2000 Kasım krizine Türkiye neden girdi? O tarihte IMF yoktu da sonra mı yetişti? Hayır. Türkiye, IMF’nin tasarladığı bir istikrar programını uygularken krize sürüklenmişti. Yani normal koşullarda IMF’yi tekme tokat kovalaması gerekti. Ancak Türkiye 2000 Kasım krizinden sonra çok ciddi dış ve kamu finansman açığına düştü. Yani borca ihtiyacı vardı. Bu da ancak IMF’den elde edilebilirdi. Para için IMF’yi kovamadı.
IMF de hatasının bilinciyle bu parayı sağlamakla kendini yükümlü gördü. Bu arada batma riskiyle karşı karşıya olan büyük sermaye kesimi de medyada siyaseti günah keçisi yaptı. IMF’yi ise göklere çıkardı. Nihayet borç harç krizden çıkıldı. Sonra da küresel likidite bolluğuyla bugünlere gelindi.
Tekrarla altını çizelim; Türkiye’yi 2001 krizine sürükleyen, IMF’nin yanlış ve riskli bir reçete olan kura dayalı istikrar politikasıdır. 2001’den sonra Türkiye’yi krizden çıkarıp bugünlere getiren de IMF değil, küresel likidite bolluğudur. Şimdi o bolluk kalkıyor, peki Türkiye sallanmayacak mı? Ne sallanması, belki de sarsılacak!?
Krizden nasıl çıkıldı?
2000 Kasım krizini anımsayalım... Piyasada likidite darlığı var. Tıpkı bugün ABD’de olduğu gibi... Merkez Bankası piyasaya likidite vermek istiyor ama IMF karşı çıkıyor. “Net iç varlıklar limitini geçersin” diye itiraz ediyor. “Geçersen de kuru tutamazsın, çünkü döviz rezervlerin yetersiz” diyor.
Doğru. Hatta IMF, Merkez Bankası’na rezerv desteği veriyor. Ama bu kez de miktarı yetersiz. Piyasada güven sarsılıyor. Nihayet şubat ayında Merkez Bankası havlu atıyor! Kriz yeniden patlıyor.
Şunu anlamalıyız ki, Türkiye ekonomisinin en önemli kamburu dış açık sorunudur. Tarihsel olarak bir türlü dış ticaret fazlası yaratan bir ekonomik yapıyı yaratamadık. İhracat ekonominin lokomotifi olamadı. O nedenle her kur sıçrayışında geriye gelmesi için çareler arıyoruz. Ya da dış açık büyüdüğünde finansman sorunu diye bir kavram yaratıp para bulmaya çalışıyoruz.
Diyelim ki, dış açık finanse edilmedi. Ne olur? Kur daha da çıkar? Sonra ne olur? Mali disiplin ve para politikası sıkıysa kalıcı bir enflasyonist etki yaratmaz. Sadece büyüme geçici olarak yavaşlar ya da durur. Sonra ne olur? Hızla ihracat artmaya başlar.
Nihayet Türkiye ekonomisi ihracatla kalkınmaya başlar. İşte cesaret isteyen de bu. Bunu göze alabilecek miyiz? Alamayacak mıyız?
IMF kısa vadeli çözüm
Son zamanlarda sermaye çevreleri IMF’yi bir denetçi olarak istediklerini belirtiyor. Hükümet mali disiplinden ödün verir diye ürküyorlar. Aslını sorarsanız haklılar. Geçen hafta perşembe günü Başbakan IMF ile bir anlaşma düşüncesi içinde olduklarını belirtirken, kimsenin onlardan yüzde 2 ya da 3’lük büyüme hızı beklememesini de ekleyiverdi. Yani ekonomide durgunluk başlarsa hükümet gereğini yapıp harcamaları artıracak. Vay vay...
Kemal Unakıtan mali disiplini seven bir bakan. Ancak durgunluk karşısında toplumsal baskı oluşunca ne yapacağı bilinemez. 2007 genel seçimlerinde mali disiplinin gevşediğini unutmadık. Demek ki, endişeler yerinde.
Özetle, IMF gelirse krizin etkileri daha çabuk atlatılır. Gelmezse çok zahmet çekilir ama sonunda Türkiye’nin önü açılır. Lafla peynir gemisi, borçla da ekonomi yürümez.