Yarın Amerika’da, başka bir bağlamda hiç önemli saymayacağınız bir televizyon tartışması yapılacak ve sonuç, ya bir Müslüman ve Türk’ün ya da geçirdiği kalp krizinden sonra aklî melekeleri neredeyse tamamen kaybolmuş olan bir kişinin ABD Senatosu’na üye seçilmesi olacak.
Pennsylvania’daki bu tartışmanın bir tarafında Cumhuriyetçi Parti adayı Prof. Dr. Mehmet Öz diğer tarafındaysa eyaletin Vali Yardımcısı olan Demokrat John Fetterman var.
Dr. Öz, 62 yaşında, Çerkez asıllı Suna ve Mustafa Öz’ün çocuğu. Cleveland’da doğdu, kalp cerrahı oldu, 350’den fazla kitap ve makale yazdı. Türk vatandaşlığını yitirmemek için Türkiye’ye gelerek askerliğini yapan Dr. Öz, Forbes dergisince 2011’de ABD’nin en etkili üç kişisinden biri seçildi. Hippocrates dergisi tarafından “Yılın Doktoru”, Healthy Living dergisi tarafından “Milenyum’un İyileştiricisi”, New Yorker dergisi tarafından “Yılın En İyi Doktoru”, World Economics
Bu sütunda kısa bir süre önce şöyle yazdım:
“Yunanistan, ‘sahile yaklaştırmadığı’ her bir bot için Avrupa Birliği Bakanlar Kurulu (Avrupa Komisyonu) başkanlığından para alıyor. Bu parayı, komisyon başkanı Ursula von der Leyen’e bağlı, Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı (Frontex) veriyor. AB bu uygulamaya “Geri itme” adını veriyor. Projenin Yunanistan ayağının adı ‘Poseidon.’ ”
Bu ifadeler harfiyen doğru. Ancak icracılarının başında sözüm ona Avrupa’nın Dışişleri Bakanı Josep Borrell’i, sesi çıkmadığı için ihmal etmişiz! Avrupa Birliği (AB) Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Borrell, ayık gezmeyi fazla sevmeyen bir İspanyol sosyalist. Bu sebeple olacak, kitle önüne çok çıkmamasına özen gösteriliyor. Ancak geçen hafta içinde AB’nin yeni kurduğu diplomat okulunun açılışında yaptığı konuşmayla yeniden dikkatleri üzerine topladı. Bu konuşmada Avrupa’yı bir cennet bahçesine, dünyanın geri kalan bölümünü de vahşi bir ormana benzeten
İklim değişikliği dediğimiz olgunun başlıca sebeplerinden birisi, küresel ısınma. Buna yol açan nedenlerin başında ise organik maddelerin (özellikle ormanların) fosilleşmesiyle ortaya çıkan yakıtların havaya saldığı karbon gazları. Bu yakıtların başında ise kömür geliyor. Allah’ın insanoğluna verdiği lanet denilebilecek kömür...
Son yıllarda Çin ve ABD, uluslararası moratoryum çağrısına uymaya karar vererek kömür üretimini durdurduklarını açıkladı. Çin, dünyada çıkartılan kömürün yarısını çıkartıyor, onu ABD, Avustralya ve Hindistan izliyor. ABD de geçen yıl moratoryuma katıldığını açıkladı. Türkiye ise 2021-22 döneminde kömür çıkartarak enerji elde eden 78 ülke arasında 14’üncü sırada, 29 ülkeyse geçen yıldan beri kömür çıkartmamış.
Kömür dünyada üç sebeple çıkartılıyor: Isınmak ve sanayide enerji için yakıt olarak tüketmek, elektrik elde etmek ve - çok az miktarda - kimyasal amaçlarla. Kömür,
Putin için kabul etmek zor ama şurası artık bir gerçek: ABD ve Avrupalı müttefikleri güç birliği yaparak yüklendikleri zaman Rusya Federasyonu’nun bir işgali başarıyla sonuçlandırması, bir savaşı kazanması mümkün değil. Bunu, bilgisayar simülasyonlarıyla, sahada yapılan savaş oyunlarıyla, güçlü bir istihbaratın doğrudan katkısıyla anlamak imkânı yok muydu?
Belki vardı. Artık denemiş olarak biliyor kendisi. Ukrayna’daki bütün okulları, bütün çocuk bahçelerini, bütün parkları binlerce kilometre uzaktan atılan en akıllı roketlerle yok etse bile, Rusya, Ukrayna’yı dize getiremeyecek.
İki taraf da ABD’nin provokasyonlarına gelmemiş ve ta 2014’ten beri kendilerine masadan kalkmamayı, görüşmeleri terk etmemeleri çağrısında bulunan Türkiye’yi, Fransa’yı ve artık görevde bulunmayan Almanya başbakanı Merkel’i dinlemiş olsalardı, bugün Donbas sorunu da çözülmüş olurdu, Kırım meselesi de.
Putin’in, velev ki Sovyetler Birliği’nin parçalanmasını ve yok
Zelenski istiyor, ABD yağdırıyor... Amaç, Rusya’nın zaten kolaylıkla kazanamayacağı anlaşılan bir savaşı kaybetmesini sağlamak. Rusya’yı bir NATO çemberine alıp, kendisini tehditte hissetmesine neden olursanız, zaten hezeyanlar içinde olan Vladimir Putin’i büsbütün “Ukrayna sorununu kökten halletme” tutumuna itersiniz.
Peki, ülkeler ve liderleri, belirli bir “algı” haline sokularak belirli davranışlara yönlendirilebilir mi? Polonya’nın Almanya’ya saldıracağı “korkusu” ve bir gece gelen “Polonya harekete geçiyor” balonu, İkinci Dünya Savaşı’nı başlatmadı mı? Fransa, Çin’in Vietnam ile anlaşmasını ABD’ye batı yarıküresinin işgali girişimi diye sunup, kendi başlattığı Vietnam savaşını Amerika’nın sırtına sarmadı mı?
Liderlerin neyi nasıl yorumladıkları, o ülkede pişen-kotarılan algı-korku çorbası ile şekillenir. Şimdilerde ABD’nin Yunanistan’a hikmeti meçhul zırhlı araç ve tank yığınağının, Türkiye’yi işgali için hazırlık olduğu tarzındaki TV yorumlarını da
Elon Musk’ın Twitter’da Ukrayna sorununun çözümü için önerdiği dört maddeye takipçilerinin “Evet” veya “Hayır” cevabını istediğini görünce önce bunun bir parodi hesap olduğunu düşündüm. Sosyal ağlarda, ünlü kişilerin isimlerini bir iki harf değiştirerek açılan ve eğlenceli mesajlar yayınlayan hesaplar var ve bunlara parodi (komik taklit) hesap deniyor. Ancak ismin yanına baktığınızda hesabın doğru olduğunu ve bunun Twitter tarafından onaylandığına ilişkin mavi damgayı görüyorsunuz.
Dünyanın en zengin insanı, Rusya’nın Ukrayna’nın dört vilayetini daha topraklarına katma kararı almasının hemen akabinde şu mesajı veriyordu:
“İlhak edilen bölgelerde oylama BM gözetiminde yeniden yapılsın; halk ilhakı reddederse Rusya gitsin. Kırım, 1783’ten beri Kruşçev’in hatasına kadar resmen Rusya’nın bir parçasıdır.
Kırım’a su sağlanması güvence altına alınsın. Ukrayna tarafsız kalsın.”
Bu mesajın altında da Evet/Hayır linkleri ile mesajı okuyan bunu onaylıyorsa Evet,
Putin’in Ukrayna’nın beşti birini Rusya’ya bağlama girişimini “Çarlık Rusyası hülyasının peşinde!” şeklinde değerlendirmek çok ama çok sıradan bir yorum olurdu. Bazı bölümlerini değil ama tümünün çevirisini okuduğunuz zaman, Putin’in ilk kez, 23 yıldır sürdürdüğü, partiler-üstü renk vermeyen istihbarat subayı görünümünden çıkıp, bir ideolog, bir “milliyetçi parti lideri” tavrı içinde olduğunu görüyoruz.
Putin, sanki “elin-alemin ülkesini işgal edip, topraklarına katan” bir işgalci gibi değil, dünya egemenliğine kalkışan emperyalist güce savaş açmış, bir kurtuluş savaşçısı görünümünde idi.
Putin ilk kez, Ukrayna meselesini, ülkesinin beka meselesi olarak takdim etti; ABD’yi Rusya’yı sömürge yapmak istemekle suçladı. Rusya’nın ABD’nin, kendi ifadesiyle Anglosakson dünyasının ahlak ve manevi değerlerini kabul edemeyeceğini belirtti.
“Elin-alemin ülkesini ilhak etme”
Bütün dünya kaynıyor: Fransız gazetelerinden ABD televizyonlarına kadar İtalya’da yeni hükümeti kurarak başbakan olmasına muhakkak gözüyle bakılan Giorgia Meloni’nin “aşırı sağcılığı” hatta “faşistliği” sayfalarda, ekranlarda başköşelerde. CNN’den Le Monde’a, kendisinden “şirret, cadaloz, dişi Mussolini” diye söz edilmesi, acaba parti programında yer alan “aşırı sağ” siyaset önermelerinden mi kaynaklanıyor?
Bir partinin programını istediğiniz gibi yorumlayabilir, size göre “aşırı” noktalarına işaret edebilirsiniz. Ya da bir siyasetçinin demeçleri, konuşmaları size bu kanıyı verebilir. Ama bütün ABD ve Avrupa basını (birkaç istisna dışında) topluca bir siyasetçiye yüklenme cesaretini buluyorsa, bunun bir başlangıç noktası, nedenleri olmalı. Gerçekten de böyle bir başlangıç noktası var ve bu nokta, Avrupa Birliği’nin bakanlar kurulu görevini yapan komisyonun başkanı Ursula von der Leyen.
Sürekli bu Brüksel bürokratından, üstelik hep olumsuzluklarını