Tarih 10 Ekim 2008. Bundan tam 20 gün önce. Dünyada kriz patlamış, her ülke kendi çapında önlemler alıyor. Biz de bu köşede tıpkı İrlanda gibi mevduata tam güvence verilmesini öneriyoruz. Ankara’daki yetkililer bunu “gereksiz” görüyor. Ancak önceki hafta Vatan gazetesinde Aydın Ayaydın’ın köşesinde okuyoruz ki, böylesi bir hazırlık sürüyor.
Adı üstünde, “önlem”. Yani bir sıkıntıdan önce yürürlüğe konulan çözüm. Oysa yabancılar çoktan çıkışa başladı bile. Yani sınırsız mevduat garantisi sağlansa da artık bir önlem sayılamaz. O gün dolar 1.40 YTL idi. Bugün 1.70 YTL düzeyinde!
Bazı ekonomistler MB’nin bankalarda açtığı döviz mevduatlarının limitlerinin artırılmasını istemişti. Dün Merkez Bankası bu limitleri iki katına çıkaracağını açıkladı. İşe yaradı mı? Hayır. Çünkü artık iş çığırından çıktı. Olay bir döviz likiditesi sorunu değil. Yabancı fonlar çıkıyor.
Mevduat neden gelsin?
Bir başka konu da (çoğunluğu İsviçre’de olan) yurtdışındaki paralar. Hükümet 100-150 milyar dolarlık bu paraya gözünü dikmiş. Fakat yurtdışından bu paraların gelmesi olanaksız. Beyhude hayallerle zaman geçirmemeli. Bu tip kararlarda insanların aynaya bakması yeterli! O paralar vergiden kaçırmak için değil, görünmesin diye yurtdışına çıkmıştır! Kaldı ki, büyük işadamları o paraların karşılığında dış kredi kullanıyor.
Öte yandan dünya mevduat üzerindeki sigortayı sınırsız hale getirip bankaları kısmen devletleştirirken, Başbakan “Zafiyet var” sanılır diye, aynısının Türkiye’de uygulanmasına karşı çıkıyor. Oysa ileride bir sıkıntı çıkarsa geç kalmış olunacak. Hal böyleyken yabancı ülkelerden Türkiye’ye neden mevduatlar gelsin? Hangisi daha güvenli ki?
Stopajın kaldırılması konusu ise tam “Dağ fare doğurdu” hikâyesine döndü. Hisse senedinden stopaj kalkıyor. Ama bonodan kalkmıyor. Ne mantık?.. Yerli oyuncuya günlük hisse al-sat diye olanak açmanın ne anlamı var? Yurtdışında bıyığını tıraş ettirip paraları bir ya da birkaç yere dağıtan ve her gün büyük işlemler yapanlara gelince. Stopaj kalkınca bunların mı geleceği sanılıyor?
Kura müdahale çok yanlış olur
Geçen hafta MB Para Politikası Kurulu toplandı. Alınan en önemli karar da para politikası göstergesi olan borç verme faizinin 20.25’den 19.75’e çekilmesi oldu. Bir de bu göstergenin aralığa kadar kullanılmaması istendi. Nedense?
Bakınız bu durum 2 bakımdan hatalı:
1) Mayıs ayından bu yana Merkez Bankası piyasalara para veriyor. Oysa daha önce bankalar MB’ye para satıyordu. Kısacası, piyasada bir para sıkışıklığı var. Demek ki, politikası göstergesi faizi olarak mayıs ayına dek “borçlandırma”, daha sonrasında ise “borç verme” faizi geçerli olmalı. Mayıs başına dek borçlandırma faizi yüzde 15.50’ydi. (Hemen akabinde 15.25’e düşürüldü) fakat borç verme faizi 19.25’di. Yani bir anlamda mayıs ayında faizlerin 3.75 puan artırıldığı söylenebilir. Peki ama neden? Piyasa paraya sıkışıksa daha yüksek bir faizle cezalandırmanın ne nedeni olabilir ki? Dolayısıyla, dün yapılan faiz indirimi çok ama çok düşük.
2) Malum, Merkez Bankası döviz alım ihalelerinde miktar sıkıntısı çekiyordu. Çok döviz satın alsa ortaya çıkan YTL enflasyon yaratır endişesi taşıyordu. Oysa piyasa mayıstan bu yana YTL’ye sıkışmış kavruluyor. Mayıs ayı başında dolar 1.27 YTL, ortasında 1.24 YTL, sonunda da 1.21 YTL. Yani daha fazla döviz alım ihaleleriyle döviz kurunu desteklese aynı zamanda da piyasanın YTL sıkışıklığını gidermiş olacak. Oysa bunu yapmadı. Böylece YTL giderek değer kazandı. Piyasada YTL’ye sıkışan sattı dövizini... MB de seyretti.
Gelinen noktada MB’nin kura müdahalesi çok yanlış olur. Tabii şu anda. Bırakınız çıkmak isteyen pahalı kurdan çıksın. Daha sonrasında elbette MB elindeki silahları daha etkin biçimde kullanabilir.