Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ile planlanan yeni süreç konusunda “Suriye-Türkiye-Rusya 3’lü olarak bir adım atalım istiyoruz. Liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı” diye konuştu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e Suriye konusunda bir teklifte bulunduğunu açıkladı. Erdoğan, “Suriye-Türkiye-Rusya 3’lü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı” diye konuştu.
Türkmenistan ziyareti dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, özetle şunları söyledi:
TÜRKMEN GAZI-ÜÇ KARDEŞ: Bu tarihi zirveyle birlikte üç kardeş ülke olarak yeni, önemli ve işlevsel bir süreci başlatmış olduk. Diğer bölge
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazar! Hazar’da dost gezer, ey!..
düşman gezer!
Nâzım Hikmet’in Bahr-i Hazar şiirindeki gibi… Bir yakasında “Türkmenistanlı bir Buda heykeli” gibi “dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş” balıkçılar, öteki yakasında bir petrol denizinden petrol çıkartan Azerbaycanlı ve Kazak işçiler, bir diğer yakasında İren ve Rusya.
Beş ülkeyi birleştiren değil, adeta ayıran deniz:
“Sakın özünü Hazar’ın hilesinden aman!
Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!”
Rüzgârın yönü değişiyor ve bir aydan daha kısa bir süre içinde Türkiye ve Azerbaycan liderleri, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) 9’uncu Zirvesi’nde Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan liderleriyle yaptıkları zirveden sonra, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov ile bir araya geliyorlar.
10-11 Kasım’da Semerkant’ta yapılan Türk Devletleri Teşkilatı 9’uncu Zirvesi’nde Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’nin kurulmasına ilişkin Nahçıvan Anlaşm
10 Aralık, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin, 71. yıldönümüydü. Takvimler, 9 Aralık’tan 10 Aralık’a geçtiği gece yarısı, bu bildirinin yayınlanmış olmasını, her yıldönümünün aynı coşkuyla bütün Avrupa ülkelerinde, uzun uzun konuşmalarla anılması, kutlanması gerektiğini gösteren bir olaya tanık oldu.
T.C. Milli Savunma Bakanlığı, Yunanistan’ın hukuka aykırı şekilde silahlandırdığı adalardaki faaliyetlerini izleme programı çerçevesinde, Marmaris’in Bozburun mevkii açıklarında bir Yunan sahil muhafaza botunun garip faaliyetler içinde olduğunu gözledi. Yunan askerleri, denize bir şişme bot atmış, hava basarak yüzer hale getirmeye çalışıyorlardı. Az sonra tekneden yarı şişmiş bota, daha sonra sayılarının 37 olduğu belirlenen kişiler bindirilmeye başlandı. Yunan Sahil Muhafaza teknesi şişme botu Bozburun’a, Türk karasularına itti ve kaçmaya başladı.
Ege Adaları’nın Lozan’dan sonra nihai statüsü belirleninceye kadar Yunanistan’a verilmesini ulusal çıkarlarımıza aykırı bulabilirsiniz. Ama
Diyeceksiniz ki “Biz Ege, Karadeniz’e, Akdeniz’e yoğunlaştık. Çin Denizi ile çok ilgilenmiyoruz.” Haklısınız. Sahilimize yüzme mesafesindeki adalara, sağduyusu hakkında 1919’dan beri ciddi şüphelerimiz bulunan komşumuz tarafından tanklar, toplar, roketler yığılırken Çin Denizi ilgi alanımıza giremez. Ama bir ABD-Çin savaşına sahne olacak olursa, bu denizin alevleri, Akdeniz’i de Karadeniz’i de yakabilir… Çünkü Çin’in “çıkar ortaklığı” sebebiyle müttefiki konumundaki Rusya’yı nötralize etmek ve dikkatini Akdeniz ve Karadeniz’e çekmeyi gerektirir.
Geçen hafta aralarında ABD eski savunma bakan yardımcısı Joseph S. Nye’ın da bulunduğu bazı uzmanların Çin Denizi’ndeki ısınma ihtimalinden söz eden yazılar yayımlamaları, bu uzak denizle ilgilenmeyi gerektiriyor.
Hatırlarsanız, ABD Temsilciler Meclisi başkanı Nancy Pelosi, geçen Ağustos’ta Tayvan adasına gitti ve ev sahibi ülkeden -Pekin’in hiç hoşlanmadığı ismiyle- “Çin Cumhuriyeti”
Alıcı kartelleri hemen hemen hiçbir zaman işlemez. Belki ekonomi uzmanları birkaç örnek verebilir, ama bunların çoğu istisnadır. Alıcıların “Şu malı şu fiyata vermezseniz, almayız!” meydan okumasına bizim esnaflardan alıştığımız cevap, uluslararası petrol piyasasında da geçerlidir: “Alma o zaman! Nasıl olsa başka alıcı bulunur!”
Hele satıcı tam-tekel veya yarı-tekel konumunda ise.
Örnek: Avrupa Birliği (AB) ve G-7 ülkeleri Rusya’ya, petrolüne varil başına 60 dolar vereceklerini, bunun da son fiyat olduğunu bildirdi. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, şu cevabı verdi:
“Durumu analiz ediyoruz. Böyle tavan ilanı için bazı hazırlıklar yapıldı. Ancak biz böyle bir tavanı kabul etmeyeceğiz. İncelemeler bittikten sonra nasıl bir çalışma yapılacağını açıklayacağız.”
Diplomatik incelikler ayıklandıktan sonra geriye kalan, tam bir Kapalıçarşı üslubu ile “Almazsan alma!” gibi görünüyor. Yine de bir pazarlık payı var gibi: “Yok. Bu fiyata hiç olur mu?”
Dünyada şu anda en ucuz petrolün varili 74, en
Z kuşağının sosyal medyada icat ettiği birçok terim ve tamlama var. Mesela “Hayaller ve gerçekler...” başlığıyla sunulan çelişik durumları anlatma tekniğini sosyal medyada siyasal partilerin mesajlarında bile görüyoruz. Bir de “… bahane … şahane” başlığı var ki, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde 300 km uzunluğunda, 30 kilometre derinliğinde kurulmasını istediği güvenlik kuşağına karşı ABD’nin ayak sürürken kullandığı mazeretlere çok uygun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, Ekim 2019’da bu güvenli bölgenin ana hatlarında anlaştı ve bir iki olay dışında, Rusya’nın kontrolündeki bölgeden Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir tehdit gelmedi. O “bir iki olay” da, Rusların müttefiki ve bu ülkenin güya sahibi olan devleti elinde tutan Beşar Esad’ın kontrolündeki silahlı kuvvetlerden geldi. Bu hadiselerin de bir süredir kesilmiş olması, Türkiye’nin diplomatik ve güvenlik kurumları tarafından Esad Rejimi adına bir “düzelme”
Bugünkü Türkiye, NATO’ya üye olarak “aldıkları” laik-demokratik ülke olmadığı için, ABD’nin Suriye’de bir “Kürt” devleti kurulması için bu kadar parayı harcaması normal geliyormuş bazı Amerikalı bilim insanlarına, medya mensuplarına ve siyasetçilere!
Hatta, New Jersey Senatörü Robert Menendez’e göre, bu çabalara engel olduğu için de Türkiye’nin cezalandırılması gerekiyor.
Kıbrıs’taki Türk Cumhuriyeti’nin 39. yıldönümünü münasebetiyle yapılan kutlamalara ve konuşmalara dair bir açıklama yapan Senatör Menendez, “Türkiye’ye F-16 uçakları değil bir vidasının bile verilmesine izin vermeyeceğiz” dedi. Menendez bunun kendi fikri değil, bütün Demokrat Parti’nin kanaati olduğunu da öne sürmeyi ihmal etmedi. Ancak, Demokrat Partili Başkan Joe Biden bu kanaatte değil ve Türkiye’nin F-16’ları alması için elinden geleni yapacağını geçen hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile G-20 dolayasıyla yaptığı görüşmende ifade
Siyaset analizleri ne siyasete ne analize benzeyen kişileri bir kenara koyarsak, daha önceki yazılarından bir şeyler öğrendiğimiz yazarlar, Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme sürecini irdelerken, sanki sorumluluğu sadece Türkiye’ye buluyorlar. Oysa, Mısır Dışişleri Bakanı Semih Şükrü’nün bizzat kabul ettiği gibi Türkiye iki yılı aşkın bir süredir, Mısır ile arasını düzeltmeye uğraşıyor.
Ülkeler birbirlerini herhangi bir tutumdan vazgeçmeye zorlayabilirler; bunu başaramayınca ilişkiler bozulabilir. “Danışmalarda bulunmak için merkeze çağırdıkları” büyükelçileri geri yollamazlar; hatta anlaşmazlık konusu büyükse, elçilerini tamamen geri çekebilirler. Bunları tekrar başlatabilmek için ilişkileri normalleştirme süreci başlar. Çünkü ülkelerin arasında sürgit düşmanlık olmaz.
Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerini normalleştirme çabaları olması gereken hızda devam ederken, 29 Ekim günü, Mısır Dışişleri, Türkiye ile Libya arasında dört yıl önce