Geçen cuma Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, IMF’nin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkeler grubunun İcra Direktörü Willy Kiekens’la görüşmüştü. Ertesi gün basında yer alan haberlere göre Bakan Şimşek’in Hazine’deki makamında gerçekleşen bu görüşmede, IMF’yle gelinen nokta ile programlanan müzakereler ele alınmış.
Daha sonra Kiekens’in Türkiye Masası Şefi Rachel van Elkan ile de toplantı yapacağı belirtildi. Malum IMF Türkiye Masası Şefi Rachel van Elkan başkanlığındaki heyet, 8 Ocak’tan bu yana ekonomi birimleriyle yeni programa ilişkin teknik görüşmeleri sürdürüyor. Bütün bunlar sürüyor da, IMF ile anlaşma tam 2 aydır bir türlü sonuçlanamıyor. Kafalarda da soru işaretleri oluşmaya, hatta kimilerinde de rahatsızlık oluşmaya başladı. Ne oluyor? Neden bir türlü anlaşma sağlanmıyor?
Malum krizin başında Başbakan ayak sürüyor, “IMF’ye gerek yok” diyordu. Ya krizin farkında değildi, ya da IMF’nin pozitif büyüme elde etmek için (özellikle kamu harcamalarını şişirerek) aşırı iç talep pompanlanmasına izin vermemesini kabullenemiyordu. Başbakanın farkında olmadığına dair deliller var; “kriz bizi teğet geçer” bile dedi. Ama “ümüğümüzü sıktırmayız” da ikinci olasığı güçlendiriyor.
Mali disiplin ve büyüme çıkmazı
Ancak artık herkes farkında ki, kriz bir hançer gibi böğrümüze saplanmış durumda. Üstelik çıkarmak da kolay değil. Bir yol kamu harcamalarını artırmak ama IMF mali disiplinden ödün verilmesini istemiyor. Gerçi TEPAV analizlerine göre, Kamu harcamalarındaki şişme, merkezi hükümetten yerel yönetimlere kaymış durumda. Diğer bir deyimle, hükümet, yatırımlardaki aşırı artışı yerel yönetimler aracılığıyla gerçekleştiriyor.
Aklımıza bir başka olasılık daha da geliyor: acaba Türkiye’nin talep ettiği borç miktarı ile IMF’nin masaya koyduğu miktar arasında ciddi bir fark mı var? Fakat biz işlerin sürüncemeye girmesinin nedeninin bu olduğunu sanmıyoruz. Çünkü 20 milyar dolar civarında bir rakam olacağı birçok aktör tarafından tahmin ediliyor. Yetkililer de bunu inkâr etmiyor.
Siyasal hizmet skandalı
Bize kalırsa IMF ile müzakereler daha çok mali disiplin ve 2009 bütçesi üzerinde kilitleniyor olsa gerek. IMF, sıfır büyüme tahmini üzerinden bütçenin revize edilmesini talep ediyor olabilir. Bu da yerel seçimler arefesinde hükümeti çok zora sokar. Aksine hükümet kamu harcamalarını artırmak isteyecektir. Sıfır büyüme tahminini açıklamak ise, hükümet için tam bir siyasal hezimet olur... Bakalım IMF Meclis’e sunulan, fakat ayrıntıları belli olmayan bütçeyi ne hale getirecek?
Türkiye, küresel krizde IMF’nin kapısını çalan nadir ülkelerden biri. Çünkü özel kesimin vadesi gelen dış borçları dağ gibi yığılmış durumda. Dış açık ise bir ara neredeyse 50 milyar dolara tırmandı. İş dünyası ile bürokrasi, hükümeti IMF’nin kapı eşiğine kadar itmeseydi, 2009 yılında özel kesimin 40 milyar dolara yaklaşan dış borcun çoğu ödenmek zorunda kalınacak, ekonomik daralma da büsbütün derinleşecekti.
IMF hiç olmasaydı 2009 yılı daha büyük acılarla geçecekti. Fakat 2010 yılında Türkiye, yeni makro dengelerle çok daha rekabetçi biçimde dünya pazarlarına açılım sağlayabilecekti.