Tüm veriler Türkiye ekonomisinin derin bir “daralmaya” (durgunluk değil) girdiğini gösteriyor. Ticaret daralıyor, sanayi üretimi düşüyor, işsizlik hızla büyüyor. Ne yapılabileceği konusunda da, tıpkı ABD’de olduğu gibi, netlik yok. Çoğu meslektaşımız da dünya düzelmedikçe Türkiye ekonomisinin de toparlanamayacağı kanısında.
Malum, bir ekonomi durgunluğa girdiği zaman önünde iki seçenek vardır. Biri iç talebi canlandırmak, diğeri de ihracat yoluyla büyümeyi sağlamak. İhracatı hızlandırmak için o ülkenin elindeki en önemli silah devalüasyondur. Bu aynı zamanda ithalatı da pahalılaştırarak yerli üretime destek verir.
2001 krizden çıkarken devalüasyon silahıyla ihracat hızla artmaya başladı ve ekonomik faaliyetler toparlandı. Ancak son 6 ayda devalüasyon oranı sepet bazında yüzde 30 arttı, fakat ihracat artmıyor. Çünkü dünya ekonomisi daralıyor. Demek ki, böylesi bir konjonktürde kura dayanarak çıkış olanaklı değil. En azından kısa vadede..
Aşağı tükürsen sakal...
İhracatla kısa vadede ekonomiyi toparlamaya olanak olmadığına göre ikinci seçenek iç talebin pompalanmasıdır. Bunun bir yolu, para politikasının gevşetilmesidir. Yani faizler düşürülür, piyasaya daha fazla para sürülebilir. Ancak bize göre Türkiye’de (dalgalı kur sistemine rağmen) bu politikanın da etkinliği sınırlıdır. Çünkü (son yıllarda epeyce artsa da) kredili tüketim hâlâ sınırlıdır. Yatırımların da şu aşamada temel belirleyicisi finansal maliyet değil, belirsizliktir, güvenin azalmasıdır.
Sorunun ve çözümün özü
Para politikasının sınırlı kalmasının birçok örneği görülmüştür. Örneğin yıllardır Japonya parasal gevşemeyle durgunluktan çıkamamıştır. Güven çöktüğünde dolaylı yollardan talep ayağa kaldırılamaz. O nedenledir ki, 20. yüzyılın dahi iktisatçısı Keynes durgunluktan çıkmak için (para politikasını değil) doğrudan kamu harcamalarında artışı önermiştir.
Son günlerde Keynesvâri açılmayı öneren meslektaşlarım oldu. Şu aşamada yapılabilecek kamu harcaması artışlarını tümüyle yanlış bulmak elbette olanaksız. Daralmanın derinleşmemesi için belli (ihracatçı kesimlerin ileride önünü açacak yahut enerjide ithal ikamesi sağlayacak) kamu yatırımlarında “ölçülü” artışlar yapılabilir. Ancak Keynes bu önerisini ne iç, ne de dış borç sorunu olan bir ülkeye önermişti. Kaldı ki, Türkiye’nin dış açığını hâlâ nasıl finanse edebileceği konusunda endişeler sürüyor.
Bu nedenle bütçe açığını ciddi ölçüde büyütecek yahut ithalatı artıracak ölçülere varan kamu harcamaları artışı son derece mahzurludur! Türkiye ekonomisini ileride yeniden çıkmazlara sürükleyebilecek, 2009 yılına da yararı sınırlı olacaktır.
Unutmayalım, Türkiye’nin temel sorunu enerji bağımlılığıdır. Dış açık sorununun temelinde bu vardır ve bunu tam 30 yıldır çözemedik. 2008 yılında Türkiye ekonomisinin boyutunun 750 milyar dolar olacağı anlaşılıyor.
Enerji ithalatı ise 48 milyar doları aşıyor; yani milli gelirin yüzde 6.4’ü.. Ekonomik gelişme sağlandıkça ve dünyada kriz aşılıp petrol fiyatları tekrar yükselince bu oran yüzde 10’lara yaklaşabilir. Bu nedenle sorunun özünü gözden kaçırmamak gerekiyor.