Bazı olumlu gelişmeler birbirini izledi ve küresel mali piyasalarda oldukça belirgin bir düzelme gözlendi. Acaba krizin dibini gördük ve çıkış mı başladı? Emin değiliz. Aceleci olmamak gerek.
New York borsası (Dow Jones endeksi) mart ayı boyunca (tam 4 hafta) sürekli yükselme gösterdi. DJ Endeksi 6500 düzeyinden 8 bin düzeyine gelmiş görünüyor. Ocak ve şubat aylarında ABD’de enflasyon pozitif olarak gerçekleşti. Hatta ekonomik canlanmanın önemli işareti sayılan petrol fiyatlarında bile bir ölçüde artış gözlendi. Dolara talep azaldı ve dolar euro karşısında değer kaybetti. Altın fiyatları da geri çekilmeye başladı.
Bunun yanı sıra, ABD’de başlanan konut inşaatları ocak ayında 477 bin iken, şubatta 583 bin oldu. Otomotivde satışlar ocak ayında 9.1 milyondan şubat ayında 9.8 milyona çıktı. Sanayi üretimi ocak ayında yüzde 2.1 daralmıştı.
Cesur tedbirler
Åžubat ayında daralma yüzde 1.5’e düştü. Hepsinden önemlisi, ÅŸubat ayında dayanıklı mal sipariÅŸleri yüzde 3.5 arttı. Bunların hepsi ABD’de gözlenen olumlu geliÅŸmeler.Â
Tabii bir de alınan önlemler var. Bu tedbirler İngiltere’den esinlenmiş olsa da, çoğu ABD tarafından ele alındı. İlki, mart ayının ilk haftasında ABD Merkez Bankası FED, bankalardan 1.25 trilyon dolarlık mortgage tahvili alacağını açıkladı. Bu karar adeta bankaları uçurumun kenarından kurtardı. Çünkü malum, krizin başından bu yana bankalar müthiş bir likidite sıkışıklığı yaşıyor.
İkincisi, ABD Hazinesi iki hafta önce (FED ve özel kesimi de dahil ederek) iki fon kuracağını açıkladı. İlk aşamada 500, yetmezse de 1 trilyon dolara çıkacak bu olanakla (Vadeli Varlık Senedine Dayalı Kolaylık) tüm zehirli varlıklar sistemden temizlenebilecek.
Bu da yetmedi. Geçen hafta toplanan G20, IMF’ye çok ciddi miktarda kaynak ayırarak gelişmekte olan ülkeler aracılığıyla küresel talebi ayağa kaldırma kararı aldı. Rakam yine yüksek; 1 trilyon dolara yakın mali kaynak nihai olarak IMF’nin eline geçecek.
Tünelin sonundaki ışık
Bütün bunlar iyimser bir hava yarattı. Ancak ABD’de işsizliğin hâlâ yüzde 8.5 olduğunu ve gitgide yükseldiğini gözden kaçırmamalıyız. Kriz kâhini Nouriel Roubini Forbes dergisindeki köşesinde, 2 Nisan tarihinde tünelin sonundaki ışığın görünmediğini, krizin süreceğini ve mali piyasalardaki iyimser coşkunun ekonomik verilerle bağdaşmadığını belirtiyordu.
Öte yandan, hafta başında Times gazetesinde Grainne Gilmore imzalı bir yorumda IMF’nin başlangıçta 1 trilyon dolar sanılan ABD’deki zehirli varlıkların giderek arttığı ve yeni bir değerlendirmede 2.2 trilyona ulaştığı belirtiliyordu.
Dünyanın geri kalanında da bu varlıklardan 900 milyar dolar varmış. Böylece yapılacak ilk değerlendirmede bu varlıkların 3.1 trilyondan 4 trilyona çıkabileceğinden endişe ediliyor.
Kısacası, işler öyle sanıldığı kadar kolay değil. Küresel krizden çıkabilmek için bankaların likidite kolaylığına kavuşması ve konut piyasasında belli bir canlanmanın gözlenmesi şart.
Bunlardan ilki bile gerçekleşmiş değil. Bu nedenle canlanmanın 2010’dan önce başlayacağını düşünmek zor. Hızlı bir toparlanma beklenmemeli. Öte yandan, krizin dibini bulup bulmadığımız soruluyorsa, herhalde en kötü düzeye geldiğimiz söylenebilir.