Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

2008 yılında tarihin en büyük küresel krizlerinden biriyle karşılaşıldı. Mali sistem büyük darbe yedi. Fakat Türkiye ekonomisi çok daha önceden aksamaya başlamıştı. Son yıllarda bir yandan ekonomik büyüme yavaşlıyor, diğer yandan da dış açık büyüyordu. Bu olgu büyük ölçüde, dünyada artan emtia ve özellikle enerji fiyatlarından kaynaklanıyordu. Ama ne yazık ki, sürekli göz ardı edildi.
İşte 2009 yılına böylesi bir ortamda giriyoruz. Temel sorunumuz ise devasa boyutlara ulaşan özel kesimin dış borçları. Buna rağmen şu anda küresel durgunluğun getirdiği küresel emtia fiyatları çöküşleriyle Türkiye’nin dış açığının bir hayli daralacağı görülüyor. Olasılıkla, sadece 12-15 milyar dolar arasında bir dış açık oluşacak. Bunun finansmanının zor olmayacağı düşünülebilir. Bir kısmını doğrudan yabancı yatırımlarla, kalanını da rezerv kaybıyla finanse edebiliriz. Fakat bu yıl 40 milyar dolara varan dış borç ödemelerinin nasıl yapılacağı belli değil. IMF’den para gelirse bu atlatılmış olacak. Yoksa halimiz harap!

TL’nin değer kazanması
Öte yandan, bu yılı atlatsak da 2010’da petrol fiyatları yeniden yükselmeye başladığında da yine sakat bir noktaya dönülebilir. Bu nedenle bugünden iki önemli politikanın devreye sokulması gerekiyor.
Bir yandan enerjide yatırımların hızlandırılması, diğer yandan da Türk Lirası’nın değer kazanmasının engellenmesi gerekiyor. Çünkü bir süre sonra TL yeniden değer kazanabilir. Malum dünyada çok para basıldı ve faizler son derece düşük. Oysa Türkiye’de faizler yüksek. Bu faiz farkı da yine sıcak para girişlerine neden olabilir. İşte belki de bu nedenle sıcak paranın girişini engelleyecek önlemler gerekebilir.
2009 yılında en büyük kaygılarımızdan biri de bütçedir. İç talep daraldığı için gerek ithalden alınan vergiler, gerek diğer iç tüketim vergileri (KDV ve ÖTV) hızla düşecektir. Yerel seçimler nedeniyle de harcamalarda hızlanma olacağı için bütçenin tutturulması geçmişe göre çok daha zor olacaktır. Mali disiplin elden kayarsa da 2010’a çok olumsuz bir yapıda gireriz.
2009 yılında durgunluk kaçınılmaz görünüyor. Biz bu yıl yüzde 2 gibi bir daralma bekliyoruz. Hem ihracat düşecek, hem de yatırımlar. İç tüketimin halini ise tartışmaya bile gerek yok.
Durgunluk fiyatları yavaşlatacak, böylece düşen enflasyona dayalı olarak da faizler inecektir. 2009 yılında biz Merkez Bankası’nın enflasyon hedefini (yüzde 7.5) rahatlıkla tutturacağını düşünüyoruz. Kısacası, Türk lirasına yatırım yapanlar bono yatırımlarından oldukça tatminkâr kârlar elde edeceklerdir.

Tasarrufların yönü
Dövize yatırım yapanlar yılın ilk yarısındaki olası dalgalanmalar sürecinde durumlarını koruyabilir. Ancak 2009 yılında Batı mali sistemindeki sorunlar bir ölçüde atlatıldığında yeniden oluşan sıcak para TL’yi yine değerli hale getirecektir. Yani orta vadede döviz yatırımının pek de akıl kârı olmadığını düşünüyoruz.
Bununla beraber, borsa hakkında olumlu şeyler yazabilmek öylesine kolay değil. Şirketler büyük hasar yedi. Borçları (kur ve faiz nedeniyle) yükseldi. Üstelik erken ödemeye zorlananlar var. Satışları da azalan bu şirketlerin değerlerinin tekrar yükselmesi kolay olamayacaktır. Belki 2009’un ikinci yarısı bu konuda bazı beklentiler doğurabilir.
2009 zor bir yıl olacak. Özellikle işsizlik artacak. Ama yine de iyimserliğimizi ve umutlarımızı yitirmeyelim.