Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir ülkede insanlar ürettiğinden daha fazla tüketiyorsa, ya geçmişte biriktirdiği tasarrufları yiyordur, ya da borçlanıyordur. Tabii üretimden fazla tüketim net ithalatçı olmak demektir. Yahut da dış açık yaratmak. Ülkemizde de uzun yıllardır, müzmin biçimde, üretilenden fazla tüketiliyor. Oysa bunun sürdürebilmesi olanaksız. Malum, borç yiyen kesesinden yer. Sonunda da sık sık krizlerle karşı karşıya kalıyoruz.
Aslına bakılırsa buna öylesine alışmışız ki, yerin dibinden petrol fışkırsa, yahut bor madeni olduğundan 100 kat daha fazla para etse çok memnun olacağız. Çünkü yan gelip yatacağız! Üretmeden tüketeceğiz. Ama nankör kader buna olanak vermiyor!
Türkiye ekonomisinin kronik sorunu dış açık ve dış borçlar olduğuna, bu da temel olarak bir tasarruf açığı sorunu olduğuna göre, tüketim artışının frenlenmesi şart. Peki, biz ne yapıyoruz? Kriz çıkınca tüketimi olabildiğince pompalamaya çalışıyoruz. Oysa yapılması gereken, bunun tam tersi. İç talebin canlanmasıyla ekonomik büyüme sağlanınca ekonomi günün birinde krize sürükleniyor.

Haberin Devamı

Üretmeden tüketmenin sonu

Tasarruf açığının nedeni
Yukarıdaki tabloda, 2003 yılından itibaren özel tüketim harcamalarındaki reel artışın milli gelirdeki reel büyümeden daha hızlı olduğu görülüyor. Diğer bir deyimle, AKP iktidarı boyunca tüketim daha hızlı arttığı için tasarruf açığı sorunu daha da büyümüş. Oysa malum, bir ülkede tüketim artışı milli gelir artışından az olmalı ki, tasarruflar artsın.
Doğrusu bu krizi bir fırsata dönüştürebilecek olan strateji (tüketimi denetleyerek), ya yatırım maliyetlerini düşürerek büyümeyi sağlamaktır. Yahut da açıkçası ihracatı teşvik etmektir (Düşük kur da buna bir örnektir). Ya da en doğrusu her ikisi.
Kimi meslektaşlarım bunların her ikisini de öneriyor. Ancak sapla samanı karıştırmamak gerek. Son yıllarda dış açığı patlatan ana olay, değerli kur değil, başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarındaki aşırı yükselişti. Aksi olsaydı ihracat sürekli artış göstermezdi. Gerçi yüksek faiz de sıcak parayı çekti ve kuru baskıladı.
Ama asıl önemlisi küresel likidite bolluğuydu. Para nereye gideceğini bilemiyordu. Öylesine bol, sarhoş para vardı ki! Kısacası, her şeyi basmakalıp, tek bir basit nedene bağlamak doğru değil.

Haberin Devamı

Önce Kurdaş, şimdi Cansen
Bununla beraber, bir politika tercihi olarak sürekli kurun değersiz tutulmasında türlü kalıcı menfaatler var. Eskilerde Prof. Kemal Kurdaş bunu salık verirdi. Son zamanlarda da Ege Cansen bu konuyu sıklıkla dile getiriyor. Ancak sadece düşük kurla tasarruf açığının kapanacağı sanılmamalı.
Tasarruf aynı zamanda bir kültürdür. Tüketim bağımlısı olmayan bir toplumsal anlayış gerektirir. Bankaların da tüketimden para kazanmadığı bir mali düzen gerekir. Vergi reformu da şart. Harcama vergilerinin ağırlığı tasarruf yaratmıyor. Aksine belki de gelirlerin vergilenmesi gerekiyor.
Bu arada ürettiğinden fazla tüketen ABD’yi kimse örnek vermesin. ABD dünyada doğal kaynağı en bol olan ve parası da uluslararası rezerv kabul edilen bir ülke. Onun dışında bugünün kalkınmış ülkeleri ise tasarrufla ve ihracatla kalkınmış. Türkiye’nin de yegâne yolu bu!