Ekonomi tarihine geçecek bir yılı geride bıraktık. Bütün dünya sarsıldı. ABD’nin dev yatırım bankaları çöktü. Hatta Amerika’nın dev ve tarihi firmaları elini açmış devletten yardım dilenir hale geldi. General Motors ve Ford gibi şirketler bile kapanmanın eşiğine gelmiş durumda. Hiç Lehman Brothers bankasının yok olacağı akla gelir miydi?
Önce Bear Sterns isimli yatırım bankasına el konuldu. Ardından birer ipotek teminatı toplayan kuruluş Freddie Mac ile Fannie Mae’e para desteği sağlandı ve el konuldu. O sırada Lehman sıkıntıya girdi. Önemsenmedi, batırıldı. Ardından batan Merill Lynch, Bank of America’ya belli ödünlerle satıldı. Morgan Stanley ve Goldman Sachs da batmanın eşiğine gelince onlara mevduat yetkisi verildi.
ABD’nin meclislerden geçen yardım paketi 850 milyar doları buluyor. AB devletleri de çeşitli yollarla 1.4 trilyon dolarlık bir yardım paketi oluşturdu. Almanya’nın paketi 470 milyar euro. Fransa’nın 360, Norveç’in 50, Portekiz’in 27, Avusturya’nın 100 milyar, İtalya’nın ise 20 milyar dolar kadar.
Rakam gerçekten büyük. Kimi hesaplara göre, küresel krizden kurtulma paketleri 3.5 trilyon doları buluyor.
Ayrışma teorisi çöktüKrizler önce mali kesimde başlar. Sonra reel sektörü vurur. Bu hep böyledir. Şimdi dünyada ciddi bir durgunluk yaşanıyor ve kriz henüz bitmiş değil. Hatta tam ortasındayız denebilir.
Ama alınacak önlemlerin çoğu alındı. Şimdi beklemek yahut sabretmek gerekiyor. Küresel bir kriz istisnasız her ülkeyi etkiler. Bu kriz iyimserleri de yanıltarak gelişmekte olan ülkeleri sarsmaya başladı. Yani ayrışma teorisi de iflas etti. Hele kırılganlığı, özellikle yüksek dış açıkları olan ülkeleri fazlasıyla vurmaya başladı. Türkiye de bu ülkelerin başında geliyor.
Küresel kriz öncesinde biz Türkiye ekonomisinin sıkıntı içinde olduğunu ikaz ediyorduk. Bu ikazlarımızı 2007’de genel seçimler öncesindeki “Sakın ha inanmayın” başlıklı bir diziyle dile getirdik. Bizi muhalif olmakla eleştirdiler. Oysa biz olabildiğince tarafsız uyarıları kaleme alıyorduk.
2008 başındaki uyarı ve tahminlerimiz“Kabalama tahminleri yapalım. Birincisi, bu yıl büyüme ilk defa daha düşük gerçekleşecek görünüyor. 2008 yılında büyüme daha da düşecektir. Olasılıkla, 2007’de büyüme yüzde 5’e yakın bir rakam olacak”... “Kaldı ki, büyüme oranı düşünce birçokları dış açığın küçüleceğini, makul bir düzeye geleceğini sanıyor. Oysa aksine önümüzdeki yıl dış açık büyüyecek. Hem de rekor düzeyde. Kısacası, 2008 kriz sonrası hem büyümenin düştüğü, hem de dış açığın beraberce büyüdüğü ilk yıl olacak.” (2 Ocak 2008 Çarşamba)
Bu tahmini yaptığımdan bir yıl geçti. Ancak doğru çıkan bu tahminim beni pek sevindirmedi. Olumsuz bir tahminin doğru çıkması o kişiyi neden sevindirsin ki?
Ocak ayın boyunca yazılarımda dış açıktaki büyümeye ancak tüketimdeki daralmaya, yine aynı ay altın fiyatlarındaki artışa dikkat çektim. Malum, 2008 yılında altının onsu 1000 dolara kadar tırmandı. Tabii bu olay tüm dünyayı etkiledi.
Şubat ayı içinde dış borçların durumuna ilişkin ilk uyarıcı yazıyı yazdım: “Dış açık finansmanında sorun olabilir” (26 Şubat 2008 Salı, Milliyet) “Dış açığın finansmanı sorun yaratacak boyutta” (6 Mart 2008 Perşembe, Milliyet) “Artık küresel rüzgâr ters yönden esiyor; AKP’nin yelkenleri şişmiyor” (1 Nisan 2008, Salı Milliyet) Ne fark etti? Hiçbir şey. Krizi çıktığında bile fark etmeyen bir hükümet, 6 ay öncesinden yapılan bir ikazı nasıl algılasın?
2008 dünya krizinin özellikleriKrizi tetikleyen gelişmelerden biri emtia ve gıda fiyatlarının artmasıydı. Gıda fiyatlarındaki artışı Çin’in hızlı büyümesine ve küresel ısınmaya bağlıyorduk. Çin (biraz azalsa da) yine hızla büyüyor ve küresel ısınma ortadan kalkmış değil. Ama hem gıda, hem enerji, hem de diğer emtia fiyatları hızla iniyor. Demek ki ortada spekülatif bir talep varmış.
Küresel fiyat artışları (özellikle petrolün 150 doları bulması) Türkiye ekonomisini perişan etti. Dış açık bir ara 48 milyar dolara tırmanırken, enflasyon da maliyetler nedeniyle (yüzde 7’den) yüzde 12’ye çıktı. Nihayet üretimi de olumsuz etkiledi. Düşünüyorum da petrol fiyatlarıyla Türkiye ekonomisinin krize girmesinin bire bir ilişkisi var.
Bu krizi kimileri finansal mühendisliğin yarattığı ürünlerindeki aşırı risklere, kimileri denetimsizliğe, kimileri de açgözlülük, kapitalizmin iç çelişkileri, mali sistemdeki verimsizlik yahut konut piyasasındaki yanlış kredilendirme politikalarına bağlıyor. Bunların hepsinin rolü olabilir. Ama krizi asıl tetikleyen etmen aşırı gevşek para politikası ya da düşük faiz politikaları oldu. Bunlar zamanla spekülatif balonları üretti. Ortaya çıkan küresel likidite bolluğuyla da bütün dünyadaki ekonomik dengeler bozuldu.
İkisi de hataJaponya’da faizler uzun süredir çok düşük düzeyde. Bu durum Japon ekonomisini canlandırmadığı gibi, sadece carry-trade (borçlanıp başka yerde spekülasyon yapma) olanağı yarattı.
2001’de İkiz Kuleler’in bombalanmasından sonra FED de bu kervana katılarak ortaya çok olumsuz bir küresel para politikası seti çıkardı. İşin acı tarafı, dünya yine aynı hata içinde. Dün Greenspan’in hatasıyla faizler gereksiz düzeylere düşmüştü. Bugün de Bernanke’nin hatasıyla düşüyor.
Krizden çıkmak için atılan adımlarTürkiye krizle önceden karşılaştı. 2006 yılından itibaren büyüme hızla düşmeye ancak aynı zamanda dış açık da büyümeye başladı. Dış açıktaki büyüme finanse edilebildiği gerekçesiyle önemsenmedi. Büyümedeki düşüş ise tam anlamıyla görmezden gelindi.
Küresel kriz çıktığında bile Başbakan önce “Teğet geçer” dedi. Ardından işin ciddi olduğu anlaşılınca, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek ekonominin belli ölçüde etkileneceğini itiraf etti. Daha sonra da sorunun tüm vahameti ortaya çıkınca IMF’nin kapısı çalındı.
İmalat sanayiinde 2008 büyümesi 2007’ye göre daha düşük seyrediyordu. Ağustosta inanılmaz bir imalat sanayii daralması yaşandı. Bu bir önceki yıla göre yüzde 5.8’di! Önce bunun geçici olduğu sanıldı. Ardından eylül verisi geldi; yüzde 6.4’lük daralma! Böylece Türkiye ekonomisinin çok önceden daralmaya başladığı, hatta büyük bir durgunluğa gireceği tehlikesi anlaşılmış oldu.
Şimdi 2008 yılında yüzde 2’lik bir büyüme hızı bile iyimser olarak karşılanıyor. İşsizlik hızla artıyor. İmalat sanayiindeki inişin diğer sektörlere de yayılmasıyla işsizliğin daha da yükseleceği hesaplanıyor.
Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan bir paketin yürürlükte olduğunu savunuyor. Kimi yetkililer ise pakete gerek olmadığını, küresel kriz sona erince Türk ekonomisinin de düzlüğe çıkacağını savunuyor.
Krizle beraber tüm emtia fiyatları çökünce para politikasında gevşeme görülüyor. Bereket, mali disiplinden ödün verilmiyor. En büyük hata mali disiplinden ödün vererek iç talebi pompalamak olur.
Görüldüğü kadarıyla önümüzdeki yıl IMF ile bir anlaşmaya gidilecek ve alınan dış borç da özel kesimin dış borçlarını karşılamasında bir köprü oluşturacak. Bu borç ise ileride çok tartışılacak.
2008 yılında bütçe performansı2008’de bütçe tahminlerimizden daha olumlu geçti. Bütçe açığı tasarıya göre yüzde 21 oranında daralma gösterdi. Faiz dışı fazla ise hedefin yüzde 44 üstüne gitti. Bu son derece önemli. Kriz sürecinde bir de mali disiplin elden kaçsaydı, mali piyasalar daha büyük çöküntü yaşayabilirdi.
Döviz kuru merakıDöviz kurunun ne olacağını merak etmeyen yoktur. Ancak dalgalı kur sisteminde kuru tahmin etmek artık çok güç. Sermaye hareketleri çok önemli dalgalanmalara neden oluyor. 2003 yılından bu yana içeriye doğru yoğun sermaye hareketleri yaşandığından TL sürekli değer kazanıyordu. Şimdi bu süreç de tersine dönmüş görünüyor.
Ekimde çok ilginç bir süreç yaşandı. Euro-dolar paritesi 1.50 düzeyinden 1.25 düzeyine doğru hareket ederken, haliyle TL de dolar karşısında değer kaybetti. 1 dolar 1.17 YTL’den, önce 1.30’lara, sonra krizin keskinleşmesiyle 1.70’lere kadar tırmandı. Şimdi yeniden 1.50 bandına çekilmiş görünüyor.
YTL’nin değer kaybedeceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yoktu. Rekor dış açık eninde sonunda devalüasyona neden olacaktı. Bundan sonra kuru dış borçları ödemek için IMF’den elde edilecek olan para ve 2009’da oluşacak olan dış açık belirleyecek.
2008 içinde bir ara dış açık 48 milyar doları buldu. Son aylardaki ithalat daralmasıyla yılsonunu 46 milyar dolarlık dış açıkla kapatacağız. Fakat 2009’da dış açık birdenbire düşecek. Başta enerji olmak üzere düşen emtia fiyatları ve gerileyen ekonomik aktivite ithalatı çökertecek görünüyor. Böylece dış açık 2004 düzeyine düşecek.
Borç, yiğidin dayak yemesine neden olur‘Borç yiğidin kamçısıdır’ derler. Bizim için geçerli olan atasözü “Borç yiyen kesesinden yer”dir. Yıllarca ürettiğimizden fazla tükettik. Yani ithalatımız ihracatımızdan fazla oldu.
Bunu da borçla karşıladık. Güzel de bir tabir bulduk: Dış açık finanse edilebiliyor. Oysa bu, şirket zararda ama kredi kullanabiliyor, demektir!
Özel kesim dış borçlanmayı tam 140 milyar dolar artırdı. 2006 ortasından itibaren ikaz etmeye başlamışız. Sonunda Merkez Bankası da ikaz eder hale gelmiş. Ancak hiçbir önlem alınmamış!
Küresel kriz gelip de borcu borçla kapatma olanağı bitince IMF’nin de kapısı çalınmış. Bu durumda “Borç yiğidin dayak yemesine neden olur” demek en doğrusu.
Hey gidi piyasalarGelelim piyasalardaki gelişmelere. Dünyada faizler yerlerde sürünüyor. Türkiye’de de faiz indirimlerinin süreceği anlaşılıyor. Ancak hâlâ gelişmiş ülkelerle faiz farkı yüksek olduğundan Türkiye’ye sıcak para akabilir. Yalnızca bunun için ortalığın biraz toparlaması gerekiyor. İşte bu nedenle, 2009’da ülkeye gelecek her sıcak para akımı kuru yine değerli hale getirebilir.
IMF’den borç gelirse, 2009’un özel kesim borçları karşılanabilir. Kalan dış açık da doğrudan yatırımlarla finanse edilebilir. Böylece her sıcak para akımı kur üzerinde yine baskı yaratmaya başlar. Zaten ekimde çıkan portföy yatırımı sadece 4.5 milyar dolardı. (Borsadan çıkan para ise 1.4 milyar dolar kadardı )
Dünyadaki sağlam ekonomilerde bile borsalar yüzde 50 civarında değer kaybetti. Türkiye’de borsa endeksi yarıya indi. 2009’da ekonomide durgunluğun derinleşmesi beklendiği için şirketlerin de çabuk toparlanması beklenemez. Bilançolarının toparlanması için 2009’un sonunu beklemek şart. Bu nedenle, borsa hakkında kısa vadede umutlu şeyler söylemek çok zor.
2008 hoş bir yıl olmadı. 2009 için umutlu olabilir miyiz? Elebtte. Çünkü dünyada bitmeyen kriz yoktur. Bu kriz de mutlaka geride kalacak. Allah herkese sağlık versin.