Pazartesi sabahı yeni bir Ergenekon dalgasıyla uyandık. Tanınmış aydınların evinde aramalar yapılıyordu. Çoğumuz sivil demokrasiye müdahale olmasın, hukuk işlesin istiyoruz. Fakat hükümete de muhalefet hakkının korunmasını istiyoruz. Oysa Türkiye’de (kimisi jakoben gelenekten gelse de) ulusalcı aydınlar, kendilerini liberal olarak niteleyen kimi aydınlarca ve muhafazakâr iktidarca hunharca linç ediliyor. Çok yanlış.
Aynı görüşte olmadıklarımızın özgürlüklerin kısıtlanmasına nasıl göz yumabilir, hatta arzulayabiliriz. Bu ülkenin gerçek demokratları nerede?
Ergenekon davasını hâlâ çözemedik. Bu dava demokratik iktidarı darbeyle devirmek isteyenlere mi karşı, yoksa gayrimeşru iş yapan çetelere mi, yahut da her ikisini öne çıkarıp aslında iktidarın muhaliflerine aba altından sopa göstermesi mi? Giderek son olasılık güç kazanıyor.
Pazartesi günü Milliyet’te Adil Gür’ün yaptığı araştırma yayımlandı. Bu araştırma seçim sonrası yazdığımız yazıları onaylıyor. Son seçimlerde AKP ekonomik kriz ve artan işsizlik nedeniyle oy kaybetti. Ama bir şey daha var; toplum hırçın iktidarları sevmez. Bu iktidar etrafıyla çok fazla didişiyor. Bunun da toplumun gözünden kaçmadığını düşünüyoruz.
Basına ve aydınlara baskı
1954’ten sonra ekonomi sıkıntıya girdiğinde Demokrat Parti iktidarı aydınlar üzerinde inanılmaz bir baskı başlatmıştı. O zaman da medyanın büyük kısmı muhalifti. İşte bu nedenle gazetelerin mürekkep ithalatında sınırlamaya, kâğıt fiyatına zam yapmaya, hatta gazetecilerin yüksekokul mezunu olma ve izin alma zorunluluğuna kadar birçok baskı unsuru getirilmişti. Basında temel gelir kaynağı olan resmi ilanlar da hükümet yetkisine alınmıştı. Nihayet iktidar kendine yandaş Zafer gazetesini çıkartmıştı.
O zamanlar (eski) Ceza Kanunu’nun 481. maddesine göre gazeteler bir kimseyi yolsuzluk nedeniyle suçlama hakkına sahip değildi. Bunu kanıtlayan belgeler olsa bile yayımlayamazdı. (Ancak devlet memurları bu yasanın istisnasıydı.) Siyasetçiler ise Yargıtay’ın 1949 yılında verdiği bir kararla devlet memuru sayılmadıklarından ‘haklarında belge açıklanamayacak kişiler’ sınıfına girmişti. Böylece yolsuzlukları belgeli siyasetçilere dokunulmazlıkları nedeniyle (döviz tahsisi komisyonlarında alınan komisyonlar) tıpkı bugünkü gibi el sürülemiyordu.