Sanayide çok ciddi bir üretim daralması görülüyor. İnşaat kesimi neredeyse tamamıyla durmuş durumda. Diğer kesimler de pek farklı değil. Sonuçta işsizlik kol geziyor; 4 milyona doğru tırmanıyor. Bu ekonomik daralmayı da hükümet yetkilileri büyük ölçüde küresel krize bağlıyor. Yani ihracat pazarları daraldığı için durgunluğa girdiğimiz iddia ediliyor. Peki, bu doğru mu?
Bu tez temel olarak ihracatın son yıllarda ağırlığının otomotiv ve beyaz eşyaya geçtiği gerçeğine dayanıyor. Tüm dünyada dayanıklı mal talebi düşünce Türkiye’nin ihracatı hızla düşüyor. Tabii bu da ekonomik daralmaya ve işsizliğe neden oluyor.
Geçen hafta TÜİK ihracat ve ithalat birim endekslerini açıkladı. Dolar bazında ithalat ve ihracat verilerini biliyoruz. Düşüş olağanüstü. Ama kriz çıktığından bu yana dünyada hemen her şeyin fiyatı düştü. Dolayısıyla dış ticaretteki daralmanın ne kadarı bu fiyattan, ne kadarı da miktar düşüşünden kaynakladığını anlamak gerekiyor.
İç talep yerle yeksan
Örneğin petrolün fiyatı neredeyse üçte birinden daha düşük bir düzeye geldi. Ancak bu son veriler, ithalattaki azalmanın fiyat düşüşünden çok, iç talebin yerle yeksan olmasından kaynaklandığını gösteriyor. Ocak ayında geçen yıla göre ithalat (dolar bazında) yüzde 43 düşmüş. İthalattaki birim değerleri ise yüzde 34 azalmış. Demek ki, ithal edilen malın miktarı da azalmış ki, düşüş daha fazla olmuş. Bu azalış da yüzde 13.7 olmuş.
Yine bu ocak ayında ihracattaki düşüş (dolar bazında) yüzde 26 olmuş. Fakat ihraç edilen malların değeri de yüzde 14’e yakın düşmüş. Böylece anlaşılıyor ki, ihraç edilen mal miktarı aslında yüzde 6.6 artmış! Yani ihracat yapanlar çok daha fazla malı daha ucuza verip para kazanmaya çalışmış. Nasıl mı? Tabii ki, kurun verdiği katkıyla. Bir süredir bazı hazır giyim ihracatçılarının “Karamsar olmamak gerekir” diye bizleri ikna etmeye çalışmasının nedeni şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Devalüasyon kıyağı
Bundan 6 ay öncesine göre döviz sepeti yüzde 30 oranında devalüasyon olduğunu gösteriyor. Hesabı tekrarlayalım: İhracatçı her ihraç ettiği maldan yüzde 30 daha fazla kazanıyor. Ama dolar bazında yüzde 26 daha az geliri var. Aynı miktarda mal satsa, hâlâ belli bir miktar kazancı artmış olacak. Ancak ihracat yaptığı miktar yüzde 6.6 artmış. O zaman da ihracatçının keyfi yerinde oluyor tabii. Kısacası, ihracatçının durumu bu arada Hürriyet gazetesinin nadide yazarı olup, haftada bir nadirlikte yazan yazarlarını tatmin ediyor!
Bununla beraber, seçimlerden sonra IMF ile anlaşması olduğunda TL bir miktar değer kazanabilir. Merkez Bankası bunun yüzde 10’dan fazla olmamasına özen göstermeli. Yani kaba bir hesapla dolar 1.50 TL’nin, euro da 2 TL’nin altına düşmese iyi olur. Çünkü son yıllarda Türkiye’de dış açığın ana nedeni kurdaki değerlenme olmasa da, TL’nin aşırı değerli olması dış denge için olumsuz bir durum.
Ortaya çıkan ikinci nokta da iç talebin dış talepten daha fazla daraldığı gerçeği. Yani Türkiye bu krizden dış dünyadan daha fazla etkilenmiş.
İthalattaki düşüş, ihracattaki düşüşü fazlasıyla aşmış. Ancak bu durum, yani iç talepteki çöküntü, bütçenin har vurulup harman savrulmasıyla düzeltilmeye kalkılırsa, ne iç denge kalır, ne de dış denge! Kriz dairenin orta noktasını teğet geçer!