Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları


Söz verdim ya; “deşifre” olma pahasına, doktorum Ahmet Refik Sayman, çok sevgili eşim Meltem Hanım ve biraderim Hürcan’ı, beni soktukları çok sıkı diyet ve pehrizden yanıp-yakılan biri olarak nasıl atlattığımı anlatacağım bu hafta...
Çünkü;
Sucuklu yumurta; yasak...
Nar gibi kızarmış peynirli börek; yasak...
Gevrek ve İzmir tulumu; yasak...
Pilav yasak, sıcacık francola ekmeğe tereyağı sürüp yemek, yasak...
Domates soslu makarna, yasak...
Kısacası; ne kadar bu dünyanın tadı-lezzeti varsa yasak...
Laf aramızda, canavar doktorum da, sevgili eşim de öyle sanıyorlar.
Bilmiyorlar ki, ben yasakları çoktan deldim...
* * *
Kılavuzum; Türkiye’de felsefenin hocası olarak bilinen, Ankara Üniversitesi, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof.Dr.Nusret Hızır’ı örnek almak oldu.
Nusret Hızır’ın Alman vatandaşı olan eşi, tıpkı benimki gibi canavar bir doktorun pencesine düşen hocaya, kilo verdirebilmek ve şekerini düşürmek için sıkı diyet ve spor yapacaksın demiş.
Tıpkı, benim canavar doktorum Ahmet Refik Sayman’ın, sevgili eşim Meltem Hanım’ı benim başıma sardığı gibi.
Nusret Hoca, zar-zor da olsa hergün spor yapmaya başlamış.
Her akşam yemekten önce düzenli sokağa çıkıyor, bir saat sonra dönüp, hazırlanan “diyet” sofrasına oturuyormuş.
Aradan bir ay geçmiş, doktora gitmiş.
Otuz günde kilo vereceğine, kilo aldığı ve kan şekerinin de 250’lere fırladığı anlaşılmış.
“Nasıl olur; öyle mi, böyle mi?” derken, doktoru “devam” kararı vermiş.
Ve hoca yine spora başlamış.
Ancak; işkillenen Alman eşi, Nusret Hoca evden çıktıktan sonra peşine takılmış.
Bizim hoca, Sıhhiye’den Kızılay’a tempolu yürüyüş yapacağına, evin arka sokağına kıvrılıp, meşhur işkembeciye girmez mi?
Nusret Hoca, önce güzel bir sirkeli-sarımsaklı işkembe çorbası, arkasından terbiyeli kestirmeyi, iki orta boy pide ile mideye indirmiş.
Çayını içtikten sonra da, biraz oyalanıp, spordan dönüyormuş gibi evin kapısını çalmış ve çok acıkmış gibi, eşinin hazırladığı “diyet yemeklerle” donatılmış masaya çöküp başlamış yemeğe(!..)
* * *
Sonra ne mi olmuş?
Ne olacak; Alman eşi Nusret Hızır hocaya söylemediğini bırakmamış, “ne halin varsa gör, öleceksen de öl” diye başlayıp geceyarısına kadar saydırmış...
Ben de Hızır Hoca’yı örnek aldım.
Akşamları eşofmanları giyip spora diye çıkıyor, bazen Kordon’daki Yörük Ali, bazen Kırçiçeği, bazen Konyalı Ahmet Usta, bazen de bizim Abbas Türker’in Pizza Pizza’sına kapağı atıyorum.
Yiyor, içiyor, spor yapmış gibi eve dönüp, ikinci sofrada sevgili eşim Meltem Hanım’ın yağsız-tuzsuz ama Allahı var çok lezzetli(!) yemeklerini silip-süpürüyorum.
Yani sizin anlayacağınız; benim canavar doktorum da, çok sevgili eşim de beni; “spor yapıp, diyet yapıyor” zannediyorlar...
Bence hiç bir mahzuru yok...
Taki ki yakalanıncaya kadar!..CHP’de beklenen kurultay kararı açıklandı.
Doğru olan yapıldı.
Bu karar, Kemal Kılıçdaroğlu’nu, partide tek ve güçlü genel başkan yapacaktır.
2011’deki genel seçimlerde, CHP’nin alacağı sonuçların günahı da, sevabı da, Kılıçdaroğlu’nun hanesine yazılacaktır.

Haberin Devamı

Vergi denetimi

Haberin Devamı

Vergi Dairesi’nin genç ve işgüzar müfettişlerinden biri Sinagoga aniden denetime gider.
Hahambaşına acımasız ve umursamaz bir tavırla sorular yöneltmeye başlar:
-Kandil yağları ve mumlardan arta kalanları ne yapıyorsunuz?
- Biriktirip yılda bir kez tedarikçimize gönderiyoruz. O da bize bir paket mum gönderiyor...
-Peki, baget ekmeklerden kalan artıklar?
- Toplayıp yılda bir kez fırıncımıza gönderiyoruz; o da bize ekstra bir paket baget hediye ediyor.
Müfettiş biraz da alaycı bir tavırla tekrar soruyor:
-Ya sünnet artıkları? Yani kesilen uzuvdan kalan şu deri parçaları. Onları ne yapıyorsunuz?
Benzer şekilde, der Hahambaşı;
Onları da biriktirip Vergi Dairesi’ne gönderiyoruz.
Onlar da bize yılda bir kez; senin gibi bir “dal..rak gönderiyorlar!..”

Haberin Devamı

GENEL KÜLTÜR NİYETİNE

Azgın Teke olayı...

Keçinin erkeğine “teke” denir.
On iki yıl ortalama ömrü olan bu davar türünün erkeği, cinsel açıdan çok aktiftir.
Nedendir bilinmez, yaşı yarıyı geçtikten, hele dokuz ve on’u bulduktan sonra, sürüdeki yavrulara bile musallat olur.
Hatta yetişkinlere ilgi duymaz, oğlak dediğimiz yaştakilerle hissi ve cinsel ilişki kurmak ister.
* * *
Otuz sene sakin sakin geçen bir evlilikten sonra bakarsınız ki adam, yaşına başına, hatta sosyal statüsüne uygun olmayan birine kaçmış.
Gözü bir şey görmez...
Laf dinlemez, nasihat heyetlerini kabul etmez.
Yukarıda gök kubbe yarılsa, o bildiğini okur.
Evi,barkı terk eder, kaçtığı kadına teslim olur.
İşi bilenler böyle bir duruma hemen “azgın teke sendromu yaşıyor” teşhisini koyarlar..
* * *
Bizim ülkemizde de gündeme, arka arkaya birkaç “azgın teke sendromu” vakası düştü...
Ne kadar kadın köşe yazarı varsa kafası karıştı.
Ben bugün bu kafası karışan kadın köşe yazarlarımızı, azgın teke sendromu yaşayan erkeklerin olası akibetleri üzerine bilgilendirmek istiyorum.
Öncelikle bu sendromu yaşayan erkeklerin büyük bir bölümü, ilk şiddetli krizden sonra kendine gelir.
Çoğu pişmanlık duyar. Araya giren “nasihat heyetlerinin” lafını dinleyip, evine geri döner.
Ama o andan itibaren de azgın tekeliği gitmiş, kasabın bıçağını yalayan “gamsız bir öküze” dönmüştür.
* * *
Artık ondan, evin kadınına da hayır gelmez.
Adam zenginse, ailesi onu bir hayır kurumunun başına geçirir.
Adam orta halliyse, yeniden sosyalleşmesi zor olduğundan onu hacca göndermekten başka çare kalmaz.
Hacca gider, evdeki karı niyetine şeytan taşlar, böyle deşarj olur.
* * *
Bir de eve hiç dönmeyenler vardır. Onların durumuna gelince;
Bunlar “azgın teke sendromunu” en ağır yaşayanlardır.
Dönüşü olmayan bir yola girdiklerini bilir, hayatlarının bundan sonraki bölümünü ona göre düzenlemeye çalışırlar.
Önce kendilerine olan düşkünlükleri artar.
Sağlıklı hayat meraklısı olurlar. Sıkı diyet uygularlar.
Genç işi giyim kuşama dadanır, spor giyinmeye çalışırlar.
Bütün dertleri; uğruna evi terk ettikleri genç kadınla aralarındaki yaş farkını ört bas etmeye çalışmaktır.
Nüfusa gidip yaşlarını küçültmek mümkün olmadığından, kendilerini estetikçilere teslim ederler.
Geçkin erkeğin sarkık derisinden, bu sektör sebeplenir...
* * *
Peki, azgın teke sendromunun belirtisi var mı?
Hiç olmaz mı?
Azgın teke sendromunun erkekteki ilk belirtisi televizyon başında ortaya çıkar.
Tek başına televizyon izleyen bir erkek Lig TV’yi, haber kanallarını, aksiyon filmlerini seyretmiyor da, “Elma” gibi, “Sinek” gibi gençlerin kanallarına takılıyorsa fikri bozulmuş demektir.
Özellikle MTV veya Number One kanalında klip izliyorsa, bilin ki çoktan kararını vermiştir.
Hele hele Fashion TV’nin başından kalkmıyorsa gözü iyice kararmıştır ki, karısının o erkekle her türlü ağız dalaşından uzak durması icap eder.
Özellikle de, “Senin için saçımı süpürge ettim” cümlesini fikir tartışmalarında kullanması sakıncalıdır.
Çünkü bu durumda erkeğin gözü kadının saçına takılır.
O saçların süpürgeye benzetilmesi için kuaföre ödenen yedi yüz-sekiz yüz liranın kendi cebinden çıktığını hatırlar.
İyi olmaz...
Bu ikinci kategoriye girenlerin tedavisi yoktur...
Hapı da keşfedilmediğinden ağızdan ilaç vermek suretiyle sakinleştirilmeleri imkânsızdır.
Eskiler bu durumu, “azgınlaşma” ve “teneşir” ilişkisiyle açıklarlar.
Ben böyle bir pazar günü keyfinizi kaçırmamak için adını doğrudan telaffuz etmiyorum.
Ağızdan ilaç almakla tedavisi mümkün olmayan bu “azgın teke sendromuna girmiş” erkeklerin gönül maceralarına son nokta teneşirde konulur.
Bunun için de kusura bakmasınlar, bir parça pamuk yeterlidir...