ABD’de yönetim değişti. Birtakım hazırlıklar açıklanıyor. Ama bu arada kriz de derinleşiyor. Üstelik küresel etkilerinin ağırlaşacağı anlaşılıyor. Herhalde 1929-30 krizinden sonra yüzyılın en derin ve sıkıntılı kriziyle boğuşuluyor.
Geçen hafta Wall Street Journal’da çıkan bir yazıda (Harold Cole ve L. Ohanian imzalı) ABD hükümetinin (tıpkı 1933-1936 arası New Deal’da olduğu gibi) depresyonu uzattığını yazıyordu. O politikaların devlet müdahalesini esas alarak bir yandan işsizlere iş yaratmaya çalışırken, diğer yandan iş ve finans dünyasında reformlar ele aldığını ve ekonomiyi canlandırmaya çalıştığını biliyoruz.
1930-1932 döneminde ortalama çalışma saati 1929’a göre yüzde 18 düşmüştü. 1933-1939 arası ise (yani New Deal döneminde) işçilerin ortalama çalışma süresi yüzde 23 daha düşük hale gelmişti. Hatta şöyle ifade edelim; kişi başına tüketim geçmişe göre yüzde 27 düşmüştü.
1929 krizinden çıkış
Fakat bu arada çok önemli değişimler gerçekleşti. 1933 itibariyle verimlilik hızla arttı. Fiyat düzeyi hep istikrarlıydı. Reel faiz oranları çok düşük olduğu için likidite de bolluk içindeydi. Böylece 1935’te hava değişti ve 1937’de canlanma gözlenmeye başladı. Buradan canlanmanın çok çabuk olmadığı dersi çıkıyor. Devlet müdahalesi olmadan ise toparlanma çok daha geç sağlanıyor.
Ancak tartışma müdahalenin nasıl ve hangi yoğunlukta yapılacağında kilitleniyor. 2009 yılında dünyada artık büyüme beklentisi yüzde 0.5’e inmiş durumda. Çünkü hem ABD’de, hem de AB’de daralma bekleniyor. İngiltere, ABD, AB, Japonya, Kanada ve diğer tüm gelişmiş ülkeler aynı durumda.
İş Demokrat Obama’ya düşüyor
Gelişmekte olan ülkelerin önemli bir kısmı ise küresel krizden daha az etkilenecek görünüyor. (Bunun nedenlerini bir başka yazıda değerlendireceğiz). Rusya, Brezilya ve Meksika ise bir hayli etkilenmiş görünüyor. Tıpkı Türkiye gibi.
Bu ülkelerin mali yapıları güçlü ya da para birimleri rezerv niteliğinde olanlar kamu harcamalarıyla efektif talebi şişirebiliyor. Kaldı ki, dış açık sorunları da pek yok. Fakat bu ülkeler para politikalarının aşırı ölçüde gevşemesiyle likidite tuzağına düşmüş durumda. Yani para politikası etkinliğini yitirdiğinden şaşırmış durumdalar. Oysa sabretmeleri ve bankacılık sistemini geçici bir süreyle FED kanatları altına almaları gerekiyor.
Şu ana kadar şirketlerin sermaye artırarak iflastan kurtulmaları süreci hızlanmış değil. Belki en doğrusu bu şirketlerin içine Hazine bonosu konularak özkaynaklarının güçlendirilmesi. Ama asıl sorun para sistemindeki tıkanıklık. Parasal gevşemenin hemen sonuç vermediği görüldü. Çare yok: Gelişmiş ülkeler mali gevşeme yapmadan bu krizi aşamaz. Tıpkı New Deal’de olduğu gibi. Hızlı hareket etmeli ve etkili kesimlere harcanmalı. Tüm gelişmiş ülkeler birlikte hareket etmeli.
New Deal’deki Başkan F. Roosevelt bir Demokrattı. Obama da bir Demokrat. Bakalım Demokratlar bir New Deal daha yaratabilecek mi?