Bir modadır gidiyor...
60 yıldır yanlış üstüne yanlış yaparak hormonlayıp yağmaladığımız doğamız ve şehirlerimizi, milyonlarca çarpık-çürük yapımızı bugün “pardon” diyerek, üstüne “Kentsel dönüşüm” sloganını yapıştırıp düzeltmeye çalışıyoruz.
Hiç itirazım yok...
Ne var ki bunu, tümü altı sayfalık bir Kentsel Dönüşüm Yasası, diğer bir deyişle “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”la yapabilecek miyiz; endişelerim var.
Çünkü; Herkes olaya, sadece bir yıkım-yapım olarak bakıyor.
Oysa bu bir değişimdir.
Bunun da psikolojik, sosyolojik, yasal, ekonomik, finansal, zamansal, teknolojik, mimari, mühendislik ve kentsel tasarım boyutları vardır.
Yenilenecek konut sayısının on milyonlarla ifade edildiğini de düşünürseniz, altından kalkılması öyle ne çok basit, ne de çok kolay bir iştir.
* * *
Kentsel dönüşüm; yıkıp yerine yenisi yapma gibi basit bir olay gibi görülürse, insanların barınma ve mülkiyet hakları zedelenecek; katılım, şeffaflık, sürdürülebilirlik gibi demokrasi kültürünün temel ilkeleri gözardı edilmiş olacak.
En önemlisi de doğal ve kültürel varlıklarımız tehdit altında kalacaktır.
Hele hele mimarlık ve şehirciliğin anayasası olan İmar Yasası yenilenmezse kentsel dönüşümü uygulamak, çok sancılı bir süreci de beraberinde getirecektir.
* * *
“Neden?” diye sorarsanız...
Çürük-çarpık mahalleler, şehirler yaptık; buralarda da çürük-çarpık beyinler yetiştirdik.
Kentsel Dönüşüm’le İzmir’i yeniden yapılandırırken, “Zihinsel Dönüşüm”ü de başarmak zorundayız.
Bina, bizleri kötü hava şartlarından koruyan ve mahremiyetimizi sağlayan fiziki barınaklar değil, aynı zamanda birer kültür nesneleridir.
İnşaat işi asla kolay köşe dönme yolu olarak görülmemeli, her tarafı betonlayarak da kent dönüşümü yapılamayacağını bilmeliyiz.
Son söz:
Faturayı ödeme zamanı, gelmiş geçmiştir.
Bir yerlerden acil olarak mutlaka başlamamız lazım. Yoksa deprem, faturayı KDV’si ve gecikme cezası ile birlikte kesecektir!