölüm iyi anlamalı, doğru anlatmalı www.slingomom.com  
Yazının Devamı

Boşanma ve Çocuk

6 Ocak 2011

Son zamanlarda aldığım boşanma haberleri ben iyice etkilemeye başladı. İlişki biter, sevgi biter, araya kaçak aşklar karışır, her şey insanlar için. Olur, oluyor. Benim derdim çocuklar. Özellikle de küçücük olanlar.

Haberini aldıklarımın çoğunun çocuğu ilkokula gitmiyor. Henüz 3 yaşında bile olmayan çocuğa anne-babasının ayrıldığını nasıl açıklarsın? Çocuğun hayatında izler bırakmadan nasıl sıyrılırsın bu işten? Neden boşanırsın? Sebep aldatma veya şiddet değilse tekrar düşünülemez mi?

Türkiye'deki boşanma oranlarını araştırırken daha çarpıcı bir çalışma buldum. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, 2006 yılında Aile Yapısı Araştırmasıyapmış. Bu araştırmanın sonucunda eğitim seviyesine göre boşanma sebeplerinde oldukça fark olduğu ortaya çıkmış. Şöyle ki; eğitimli kadınlar aldatılma ve şiddete maruz kalma durumlarında boşanma yoluna gidiyorlar. Eğitim seviyesi düşük olan kadınlar ise çocuk sahibi olamama ve eşinin ailesiyle geçinememe gibi nedenlerle boşanıyorlar.

Araştırmanın

Yazının Devamı

İkinci çocuğu düşünmek, düşünebilmek…

5 Ocak 2011

Heralde bizim kültürümüzün özelliği… Erkek arkadaşını tanıştırırsın, ‘evlilik ne zaman?’ sorusu gelir. Evlenirsin. ‘Eeee çocuk?’. Çocuk doğar. 10 günlük yeni doğan memede, anne per perişan uykusuz, baba şaşkın, tam bu anda o malum soru gelir ‘ikinciyi de düşünüyor musunuz?’ Nasıl yani şimdi mi??? O anda bir annenin ikinci bebeği düşünebilme ihtimali nedir? Düşünen var mıdır? Bu nasıl bir şeydir? Bana göre ancak ‘ikinci falan yapmayacağım!’ diye söylenir insan.

Eh, ilk bebek ortaya çıkıp da anne mantığına kavuştuğunda ikinci çocuk konusu akla gelir. İmkanlar dahilinde elbette kardeş yapılmalı. Bu hayatta insana en büyük dosttur kardeş. Anne-babadan daha yakındır. Her şeydir. Yaş farkı, cinsiyet ne olursa olsun candır kardeş. Kedi-köpek evresi de yaşanır ama gözlerinde bir damla yaş görseniz dünya başınıza yıkılır.

Ben de oğlumu kardeşsiz bırakmayı düşünmüyorum. Tamam itiraf ediyorum, bazen aklımdan geçmiyor değil. ‘Ben ikinciyle baş edemem, bana da yazık’

Yazının Devamı

Bebek Taşıma'nın Gerçek Anlamı

3 Ocak 2011

Bebeği slingle taşıma daha güzel, basit ifade edilemezdi heralde… İngilizce kelimeden bahsediyorum malesef: Babywearing. Bebeğini yanında, üstünde, sırtında, önünde taşıyorsun. Bir çanta gibi desem, ¨bebeği çantaya mı benzetiyorsun¨ diyecekler. Hayır benzetmiyorum. Bebeğin çanta olmadığını biliyorum. Çantadan kastım nasıl ki çantamızı takarız omzumuzu, sırtımıza rahatça gezeriz. Bebeğimizi de güvenle ve her an yanımızda olacak şekilde, taşımaktan bahsediyorum ben. Bebeğinizi onun kokusunu alacak kadar yakın taşımanızdan bahsediyorum.

Bebek Taşıma olarak çevriliyor türkçeye ama bana yetmiyor. Sling de öyle aslında. Askıya almak demek. Kolu kırılan insanın boyundan çapraz geçirilerek kolu askıya alınır ya işte slingdir o.

Şimdi gözünüzün önüne kolu askıda adam ile bebeği kucağında sling içinde olan anneyi getirin: incinmiş kolunu askıya alan adam mümkün olduğunca güvenli şekilde kolunu sabitliyor; bebeğini, en değerlisini askıya alan anne ise yine mümkün olduğunca

Yazının Devamı

Noel mi Yılbaşı mı? Fark eder mi?

30 Aralık 2010

Kendimi bildim bileli yılbaşı bizim evde heyecan yaratır. Günler hatta haftalar öncesinden programlar yapmaya başlanır, hediye listeleri hazırlanır. Hem bahçemizdeki çam ağaçlarını ışıklandırırız, hem de eve yapay çam ağaçlarından birini koyar süsleriz. Evlendikten sonra da benim için neşe kaynağı olan bu geleneği devam ettiriyorum. Bazı tanıdıklarımız, arkadaşlarımız yılbaşı ağacı süslemesini, Noel Baba figürünü pek hoşnut karşılamıyorlar. Açık açık bir şey söylemeseler de noel&yılbaşı kavramlarından uzak duruyorlar ve herhangi bir programa katılmıyorlar.

Evet, ülkemizde bir kavram kargaşası var. Noel ve Yılbaşı farklı iki kavram. Hristiyanlar için ikisi ayrı kutlamalardır ama nedense bizde bu ikisi birleştirilmiştir ve yılbaşı kutlamalarında Noel figürlerine sıkça rastlanır. 'Noel Ağacı' olarak bilinen çam ağaçlarının altına yılbaşı hediyeleri konur. Zaten 25'i sabahı hediyesini açan var mı Hristiyanlardan başka?!?

Peki Yılbaşı mı, Noel mi? Fark eder mi?

Noel Baba diye bilinen şahsın Anadolu topraklarında doğduğunu, hediyeleşmenin ve

Yazının Devamı

Eksileri ve Artıları ile AİLE YATAĞI

27 Aralık 2010

Aile Yatağı Türkçe'de pek kullanılan bir terim değil açıkçası. Aslında 'anne, baba ve çocuğun aynı yatakta uyuması' anlamına geliyor. İngilizce'den direkt çevirince böyle oluyor.

Yine de gözünüzde canlanmıştır. Baba-Çocuk-Anne aynı yatağı paylaşıyorlar. Çocuk doğduğundan itibaren annesinin göğsünde, kokusunu içine çeke çeke güven içinde uyuyor. Anne de bu durumun ne kadar harika bir şey olduğunu kendine itiraf eder biraz zaman geçince. Sonra gece seanslarında da beşiğine koymak yerine yatakta yanına alır bebeğini. Baba, bazen yer bulamaz kendine, bazen de paylaşır yatağını iyice kenara sıkışarak. Mutluluk budur. Bebek küçüktür zaten, herkese yer vardır yatakta. Anne de emzirme seansları arasında hafifçe yerinden doğrulur sadece, bebeği koynunda çabuk uykuya geçtiği için sabahları daha bir enerjiktir. Yeni doğan zamanında bir kaç gün yanıma alayım, sonra yatağına alıştırırım derseniz kendinizi kandırmış olursunuz çünkü ikiniz de birbirinize alışmışsınızdır. Hadi sizin eşiniz var

Yazının Devamı

Evden çalışmak mı, ofise gitmek mi?

25 Aralık 2010

Bugün ilgimi çeken bir haber okudum. Dünya genelinde evden çalışanların her geçen gün arttığına ve bu durumun iş verimliliğini düşürmediğini gösteren araştırmalara dikkat çekiliyordu. Connected World Report adlı araştırma 13 ülkeden 2600 bilişim teknolojileri çalışanıyla gerçekleştirilmiş. Sonuç olarak da çalışanların, iş veriminin ofise gitmeleriyle doğru orantıda olmadığı ortaya çıkmış. Katılımcıların %60'ı verimli çalışmak için ofise gitmeye gerek duymadıklarını belirtmiş. İşin ilginç tarafı, ofis dışında daha serbest ortamda çalışanların normalden daha fazla mesai yaptıkları da anlaşılmış. Evden çalışanların, esnek sistemi daha yüksek ücrete tercih ettikleri gerçeği de başka bir çarpıcı sonuç.

Amerika'da yaşayan arkadaşlarımın nerdeyse yarısından çoğu evden çalışıyorlar. Üstelik büyük kurumsal şirketlerde. Biraz araştırdım ben de. Özellikle California'da şirketler, yüksek emlak fiyatları yüzünden binlerce dolara ofis kiralamaktansa

Yazının Devamı

Anne sütü gibisi yok!

23 Aralık 2010

Anne sütünün mucizesini bir kez daha gözler önüne seren bir araştırmaTIME dergisindeki yayınlandı.

Buna göre kız ve erkek kardeşler arasında bir karşılaştırılma yapılmış. Bazıları anne sütü bazıları ise formül sütle beslenmiş olan kardeşlerin akademik performanslarına bakılmış. Anne sütü alan çocukların matematik testlerinde yüksek notlar aldığı ve okuma-yazma becerilerinin oldukça gelişmiş olduğu gözlenmiş. Anne sütünü ne kadar çok alırsa testlerde o kadar fazla başarılı oldukları rapor edilmiş üstelik.

Elbette buradaki en önemli sebep anne sütünün mucizevi içeriği. Bilindiği üzere anne sütünde beyin gelişimini destekleyen ve formül sütlerde her zaman yeterli miktarda bulunmayan omega-3 yağ asitleri var. Küçük çocukların beyin gelişimi üzerinde yapılan araştırmalara göre; anne sütü alan çocukların beyin korteksinde, formül sütle beslenenlere göre çok daha fazla omega-3 yağları görülmüş.

Erkeklerin anne

Yazının Devamı