Söz verdim ya; “deşifre” olma pahasına, doktorum Ahmet Refik Sayman, çok sevgili eşim Meltem Hanım ve biraderim Hürcan’ı, beni soktukları çok sıkı diyet ve pehrizden yanıp-yakılan biri olarak nasıl atlattığımı anlatacağım bu hafta...
Çünkü;
Sucuklu yumurta; yasak...
Nar gibi kızarmış peynirli börek; yasak...
Gevrek ve İzmir tulumu; yasak...
Pilav yasak, sıcacık francola ekmeğe tereyağı sürüp yemek, yasak...
Hiç haşlanmış kurbağa yediniz mi?
Türkiye’de yaşıyorsanız; zor...
Belki Uzakdoğu ya da Fransa gibi bazı batılı ülkelerde yeniyordur ama, bizde sanmıyorum.
“Haşlanmış Kurbağa” ülkemizde bir “deyim” olarak kullanılır.
Özellikle de yavaş yavaş yapılan değişimlere alışıldığını anlatmak için sıkça kullanılır.
Tam anlatıldığı gibidir:
İşçi emeklisi Hasan Amca;
Öğretmen emeklisi Zübeyde Hanım;
Bağ-Kur emeklisi bakkal Recai Bey...
İzmir’de 60 yaş ve üzerindeki herkes için Başkan Aziz Kocaoğlu ve Büyükşehir Belediye Meclisi’nde grubu bulunan CHP ve AK Parti’li meclis üyelerine teşekkür ediyorum.
Bir teşekkür de, Milliyet Ege’nin köşe yazarları ve çalışma arkadaşlarıma.
İptal edilen 60 yaş kartlarının yeniden hayata geçirilmesi için gerçekten büyük bir mücadale verdiler.
Yeri geldi; Başkan Kocaoğlu’nu topa tuttular, eleştirdiler.
Neden 60 yaş?
Niçin 60 yaş?
Kimse farkında olmayabilir ama İzmir’de toplu ulaşımda kullanılan ve iptal edilen 60 yaş kartları, bu yaş grubu içine giren insanların bütçeleri kadar, sosyal yaşamlarını da doğrudan ilgilendiriyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, o koltukta oturuyorsa, bu soruna mutlaka ama mutlaka bir çare bulmalı.
O yapamıyorsa, Büyükşehir Belediye Meclisi, taşın altına elini koymalı.
Aziz Bey’i zorlamalı...
Gerekirse isyan, gerekirse muhalefet etmeli.
Hani o İzmirli avukat var ya...
Paraya sıkışan, malı-mülkü olduğu halde zora düşen şirket ve aileleri “kurtaracağım” diyen, sonra da neleri var, neleri yok, üzerine geçirip üçüncü şahıslara satan o malum hukukçunun, yine İzmir’in ünlü bir ailesinin başını yaktığı ortaya çıktı.
Nedim Demirağ ile başlayan olaylar zincirinin bir benzeri, bu kez Ceylan Ailesi’nin başına geldi.
Kentin tanınmış işadamı, İzmir Ticret Odası’nda uzun yıllar Meclis üyeliği yapan Cezmi Ceylan, işleri bozulunca, 80 bin liralık bir kredi borcu nedeniyle ödeme güçlüğü içine girdi.
Ne zaman?
2008 yılında...
Evlilik ve kadınlarla ilgili “geyik muhabbetim” çok tuttu.
Özellikle hemcinslerim erkekler, zevkten dört köşe olmuşlar.
Ama bu hafta karar verdim, biz erkeklerin foyalarını ortaya dökeceğim.
Bakalım buna da kahkalarla gülebilecekler mi?
Yani, bu pazar “geyik muhabbetimin” konusu; kadın gözüyle erkek gerçekleri...
Hadi okuyalım:
Erkekler kadar kendini ciddiye alan ve abartan bir başka yaratık yoktur. Erkek, televizyonda maça konsantre olmasıyla, takımına maç kazandıracağını düşünen yeryüzündeki tek canlıdır.
“Ailem, Belediye Başkanlığını bırakmamı istiyor...”
Aziz Kocaoğlu, İzmir’in izlenme oranı her geçen gün artan ve yükselen bir değeri olan Kanal 35’te, Halit Tunç’un konuğu olarak çıktığı programda, bu sözler ağzından dökülürken, gözyaşlarını tutamadı.
Ağlamadı ama gözleri dolu dolu oldu; sesi boğuklaştı, kendini zor tuttu.
İçtendi...
Samimiydi...
Hepsinden önemlisi, çok ama çok yaralıydı.
Termik santral dendinğinde, tüyleri diken diken olan bir adamım...
Çünkü “termik” den anladığım Yatağan’daki santraldir.
Kurulduğu ilçenin “içine” eden ve hala de etmeye devam eden, Muğla’nın bu güzel yerleşim yerini yaşanmaz hale getiren, insanları kanser eden, hamilelere erken doğum yaptıran ve sakat çocuklar doğurtan, geride bıraktığı kül yığınlarıyla doğayı katleden de bu “termik” santraldir.
Bugün YŞatağan’a gidip kime sorsanız aynı yanıtı alırsınız:
“Eksik olsun, keşke olmasaydı. Karanlıkta oturmaya razıyız, yeter ki bu santral kurulmasıydı...”
Aliağa’da kurulacak termik santrallere yıllar boyu bu nedenle karşı çıktık.
Yatağan gibi olmamak için “istemezükçü” kesildik...