Geçen hafta Milliyet’te bir haber vardı. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy gençleri gazete okumaya teşvik etmek için gazeteleri ücretsiz olarak dağıttıracakmış. Üstelik basın kesiminin içinde bulunduğu sıkıntıya da bir devlet desteği sağlanmış olacak.
Bizde de yapılabilir. (Oysa, aksine, bizim afili Başbakan “Okumayın” diyor). Ben de her yıl ilk derse girdiğimde öğrencilerime bir gazeteyi günlük olarak izlemelerinin yararlarını anlatırım. Basının yaşaması için ekonomik sorunlarının aşılması şart.
2007 yılında kâğıdın tonu 600 dolardı. 2008 Nisan’ında 900, Haziran’ında da oldu 1000 dolar. Bu arada kur düzeyi de değişti. Yani 1 ton kâğıt geçen yıl 708 TL iken, şimdi 1.610 TL olmuş. Artış iki mislinden fazla. Ama örneğin Milliyet’in fiyatı 30 kuruştan 40 kuruşa (yüzde 30 artışla) çıktı. Demek ki, ekonominin temel kuralı çalıştırılmadı!
Aşağıdaki tabloda sunulan İngiliz gazetelerinin sayfa sayıları Türk gazetelerinden daha fazla. Ancak pazar günleri 4 TL’yi aşan fiyat sayfa sayısıyla açıklanamaz! İngiltere’de gazetelerin okurları söğüşlediği söylenemeyeceğine göre, yanlış olan, Türkiye’deki fiyatlama.
Bütün dünyada basın tiraj kaybediyor. Geçen yıl ABD’de tiraj kayıpları yüzde 15-20 arası değişti. Fakat ilginçtir, medya imparatoru Rupert Murdoch Wall Street Journal’ın fiyatını New York Times düzeyinde haber yapabilsin diye yükseltmeye çalışıyor. Çünkü kaliteyi yükseltmez ve farklılaşmazsanız değişen dünyada diğer medya araçlarıyla rekabet edemiyorsunuz. Kısacası, çözüm ucuz olmakta değil. Kaliteli ve farklı olmakta.
Gazetelerin elbette bir sahibi vardır. Yıl sonunda hak ettiği kârı alır. Okuyucu ise tam anlamıyla müşteridir. Gazetelerin içeriği okuyucunun duyarlılığına yahut talebine göre belirlenir. (Reklamcıya göre değil tabii). Oysa bu durumda iki temel taraf (müşteri ve işadamı) tatmin olmuyor. Okuyucu gazetesinin içeriğini doyurucu bulamıyor. Patron da kârını. Reklamcı arada basını kullanmış oluyor.
Zarar olmamalı
Herkesin bildiğini saklamaya gerek yok. Kriz basını vurdu. Reklam gelirleri azaldı. Maliyetleri indirecek yer kalmadığı için de gazeteler sayfa sayılarını azalttılar. Ama reklam sayfaları büyük ölçüde korundu. Daha çok haber ve köşe sayısı azaltıldı! Doğrusu neydi? Eğer fiyat (yahut satış geliri) maliyetleri karşılasaydı, düşen reklam gelirleri nedeniyle gazetenin kârı azalsa da, okuyucuya sunulan gazetenin içeriği değişmeyecekti. İşte sırf bu nedenle basının reklama bağımlı olmaktan kurtulması gerekiyor.
Kuşkusuz, yeterince reklam geliri elde edip, kârlılığı yakalayan gazeteler var. Ama çoğu gazetenin yeterince reklam alamadığı da ortada. Böylesi gazetelerin kimi de ya sırtını hükümete dayıyor, ya da tarikata. Hiçbirini bulamayan da bir cebinden çıkarıyor, öbürüne (basına) koyuyor. Oysa bu iş değil! Basını finanse eden tek kesim okuyucu olmalı!
Çözüme gelince... Bunu piyasa mekanizması içinde çözemeyiz. Mutlaka düzenleme gerekiyor. Fakat hepsinden öte satış gelirinin kâr sağlaması gerekiyor.
Yazının özeti: Bir gazeteyi okuyucu ne kadar desteklerse o gazete o kadar özgür olur.