ABD’de GM’nin iflas eşiğine gelmesinin ardından birçok Doğu Avrupa ülkesinde ulusal paraların yüzde 2-3 oranında değer kaybettiği gözlendi. Bu arada Türkiye’de de TL 1.72 düzeyinden 1.78 düzeyine kadar geliverdi. Şimdi uzun süredir bahsedildiği üzere TL’sinin dolara karşı değerinin 1.80 TL’yi aşabileceği konuşuluyor.
Kimileri bu gelişme karşısında Merkez Bankası’nın müdahale etmesi gerektiğini, kimileri de henüz erken olduğunu belirtiyor. Öncelikle döviz kurunun normal düzeyinin ne olduğunun belirlenmesinin pek de kolay olmadığını belirtelim. Doğal olarak kur dış ticaret açığı bırakmayan, hatta fazlalık yaratan bir düzeyde olmalıdır. Peki şu anda kuru 2.50 TL yapsak dış ticarette denge sağlanır mı? Hayır. O bile sağlamayabilir. Çünkü malı satacak dış talep yok.
Öte yandan, özel sektör dış borçlarını ödeyemez hale gelir. Olasılıkla büyük iflaslarla karşı karşıya kalırız. Peki iç talep ne olur? Tüketici güveninin en önemli belirleyicilerinden biri dolar kuru olduğu için dayanıklı tüketim malları başta olmak üzere durgunluk daha da derinleşir.
Demek ki, uzun vadede aşırı değerli kur zararlı olduğu gibi, kısa vadede kurun birden bire aşırı düzeyde değer kaybetmesinin de büyük hasarı olacaktır. Ancak merkez bankalarının bu zararı her zaman telafi etmeye kalkışması doğru olmaz..
Müdahale olursa...
Mesela eğer hacimli bir döviz talebi varsa, örneğin yabancılar döviz alıp ülkeden çıkıyorsa, müdahale onlara daha makul fiyattan döviz sağlama anlamına gelir ki, yanlıştır. Bununla beraber, bu toz duman ortadan kalkınca Merkez Bankası döviz satış ihalelerine başlayabilir. MB elindeki rezervlerin turşusunu kuracak değil ya..
Öte yandan, kimileri spekülatif olarak az bir taleple döviz kurunu tırmandırmaya çalışıyorsa, Merkez Bankaları elbette müdahelede edebilir. Bize kalırsa şu ara pek de abartacak bir yabancı talebi yok. Bu ara kuru tırmandıran başka etmenler de var.
Birincisi, dış borçların ödenemesi için şirketler ve bankalar döviz talebini sürdürüyor. İkincisi, yerli satıcılar artık devreden çıkmış vaziyette. Yani alıcı olsa da, satıcı kalmadı. Nihayet, bu ara kur üzerinden spekülatif hareketlerle kazanç sağlamaya çalışanlar da var.
Daha da çıkar mı?
Bütün bunlar kısa vadede kuru oynatabilir. Ama uzun vadede kuru yine arz ve talep belirleyecektir. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, 2009 yılında bu dengede pek sorun gözükmüyor. 15 milyar dolarlık dış açık beklenirken, 15 milyar dolarlık da net dış borç ödemesinin yapılması öngörülüyor.
Yani toplam 30 milyar dolara ihtiyaç var. Bir kısmı varlık barışından, bir kısmı doğrudan yatırımlarla, bir kısmı da rezervlerden bu ihtiyacın büyük kısmı karşılanabilir. Tabii sıcak para çıkışı sürmezse. Sürerse kur hareketi devam eder. Yok eğer tersine dünya düzelir sıcak para gelirse kur çöker.
Bu arada, IMF’den 20-25 milyar dolar gelirse ne olur? Bize kalırsa IMF anlaşması seçim sonrasına değil, çıkmaz ayın son çarşambasına kalmış görünüyor. Ama biz yanılıe ve IMF ile anlaşma olursa, kur yine çöker.
Bu ara iyimser olabilmek gerçekten zor. Başbakan’ın ekonominin değil, meydanlardaki kalabalıkların peşinde olduğu gözleniyor.
Özetle, kur daha da tırmanabilir. Ama son 20 yıldır sonunda hep TL’de duranların kazandığını yine hatırlatalım.