Ne varsa yine bende var...
Bu pazar hem erkeklere hem de kadınlara kıyaklarım var.
Beni dinler, yazdıklarımı uygularsanız; evde ne dır-dır kalacak, ne de sizden şikayet eden bir eşiniz olacak.
Çünkü sizlere, ömür boyu “sevgili” kalmanın “özel” ip uçlarını, “şifre”lerini vereceğim.
Tek şartım var; yeter ki isteyin, yeter ki uygulayın...
* * *
Yazacaklarım, kafadan atma, uydurma falan değil ha?
Yirmialtı yıldır Davranış Bilimleri Enstitüsü’nün uzman psikoloğu Zeynep Zat’ın, yemeyip-içmeyip, kadın-erkek ilişkileri üzerine “derin devlet” gibi yaptığı araştırmalarının sonuçları.
Kısacası, bir “Sevgi Reçetesi...”
Bu kıyakçılığımın nedeni de şu:
Günümüzde; seven ve sevilen, ilişkilerinde dengeyi, sağlıklı iletişimi yakalayabilmiş çiftler, işlerinde de başarılı oluşyorlar.
Özel hayatlarında ise mutlu ve huzurlu bir yaşam sürüyorlar.
* * *
Sıradan bir hafta toplam 168 saat.
Siz erkekler karılarınıza...
Siz kadınlar, kocalarınıza; sadece 5 saat ayırarak, ömür boyu sevgili kalabilirsiniz.
Nasıl mı?
Şimdi size 5 adımda, ömür boyu mutlu bir beraberliğin tiyolarını veriyorum.
Dikkatlice okuyun ve uygulayın:
Beğendiklerini dile getir ve takdir et:
Bir çiftin birbirine verebileceği en büyük armağan, tanındığını ve anlaşıldığını hissetme keyfidir.
Kendinizi ve birbirinizi tanımak ilk adımdır.
Bu nedenle partnerinize, sevginizi ve birbirinizin beğendiğiniz özelliklerini çekinmeden söyleyin.
Süre: Günde 5 dakika, 7 iş günü. Toplam: 35 dakika
Duygusal temas önemli:
Günlük yaşamın sıkıntı ve telaşı içinde partnerinize sık sık kendisine değer verdiğini bildirin.
Örneğin “İşlerin yoğunluğu yüzünden yakın arkadaşlarımı çoktandır ihmal ettim” diye yakınan partnerinize tutup da; “önceliklerini belirleyemeyen sensin” yerine çözümün bir parçası olmaya gönüllü olun ve şöyle deyin:
“Hafta sonu hep beraber bir plan yapmayı ister misin?”
Ve en önemlisi, birlikte olduğunuz zamanlarda birbiriniz ile fiziksel ve duygusal temas halinde olun.
Süre: Günde 5 dakika, 7 iş günü. Toplam: 35 dakika
Ayrılıklar:
Sabah güne başlamadan önce, o gün neler yapacağınızı paylaşın.
Onun yapacaklarını merak edip, öğrenin. Ama bunu karşı tarafı sorgulamak ya da birbirinize hesap vermekten öte, gün başlamadan önce planlarınızdan birbirinizi haberdar etmek için yaptığınızı söyleyin.
Süre: Günde 2 dakika, 5 iş günü. Toplam: 10 dakika
Günün sonunda:
Eve iş getirmek ne kadar sağlıksız olsa da, aklınızdaki sorun ve sıkıntıları evin kapısından girerken bir anda bırakabilmek çoğu zaman kolay değildir.
Bunun için her iş gününün sonunda mutlaka stresinizi azaltacak bir konuşma yapmanız size ve eşinize iyi gelecektir.
Süre: Günde 20 dakika, 7 iş günü. Toplam: 1 saat 40 dakika
Haftalık buluşma:
Birbirine destek olmanın, ilişkinin gücüne ve tutkusuna iki haftalık bir tatile çıkmaktan çok daha fazla katkıda bulunacağını aklınızdan çıkarmayın.
Sadece ikinize ait olan iki saati sohbet ederek geçirmek, bağlı kalmanın gevşetici, alçak basınçlı bir yoludur.
Bu konuşmada varsa, hafta içinde eşinizle yaşadığınız bir tartışmayı sağduyunuzu kaybetmeden mutlaka irdelemelisiniz.
Süre: Günde 2 saat, 1 iş günü. Toplam: 2 saat
* * *
Reçetem bu...
Kesin sonuç verir, ilişkileri düzeltir ve uygulayanları ömür boyu sevgili yapar.
Denemesi bedava..
Zaten doktorunuz olarak(!) para falan da istemediğime göre, uygulayın gitsin...
Alt tarafı haftada sadece 5 saat...
Tansaş ve Şevki Bey...
Tansaş dendiğimde aklıma, iki, hatta üç belediye başkanı; İhsan Alyanak, Burhan Özfatura ve Ahmet Piriştina gelir.
Tansaş’ın kurucusu olarak İhsan Alyanak’ı gösterebiliriz.
Çünkü, Tanzim Satışlar TANSA olarak başlayan süreç, 1984 sonrasında Burhan Özfatura tarafından kurumsallaşıp şirketleştirilerek Tansaş’a dönüştürülmüştür.
Yüksel Çakmur’un döneminde genel müdürlük yapan ve daha sonra Büyükşehir’e Başkan seçilen Ahmet Piriştina, kurumu büyütmüş, yüzünü düzeltmiş, modern hale getirmiş ve markalaştırmıştır.
Tansaş’ta, Abuzer Erdem, Veli Bakırlı, İrfan Akça’nın da büyük emekleri vardır.
Bir de Özfatura’nın Başkenvekili Yusuf Uz.
Yusuf Uz, Tansaş’ın adeta “babası“dır...
* * *
Bugün; Alyanak ile başlayan, Özfatura döneminde kurumsallaşan, Piriştina tarafından markalaştırılan Tansaş, genç bir yöneticinin ellerinde tekrar eski günlerine dönüyor.
Tansaş Satış Genel Müdür Yardımcısı Şevki Tuncer, Tansaş’ın İzmirli DNA’sını öyle bir okumuş, öyle bir çözmüş ki, bir yılı aşkın süredir rakiplerine kök söktürüyor, fark atıyor, fark...
Hizmette, ucuzlukta, çeşitlilikte, kalitede, müşteri memnuniyetinde Tansaş, o eski yıllarını yeniden yakalamış durumda.
Şevki Tuncer ve ekibi, sosyal projelerdeki yaratıcılıklarıyla, Tansaş’ın hiper ve süper marketleri ile sokak aralarındaki küçük mağazalarında adeta “devrim” yaratıyorlar.
Tek hedefleri: İnsana dokunmak...
Dokunuyorlar da...
Bence Şevki Tuncer’in Tansaş’taki yaratıcılığı, işletme fakullerinde “tez”, marketçilik sektöründe ise “ders” olarak okutulmalı.
Hamdileşme...
Bu köşenin kadın okurlarının benimle ne alıp veremedikleri var; anlamış değilim...
Çok sevgili eşim Meltem Hanım için yazdıkça; ya kıskanıyorlar ya da kendi kocalarından böyle iltifatlar göremedikleri için kızıyorlar...
Artık ciddi ciddi bozulmaya başladım...
Geçenlerde aldığım bir ileti, bardağı ve sabrımı taşıran son damla oldu.
Şimdiye kadar;
“Yok senin Meltem’inden daha güzel yemek yaparım” diyenlerden tutun da...
“Hepimiz senin karın gibi kocalarımızın can kuşuyuz...”
“A be adam; bu dünyada bir tek senin karın mı var, gel de kadın gör; kadın” diyerek mesaj atanları gülümseyerek geçiştirdim, hoş gördüm.
Ama, önce telefon, ardından da yazılı olarak gelen bir ileti ile cinlerim tepeme çıktı:
Yakından tanıdığım bir arkadaş, pazar sabahı kahvaltıya gelecek konuklarını beklerken, müdavimi olduğu köşemi okumuş.
Gazeteyi sehpaya bıraktıktan sonra salona giren karısını baştan aşağı süzdükten sonra gülemseyip, “Sevgili güzel karıcığım, boynundaki fular ne kadar da yakışmış, çok güzel olmuşsun” der demez; tokat gibi bir cevap almış:
“Aman sendeeeeeeeeee, Hamdileşme Allahaşkına!..”
Ne demek şimdi bu?
Olacak iş mi bu abiler?
Adamcağız ne yapsın, sinirden mos-mor yapışmış telefona, doğrudan beni arıyor:
“Kardeşim sen ne biçim adamsın, böyle. Senin yüzünden karılarımıza iltifat edemez hale geldik. Allah senin.... diye başlayıp saydırdıkça saydırmaz mı?”
Delinin zoruna bak yahu...
Ulen, benim suçum ne ki?
Bana telefon açacağına o karına iki çift etsene?
Eeeeeeeeeee, böyledir efendiler;
Karısını dövmeyen (dayak ve şiddet olarak kasdetmiyorum) çaresizlikten başkalarını dövermiş...
Okuyucu uyarısı
Yaptığı kaçamakları örnek aldığım Türkiye’de felsefe alanında hocaların hocası olara tanınan Prof. Dr. Nusret Hızır’ın çok sevgili eşleri ile ilgili bir yanlışlık yapmışım.
Urlalı okuyucum, Mesrure Yücekök bunu düzeltmek istedi.
“Sayın Hamdi Türkmen;
19 Şubat 2012 Milliyet ekindeki yazınızdaki bir yanlışı düzeltmek istiyorum.
Prof. Dr Nusret Hızır’ın eşi Alman değildir, ismi Neriman Hızır’dır.
Kendisi Erenköy Kız Lisesi mezunudur.
Kayınvalidemin okuldan arkadaşıdır.
Ankara’daki “Ayşe Abla” okulunun kurucusudur.
İlk Radyo Çocuk Kulübu kurucusudur ve çok sayıda radyocunun yetişmesine vesile olmuştur.
Size bu bilgileri aktarmak istedim.
Hoşca kalın...”
Teşekkürler Mesrure Hanım...