Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ekim ayından bu yana tüm dünya krizde. Artık küresel nitelikli bu krizin Türkiye’yi fazlasıyla vurduğu hissediliyor. Hemen belirtelim; IMF’nin son tahminlerine göre Türkiye ekonomisi bu yıl yüzde 1.5 küçülecek. Öylesine ki, bu krizin merkez üssü ABD ekonomisinin daralma oranıyla aynı düzeyde. Demek ki, Türkiye ekonomisi bu depremin merkez üssü kadar olumsuz etkilenecek.
Bu durumun nedeni artık biliniyor: büyük boyuttaki cari açık ve birikmiş özel kesim borçları bu kez finanse edilemeyecek görünüyor. Çünkü Batı’daki bankacılık sistemi de artık zorda. Kimsenin kimseye yardım edecek mecali yok. İşte IMF’ye ihtiyaç da bu nedenle ortaya çıkıyor.
Kasım ayından bu yana IMF ile anlaşma tartışılıyor. İşadamları ve bürokrasi bu borçlanmanın kaçınılmaz olduğu görüşünde. Fakat bir türlü anlaşma sağlanmış değil. Bunun nedeni konusunda ise tam bir netlik yok. Bir söylentiye göre, IMF emeklilerden vergi alınmasını istemiş. Hükümet de buna razı olmamış. Tek gerekçe buysa bu rahatlıkla aşılır, anlaşma sağlanırdı. Peki, asıl neden ne?

IMF’nin bütçe itirazı
Temel olarak IMF’nin yüzde 4, hatta daha düşük bir büyüme oranına göre düzenlenmiş bir bütçeyi onaylamadığı sanılıyor. Kaldı ki, IMF’nin emeklilerden vergi istemesini de kamuoyuna servis edenin hükümetin kendisi olduğunu sanıyoruz. “Zordaki emekliyi koruduk” diyecekler. Tabii seçimlere kadar. Bize kalırsa aslında hükümet seçimlere kadar mali disiplin uygulamak istemiyor.
IMF’nin katı bir mali disiplin istemesinin elbette bir mantığı var. IMF kronik olarak dış açık veren bir ülkeye borç para verdiğinde, tasarruf oranının yükseltilmesini, yani tüketimin daraltılmasını ister. Bu da faizleri yukarı çekerek, ya da sıkı mali disiplinle elde edilebilir. Fakat iç borcun yüksek olduğu bir ülkede faizlerin yukarı çekilmesi aksine tasarruf oranını azaltabilir. Çünkü devletin borç yükü artabilir. Bu nedenle tek seçenek olarak mali disiplin kalıyor.

IMF’siz de olur
Peki, IMF’siz olmaz mı? Yani mali disiplinden ödün vererek iç talep canlandırılsa krizden çıkış daha kolay olmaz mı? Elbette olabilir. Öte yandan, Dünya Bankası eski Başkan Yardımcısı Nobel ödüllü Joseph Stiglitz, “IMF’nin uygun olmayan bir reçetesi uygulanacaksa, hiç olmasın daha iyi” diyor. Buna da katılıyoruz.
Ancak Stiglitz neyin uygun neyin olmadığını net olarak belirtmiyor. Tekrarla belirtelim, bir taraftan IMF parası alıp, diğer taraftan iç talebin canlandırılması yoluna gidilecekse, bu çok hatalı olur. Türkiye ileride yine krizlere gebe olur. TL’nin değerlenmesine izin verilmemeli, bütçede yatırımlar yeniden düzenlenerek ihracatın önü açılmalıdır. Limanlar, demiryolları, vb altyapı harcamaları, hepsinden öte ithalat gerektirmeyen enerji yatırımları hızlandırılmalıdır...
Son söz: IMF olmazsa 2009 çok zor geçer. Ama doğru politikalar uygulanırsa ilerisi kolay olabilir. IMF ile beraber yine yanlış politikalar uygulanırsa 2009 biraz rahat geçer ama, diğer yıllar hep zor geçer.