Aziz Kocaoğlu “bir numara” ve 130 kişilik bir “çete”si var.
Aziz Bey’e isnat edilen suç bu... Yani Kocaoğlu, suç işlemek amacıyla Büyükşehir’de örgüt kurmak ve yönetmekle...
“Aziz Bey’in Çetesi(!)” olarak adlandırılan 130 kişi de...
Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak... Örgüte bilerek, isteyerek yardım etmek... Örgütün faaliyeti kapsamında çok sayıda ihaleye fesat karıştırmak... İhalelerde baskı, cebir, tehdit uygulamak...
Haksız menfaat temin etmek...
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak... Suçu ve suçluları gizlemekle suçlanıyorlar...
HHH
Peki Aziz Bey’in Çetesi(!) nasıl çalışıyor?
Yine iddianameye göre;
Kocaoğlu, örgüt lideri olarak yöneticilere talimatlar veriyor.
Bu emir ve talimatlar hangi konularda?
Çankaya Katlı Otoparkı’nın kiraya verilmesi... 750 yeni durak yapımı ve kiraya verilmesi... Buca Toplu Konut ihalelerine fesat karıştırma... İZFAŞ’a yaptırılan usulsüz ödemeler...
Belediye Teftiş Kurulu’nun hazırladığı raporlarda tespit edilen, halen soruşturması devam eden usulsüzlükleri örtbas etmesi...
Bunların kanıtları var mı?
İddianameye göre;
Örgüt yöneticilerinin katıldıkları eylemlerin kaydedilen telefon görüşmeleri...
Ortam dinleme ve bunların görüntüleri...
HHH
Bunların tümü iddia...
Ne kadarı doğru, ne kadarı “çete suçu”; buna mahkeme karar verecek.
Belli ki, mahkemece kabul edilen bu iddianameyi önümüzdeki süreçte daha günlerce konuşup tartışacağız.
Yargıyı etkilemek adına değil, ülkemizdeki “çifte standardı” sorgulalama adına bunu yapmalıyız.
Dün İstanbul ayaktaydı.
Sessiz tepki, yargıya idi..
5 yıl önce Trabzon’un Pelitli ilçesinden İstanbul’a ilk kez gelen, genel yayın yönetmeni olduğu Agos Gazetesi önünde, Hrant Dink’i güpegündüz öldürenler ve yardım edenler için çete değil (!) dendi.
Bu cinayet, adi suç olarak nitelendirildi, ona göre ceza verildi.
Ama aynı yargı, İzmir’de otoparkı belediye şirketine verenleri, üreticilerden mandalina, çiçek, atkı, şal alanları, yapılan bir yatırımla ilgili çekilen filme ödenen parayı, otobüs durakları ihalesinin yapılış biçimini, konser verdirilen sanatçılara yapılan ödemeleri “çete suçu” saydı.
İddianameyi satır satır okudum.
Hiçbir sayfasında Aziz Bey’e ya da tutuklu-tutuksuz bürokratlara, “İhaleyi neden yandaşınıza ya da partilinize verdiniz? Şu sürede mal varlığınız artmış, zenginleşmişsiniz, bunun kaynağı nereden? Çocuğunuz Amerika’da okuyormuş, devlet memuru maaşıyla masraflarını nasıl karşılıyorsunuz?” diye sorulmamış.
Suçlamaların çoğunun dayanak noktası; telefon görüşmeleri, Sayıştay ve vergi denetmenlerinin raporları.
Ya “çete?”
Kağıt üzerinde var.
Ama gerçekten var mı yargılama sürecinde göreceğiz!..