Krizden çıkışla ilgili çeşitli farklı tezler konuşuluyor. Kimisi U-çıkışı olacak diyor, kimisi de V-çıkışı. Çıkışın birdenbire olacağını (V-çıkışı) ya da belli bir süreçte olacağını (U-çıkışı) savunanlar da aslında iyimserler. Çünkü bir çıkış ya da toparlanma beklentisi içindeler. Kimileri de birkaç çıkış denemesi olsa da gerçek çıkışın zaman alacağını düşünüyor. Bunlar da W-çıkışını savunanlar.
Tabii bir de karamsarlar var. Karamsarların bir kısmı L-sürecini savunuyor. Yani ekonominin uzun süre yatay gideceğine inanılıyor. Bu arada hangi noktada bulunduğumuz da önemli. Dibe geldik mi ki, çıkış sürecini konuşuyoruz? Belki daha iniş sürecek? Yani krizin en kötü noktasında olmayabiliriz. O zaman L-sürecinden bahsetmek için de erken olur..
Karamsarlara göre çıkış yok
Baştan belirtelim ki, kriz küresel nitelikli de olsa her ülke farklı çıkış senaryoları gösterecektir. Yüksek hasarlı ülkeler daha zor toparlanırken, dengeleri sağlam ve tedbirleri zamanında almış ülkeler daha çabuk nefes alacaktır.
Özellikle ihracatı yoğun ülkeler kuşkusuz küresel değişimden çabuk yararlanacaktır. Dış talep canlanınca ihracatçı ülke de hızla büyümeye başlayacaktır.
Diğer yandan, içeride yoğun kısa vadeli küresel sermaye bulunduran bir ülke de değişimden, yani küresel toparlanmadan payını alacaktır. Çünkü içeriye giren yeni sermaye faizleri düşürerek önemli bir ferahlık sağlayacaktır.
Bu anlamda Türkiye küresel toparlanmadan en fazla pay alan ülkelerden biri olacaktır. Pekiyi ya, küresel toparlanmanın belirtileri oluştu mu ki? Profesör Nouriel Roubini gibi aşırı karamsarlar henüz dibe ulaşılmadığı, ancak bundan böyle çıkışın değil, L-sürecinin yaşanacağını savunuyorlar. Bu doğru çıkarsa Türk ekonomisinin toparlanması, en azından ekonomik büyümesini 2010 yılında bile yüzde 2-3’lere çıkarması zordur.
Demek ki, 2009 yılında dış taleple ekonomik toparlanma beklenmesi biraz hayal. Ancak 2009 yazına gelindiğinde koşullar bugünkünden daha iyi olabilir.
2010’dan umutluyuz
İç talep koşullarına gelince... 2009 yılında ne özel tüketim ne de özel yatırımlarda bir değişim beklenmeli. Özellikle dayanıklı tüketim malları yılın ilk yarısında bu düzeydeki durgunluğunu sürdürecek görünüyor. Para politikasında sağlanan gevşeme yahut maliye disiplininde verilen ödünler de, doğrudan etkileri dışında, büyümeyi canlandıracak güçte olmayabilir.
Kısa vadede bu politika etkisiz kalabilir. Asıl orta vadede iç talep yoluyla büyüme elde edilebilir. Bununla beraber uzun vadede bu politikanın Türkiye’de dış açığa neden olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Tabii bir de yurtdışından sağladığımız ve bu yıl ödememiz gereken özel kesim dış borçları var.
IMF ile yapılacak herhangi bir anlaşma hem bu borcun ödenemeyen kısmını tamamlayacaktır, hem de kredi koşullarında olanakların genişlemesini sağlayacaktır. Bu anlaşmanın şimdiye dek gecikmesi ise Türkiye ekonomisi üzerindeki hasarı artırdı.
Özetin özeti, 2009 yılında arabanın değil hızlanması, hareketi bile beklenmemeli. Ama 2010 hakkında henüz karamsar değiliz.