Kocanız bankacı, kadın olarak siz de öğretmenseniz; yandınız hanımlar...
Allah yardımcınız olsun...
Garip ama gerçek olan şu:
Öğretmenlerin eş durumuna bağlı yer değiştirme kılavuzundan eşleri bankacı olanlar çıkarıldı.
Yani, bankacı ile evli öğretmenlerin atamaları, kocaları SGK’lı olmasına rağmen, primlerinin özel emekli sandığına yatması nedeniyle, “atama” istekleri Bakanlık tarafından reddediliyor.
* * *
Bunun anlamı şu:
Sonunda Vali Cahit Kıraç’ı da zıvanadan çıkardılar ya; helal olsun bizimkilere (!..)
İzmir’e geldiğinden beri, “uzlaşmacı ve uzlaştırıcı” yapısıyla tanınan, şikayet edeni de edileni de “aynı hassasiyetle” dinleyen, haklıyla haksız ayırımında asla “nezaket” kurallarını aşmayan Kıraç, dün İnciraltı konusunda söylemediğini bırakmadı.
Yazı İşleri’nin öğleden sonraki toplantısında arkadaşlar, “Vali Cahit Kıraç’ın sözleri” diye önüme yazılı metni koyduklarında, şaşırmadım desem yalan olur...
“Bunlar Vali Kıraç’ın cümleleri mi?” diye öyle bir sordum ki; yazı işlerinde herkes, “evet” demekten başka bir yanıt veremediler.
* * *
“Dünyanın en nadide alanına domates biber mi ekeceğiz?
Pazarlık’ta bu haftalık bu bölümü, Reyhan Pastanesi’nin sahiplerinden Ali Albay’a vermek zorunda kaldım.
Adam, aylardır başımın etini yiyor.
Yok ben evliliğini bitirmişim...
Aile saadetini bozmuşum...
İki kız evladı varmış; eşini çok ama çok seviyormuş; ama ben bu yaştan sonra yuvasını yıkmaya çalışıyor muşum?
Bildiğiniz gibi değil vallahi.
Her karşılaştığımızda söylemediğini bırakmakla kalmayıp, son günlerde ortak arkadaşlarımıza da şikayet etmeye başladı.
12 Haziran öncesi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin İzmir milletvekili aday listelerinde adını gören hemen hemen herkes şaşırmıştı.
Bu şaşkınlığın nedenini hala çözmüş değilim ama sanırım Aziz Kocaoğlu-Alaattin Yüksel’e yakınlığı, uzun süre bu isimlerle birlikte çalışmasının sonucu CHP’li olabileceği imajının yarattığı bir “şok” idi sanırım.
Çünkü; iktidar partisi ile bunca yıldır hiçbir işlevsel ve örgüt bağı olmamasına karşın, İzmir’den Birinci Bölge dördüncü sıraya oturtulmak, öyle her yiğidin harcı değildi.
Çünkü; herkes şunu çok iyi biliyordu ki, İzmir milletvekili listelerine son şekli bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan vermişti.
Hatta sıralamayı yapanın da Başbakan olduğu söylenmişti.
* * *
Biliyor musunuz; günlerdir “Allah İzmirimizi yüksek şiddetli bir depremden korusun” diye dua ediyorum.
Çünkü; çemberin daraldığını hissediyorum.
Ocak sonunda Dikili açıklarında, üç gün önce Tire-Torbalı arasında...
Daha önce Kuşadası, Seferihisar-Karaburun-Foça açıklarındakileri saymıyorum.
Bu konuda uzman olan herkesi can kulağıyla dinledikten sonra, belki de onların seslendirmeye çekindikleri gerçeği hatırlatmak isterim:
Şiddetini tam olarak bilmiyorum.
Ama 6’dan daha yüksek olacağı kesin...
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, TTNet’in başlattığı “Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek” projesi için İzmir’deydi. Gediz Üniversitesi’nde, TTNet’in bu projesine katılan 100 öğrenciye ilk dersi verdi.
Bakan Yıldırım, TTNet’in Genel Müdürü Tahsin Yılmaz ile öğle yemeğinde gazetecilerle sohbet etti.
Konu tabii ki İzmir’di; her zamanki gibi kent siyasetiydi.
Bakanı, kendinden emin ve tatlı sert buldum. Örneğin; 35 projenin geciktiği ya da istenildiği gibi gitmediği yönündeki eleştirilere, “Projelerimiz yargıya gitmediği sürece bir sıkıntımız olmaz” dedi, ekledi: “Biz İzmir’e iyi şeyler yapmak istiyoruz. Kötü bir amacımız yok. İzmir’de artık farklı sesler de çıkıyor. En basitinden birileri eleştirirken diğerleri de onlara ‘kardeşim yeter’ diyebiliyor. İnanarak başladığımız her işi, mutlaka bir yolunu bulur ve yaparız. Asla pes etmeyiz...”
* * *
Ve adaylık konusu...
Yani, Kocaoğlu’nun, “Binali Bey, 2014 yerel seçimlerinde aday olursa ben de olurum” sözleri...
O günkü gazetelerin birinci sayfalarını ve manşetlerini anımsıyorum da; neler yazılmıştı neler.?
Bugün, o yazılan-çizilenlere baktıkça; hem kendim hem de meslektaşlarım adına utanç duyuyorum.
İhaleye fesat karıştırmak dedik.
Görevi kötüye kullanma diye yazdık.
Çıkar amaçlı suç örgütü ve çete kurmakla suçladık.
Özel çiçek siparişi verip, parasını belediye şirketine ödettirdi dedik.
İş nedeniyle geçen hafta pazartesi-çarşamba iki gün İstanbul’daydım.
Havaalanından gazeteye giderken sürücü arkadaş, büyük bir merakla İzmir’i sordu.
Sorarken de “gavur” sözcüğünü kullandı.
Bozulmuş olabilir miyim diye yüzüme baktığında, ben gülümseyince rahatladı.
“Neden gavur?” diyorsun diye sorunca...
Gülümseyerek; “Abi, bizler gavur olmadık da ne oldu? Keşke olabilsek. Siz İzmirliler bu memleketin gururusunuz. Bugünkü siyasi ortamda gavurluk sizin şeref madalyanız...” diye cevap verdi.