Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları

Pazarlık’ta bu haftalık bu bölümü, Reyhan Pastanesi’nin sahiplerinden Ali Albay’a vermek zorunda kaldım.
Adam, aylardır başımın etini yiyor.
Yok ben evliliğini bitirmişim...
Aile saadetini bozmuşum...
İki kız evladı varmış; eşini çok ama çok seviyormuş; ama ben bu yaştan sonra yuvasını yıkmaya çalışıyor muşum?
Bildiğiniz gibi değil vallahi.
Her karşılaştığımızda söylemediğini bırakmakla kalmayıp, son günlerde ortak arkadaşlarımıza da şikayet etmeye başladı.
Olay şu efendim.
Her hafta sevgili eşim Meltem Hanım için, “Dünyanın en güzel ikinci eşi” diyormuşum. Ben, “Şöyle güzel yemek yapıyor, böyle güzel masa hazırlıyor” diye övgü sözcükleri yazdıkça, Albay’ların evinde Ali Bey’in çok sevgili eşi Oya Hanım; “Bak Ali görüyor musun Hamdi Bey hanımı için ne güzel şeyler yazıyor, söylüyor. Bravo adama. Ben de Meltem Hanım kadar güzel yemek pişiririm, sen de oturur kıtlıktan çıkmış gibi tabak tasak yersin. Ama bugüne kadar kalkıp da tek bir güzel laf etmedin” diye başının etini yiyor, dır-dır yapıyormuş...
* * *
Sonunda, Ali kardeşimin evliliğini kurtarmak için; “yaz kullanacağım be adam” dedim.
Aaaaaaaaaa, bir baktım ki Ali Bey, onbeş dakika sonra elinde yazılı bir kağıt parçasıyla karşıma dikildi.
“Yazdım, erkeksen al yayınla da görelim” demez mi?
Yiğitliğe b.k sürdürürmüyüm; “Ver ulen satırına dokunmadan yayınlayacağım” dedim.
İşte Ali Bey’in, çok sevgili eşi Oya Hanım’a yazdıkları:
“Sevgili karım Oya...
Sen benim için dünyanın en güzel birinci eşisin hayatım. Seni çok seviyorum. Senin yaptığın yemekleri yememek mümkün değil. İnan bana patlayacak kadar tok da olsam da, önüme ne koyarsan hayır demem.
İsterlerse gözlerimi bağlasınlar.
Önüme konulan yüz tabak yemekten, hangisinin senin elinden yapıldığını bir tadımda anlarım.
Çünkü bu dünyada senden daha lezzetli yemek yapan bir kadın yoktur.
Senin kadar ince yaprak dolması saran, tek tek taneleri sayılacak pirinç pilavı pişiren.
Ağızda mideye ulaşmadan eriyen muhteşem lezzette börek açan.
40 kat baklavayı, içinde bol ceviziyle 6 santimetrelik yükseklikte yapabilen bu yeryüzünde tek kadın sensin.
O Meltem Hanım var ya; halt etsin halt... Eline su bile dökemez, canım karıcığım...”
Ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi?
Ben de öyle...
Söz, gelişmeleri bügün öğrenip, haftaya yazacağız.

Haberin Devamı

İşte Adalet...

Haberin Devamı

Kadı’nın, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.
Vitrinde, güveç içinde nar gibi kızarmış, sahibini bekleyen nefis bir ördek var.
Kadı, fırıncıya “Ben bunu aldım” demiş.
Kadıya itiraz edilir mi?
Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.
Az sonra ördeğin sahibi gelmiş:
“Hani bizim ördek?” Fırıncı boynunu büküp;
“Uçtu” deyince iş kavgaya dönüşmüş.
Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış...
Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir kadının üstüne düşmüş.
Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş.
Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...
Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak kadının karşısına çıkarmışlar.
Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi; “Bu adam ördeğimi hiç etti” diye şik·yet etmiş. Kadı, fırıncıya sormuş:
“Ne yaptın bu adamın ördeğini?”
Fırıncı: “Uçtu” demiş.
Kadı, kara kaplı defterini açmış:
Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar, “Uçar” anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil diyerek fırıncının beraatine karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş...
Onun şik·yetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
“Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...”
Davacı; “Ne olacak?” diye sorunca kadı, “Şimdi” demiş, “Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.”
Tabii gayrimüslim şik·yetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da kadı, “tamam” demiş, “karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak...”
Böyle olunca fırıncı bu davadan da kurtulmuş.
Kadı dönmüş Yahudi’ye:
“Senin şik·yetin ne?”
Yahudi ellerini açmış;
“Ne diyeyim kadı efendi” demiş, “Adaletinle bin yaşa sen e mi?..”

Haberin Devamı

Eğitim nedir ki?

Nasıl bir eğitim modelimiz olmalı?
Son günlerde en çok tartışma konusu olan bu konuda Atatürk, bakın o yıllarda ne demiş:
“Efendiler!... Yeryüzünde üç yüz milyonu aşkın Müslüman vardır. Ancak üzülerek söylüyorum, işin gerçek olan yanı şudur ki, bu milyonlarca insan onun ya da bunun kölesi durumundadır. Aldıkları dini eğitim ve terbiye onları bu kölelik zincirlerini kırabilecek insanlık değerlerini verememiştir. Veremiyor. Çünkü eğitimlerinin hedefi milli bir eğitim değildir...”
Ardından da eklemiş:
“Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır veya bir milleti köleliğe ve yoksulluğa terk eder...”
Kısacası demek istediği şudur:
Eğitimi kullanarak bir milleti kalkındırabilirsiniz de, köle de yapabilirsiniz ...
H H H
Nasıl bir yurttaş yaratmak isterseniz eğitimle onu verirsiniz...
Ülkesini seven, vatanına bağlı, cumhuriyeti koruyacak insanları yetiştirecek bir eğitim de verebilirsiniz...
Tüm bunları yadsıyan, cemaat bilincini ön plana çıkaran bir eğitim de...
Bu tamamen sizin istediğiniz amaca bağlıdır...
Ne yazık ki bir süredir sürdürülen çalışmalar ülkede nasıl bir eğitim sistemi yaratılacağının da göstergesi olmaktadır...
Şu anda yapılan ise toplumsal refleksimizin test edilmesidir.
Hedef ise bellidir; “dindar bir gençlik” yetiştirmek...

Erkek olmanın keyfi
Hadi erkekler size yine bir kıyak geçeceğim.
Bu dünyaya kız yerine, erkek olarak geldiğiniz için, işi gücü bırakıp dua edin, duaaaaaaaa...
* Kolundaki, bacağındaki tüyleri mütemadiyen aldırmak zorunda değilsin.
* Bıyıkların utanç değil, çoğu zaman övünç kaynağıdır
* Makyaj tazeleme sorunun olmadığı için zırt pırt tuvalete gitmezsin.
* Kilo aldığında dostların sana acıyarak bakmaz.
* Topuklu ayakkabı nın üstünde hokkabazlık yapmak zorunda değilsin.
* Duş yapman ve giyinmen en fazla 10 dakika sürer.
* Gereksiz eşyaların bulunduğu bir çantayı taşıma alışkanlığın yoktur. Ceketini alıp çıkarsın.
* Beşli paket halindeki donların fiyatı, tek bir sutyeninki kadardır.
* 50 yaşına da gelsen kimse evde kaldığını iddia edemez.
* Yüzündeki tüm renkler orijinaldir. Ne silince, ne de yağmurda çıkmaz.
* Sohbet ettiğin insanlar, bakışlarını göğüslerine doğru kaydırmaz.
* Evlenince soyadını değiştirmek zorunda kalmazsın.
* Her zaman, her yerde tek parça mayo giyersin.
* Kahvehaneler, stadyumlar sırf senin daha keyifli bir hayat sürmen için vardır.
Yahu bırak hepsini;
* Sen hiç “Erkek Hastalıkları Uzmanı” diye bir kavram duydun mu?