10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutladık.
Kurumlar, kuruluşlar, kişiler, siyasetçiler, eksik olmasınlar; sabahtan itibaren maille, telefonla biz gazeteciler için Bayram olan 10 Ocak’ı kutladılar.
Bu kutlamalar, bizim mesleğin bugün içinde bulunduğu sıkıntıları aşmada bir katkı sağladı mı?
Ne yazar...
Onun için de, 100’e yakın tutuklu meslektaşımızın bulunduğu, 10 bin’den fazla davanın sürdüğü ülkemizde, Gazeteciler Günü’nden, Gazeteciler Bayramı’ndan söz etmek mümkün değil.
Böyle bir Bayram, ancak özgür ve baskısız bir çalışma ortamının sağlandığı gün kutlanabilir.
Ama bugün, ne o gün ne de yakın bir tarih için böyle bir umut var.
* * *
İzmir’de garip gelişmeler yaşanıyor.
Büyükşehir Operasyonu’nda tamamlanan iddianameden sonra sıra gazetecilere gelecek.
Bu, benim kişisel öngörüm.
Yakında İzmir’deki bazı gazetecilerin, köşe yazarlarının ve tv yorumcularının savcılığa ifade vermek için çağrıldıklarını duyarsanız hiç şaşırmayın.
Nedeni, Büyükşehir Operasyonu’nda mahkemenin almış olduğu “gizlilik” kararı.
Yani, 2 Mayıs 2011 ve 22 Kasım 2011’de yapılan iki operasyon ile polis baskınları, gözaltı, savcılık ve mahkeme aşamalarıyla, tutukluluk sürecinde, kaynak ne olursa olsun; bu konuda yazan-çizen kim varsa, “buyurun efendiler, sizi de şöyle alalım” denilerek ifadeye çağrılacaklar.
Bu kaçınılmaz...
Çünkü ihbar var...
İhbarı yapan da ne yazık ki İzmirli bir gazeteci.
Yerel bir gazetenin polis-adliye muhabiri, haber atladığı için mi, operasyonun gelişmelerini iyi haberleştiremediği için mi, eksik kaldığı için mi; bilemiyorum; geçtiğimiz haftalarda, “Benim meslektaşlarım gizlilik kararı bulunan operasyon dosyası hakkında yazıp-çiziyorlar, ihbar ediyorum” başvurusu yaptı.
Yani bir gazeteci, gidip savcılığa gazeteci meslektaşlarını ihbar etti.
Trajikomik değil mi?
Ama ne yazık ki gerçek...
* * *
Şimdi, ihbarcı arkadaşıma soruyorum;
Acaba, gizlilik kararı bulunan, kimsenin konuşmaması, bilgi vermesi yasak olan bir dosya hakkında bazı malum medyaya, operasyonla ilgili tutanakları, sorgu ile ilgili bilgileri, tape edilmiş telefon görüşmelerinin kayıtlarını kim vermiş, kim sızdırmış olabilir?
Bu bilgi ve belgeler, gökten vahiy olarak inmedi ya?
Ama bu sevgili meslektaşımın buna aklı ermez.
Ben söyleyeyim:
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun savcılığa ifade vermek için gideceği günü ve saati önceden bilen, o sabah İzmir Adliyesi’nin üç kapı girişini tutan kimlerse, hangi gazetenin çalışanlarıysa, bu ihbarcı arkadaşımız gidip günahsız meslektaşlarından değil, o arkadaşlarından şikayetçi olmalı.
Benim kendisine tavsiyem budur...
Çünkü Kocaoğlu’nun eşi Türkegül Hanım’ın, oğullarının, yakın dostlarının dahi bilmediği, sadece ve sadece Aziz Bey ile Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı’nın haberdar olduğu bir süreci, birileri öğrenebiliyor ya da özel olarak bilgilendiriliyorsa; sözün bittiği yere geldiğimizi düşünüyorum...