Bu yılın başından buyana gerileyen otomobil ve hafif ticari araç pazarı yılsonuna yaklaşırken açılmaya başladı.
Konut piyasasındaki canlanma otomobil ve hafif ticari araç pazarına da sıçradı. Ocaktan bu yana aylık satışlar bir önceki yılın aynı ayındaki satışlara göre devamlı geride kalırken, ekim ayında beklenmedik bir gelişme ortaya çıktı. Aylık satış bir önceki yılın satışının yüzde 15 üzerine çıktı. Ama gene de ilk on ayın toplam satışları geçen yılın aynı dönemindeki toplam satışların yüzde 16 gerisinde.
Ekonominin temel göstergeleri
Ekonomilerde beyaz eşya, motorlu araç ve konut satışlarındaki aylık ve yıllık değişim piyasanın temel göstergeleri olarak izlenir. Bizde otomobil talebi genelde halkın harcama gücünü, hafif ticari araç talebi ise küçük ve orta boy işletmelerin hakim olduğu sektörlerin durumunu gösterir.
2013 yılının ilk 10 ayında (bir yıl önceye göre) halkın otomobil talebi yüzde 18 artmıştı. 644 bin otomobil satılmıştı.
Bu yılın ilk 10 ayında satışlar yüzde 10 azaldı. 540 Bine düştü. 2013 yılının ilk 10 ayında hafif ticari araç satışları yüzde 13 artış ile 145 bin olmuştu. Bu yılın ilk 10 ayında satışlarda yüzde 15 azalma oldu. Sadece 122 bin
Ocak-ekim dönemi, ilk 10 ayda toplam 427 bin yeni konut satıldı. Toplam satış rakamı geçen yılın aynı dönemde satılan yeni konut sayısının yüzde 1.2 üzerinde.
Satılan yeni konutların üçte biri kredili, kalanı peşin satış. Acaba yeni konut satışları, konut piyasasında mevcut stoku veya başka bir anlatımla, yeni konut arzını eritecek büyüklükte mi oldu?
Yeni konut arzını “Yapı Kullanma İzin Belgeleri”nden izliyoruz. Bu belgeler gerçek yeni konut arzını göstermiyor ama konut arzı için önemli gösterge.
2013 yılında kullanım izni alan konut sayısı 698 bindi. 2014 yılının ilk yarısında yapı kullanım izni alan daire sayısı (bir yıl öncenin aynı dönemine göre yüzde 32.4 oranında artarak) 414 bin olmuştu.
Talep canlandı
Anlaşıldığı kadarıyla, talep tahmin edilenden canlı durumda.
Türkiye’de turizm sektörünün lokomotifi olan otelciler tarafından düzenlenen 4. Uluslararası Resort Turizm Kongresi’nde “Geleceğin Turizmi, Turizmin Geleceği” konuşulacak.
Toplantıyı Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) ile turizm yayın ve araştırmaları yapan Ekin Grubu’nun birlikte yayımladığı Resort dergisi düzenliyor.
27-28 Kasım’da Antalya’da Lara Aska Resort otelindeki toplantıda geleceğin turizminde Türkiye’nin durumu konuşulacak. Kongrenin gündemindeki konulardan birini, günümüzde her sektörde ağırlığı artan dijital pazarlama konusundaki gelişmeleri ünlü dijital pazarlama stratejisti Marco Ryan anlatacak.
‘4. Uluslararası Resort Turizm Kongresi’ için hazırlanan raporda Türkiye’nin rakip ülkeler karşısındaki üstünlükleri sıralanırken Türkiye’nin turizmdeki en önemli avantajlarından olan genç tesislere, yeni otellere sahip olma özelliğini yitirme riskine işaret ediliyor. Bu avantajın yitirilmemesi için yenileme yatırımlarının önemi belirtiliyor.
Ulaştırma Bakanı, TBMM Bütçe Komisyonu’nda, mevcut ve yapılacak köprülerin ve tüp geçitlerin yetersiz kaldığını anlattı. Dedi ki, “Avrasya Tüneli’ni yapsak, Üçüncü Köprümüz tamamlansa, ki 2 köprümüz daha var, İstanbul’un trafik sorununu çözmüş olamayız. Çünkü günde 1.5 milyon insan Asya yakasından Avrupa’ya, 1.5 insan Avrupa yakasından Asya’ya geçiyor.” Bakanın anlattıkları doğrudur. İstanbul’a 3 köprü de yetmez, 5 köprü de yetmez. Çünkü, İstanbul’un Nazım Planı yok. Çarpık şehirleşme sonucu insanlar 2 kıta arasında gidip gelmeye mahkûm. Ya insanlar evlerinden çıkmayacak, ya da her 5 senede bir yeni bir köprü ve de bir tüp geçit inşa edilecek.
Bugüne kadar İstanbul’un Nazım Plan’ı yapılsa idi, plan disiplinine uyulsa idi, yeni köprülere, tüp geçitlere ihtiyaç olmazdı.
‘Hayır’ diyen deli miydi?
Bir zamanlar Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) diye bir kuruluş vardı. Kamu yatırımları bu kuruluşta değerlendirilirdi. İlk köprünün yapımı gündeme geldiğinde, proje ciddi olarak değerlendirildi.
Güher ve Süher Pekinel kardeşler, dünya sahnelerinde Türk sanatçıların adını duyuranların önde gelenlerinden iki piyanistimiz.
Yeni yetişen genç Türk müzisyenlerin kendilerine öz sanatçı kimliklerini geliştirmelerine ve derinleştirmelerine destek vererek, dünya standartlarında rekabet edebilmelerinin yolunu açıyorlar. Bu amaçla bundan 5 yıl önce başlattıkları “Dünya Sahnelerinde Genç Türk Müzisyenleri” projesiyle 11 gencin yurtdışında eğitimlerini sürdürmelerini, değişik şehirlerde Türk sanatçıları olarak dinleyici karşısına çıkmalarını ve de CD kayıtlarının yayınlanmasını sağladılar.
Türkiye’de müzik eğitimi veren okullardan 15-24 yaş arası üstün yetenekli gençleri seçiyorlar. Bu gençlerin yurtiçi eğitimlerinden sonra onlara yurtdışında dünyanın en saygın eğitim kurumlarında, ünlü müzisyenlerin yanında yetişmelerine imkân hazırlıyorlar. Gençlerin yurtdışı eğitim masrafını üstlenecekleri buluyorlar.
Tüpraş destek veriyor
Şimdilerde projenin sponsoru Tüpraş. Tüpraş Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, projeye inanmış. Üstün yeteneklilerin gelişimi için 4-5 yıllık burs sağlıyor.
Güher ve Süher Pekinel diyorlar ki, “Önemli olan genç yeteneklere uzun süre ilgi göstermek
Düzce’de bugün Düzce Belediye Başkanlığı’nın düzenlediği, Düzce Üniversitesi’nin desteklediği uluslararası bir sempozyumda, şehir nüfusunun geçmişi, şehrin tarihi, kültürel yapısı konularında yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından yapılmış çalışmaların tartışılacağı bir “Tarih ve Kültür Sempozyumu” başlıyor. İki günde elliye yakın araştırmacı tebliğ sunacak.
Her şehrin farklı sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı var. Zaman içinde bu yapı değişiyor. Her değişimin olumlu yanı kadar olumsuz yanları da var. Önemli olan şehirlerin kimliklerinin, farklılıklarının, karakterlerinin, üstünlüklerinin kaybolmaması.
Bu ise sosyal kültürel ve ekonomik yapıya sahip çıkılmasını, şehirlerde zaman içinde ortaya çıkan değişimlerin kayda geçirilmesini gerektiriyor.
Düzce, konumu, insan yapısı, kültürü, sosyal ve ekonomik hayatıyla son yüz yılda büyük değişim yaşadı.
Düzce Üniversitesi’nin belediyenin bu öncü hareketine destek vermesi çok önemlidir. Düzce Üniversitesi, bulunduğu şehre sahip çıkan az sayıdaki üniversitenin başında geliyor.
Üniversite şehre sahip çıkıyor
İçişleri Bakanı, TBMM Bütçe Komisyonu’nda Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2015 bütçe tasarısı görüşülürken, genel müdürlüğün 247 TOMA’sının olduğunu açıkladı.
TOMA (Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı) bize özgü bir araç. Farklı model ve güçte 4x4 veya 4x6 tipte, özel lastik tekerlekli motorlu araçlar zırhlanıyor, kurşun geçmez hale getiriliyor. Özel şoför kabini kamera sistemiyle donatılıyor. Sadece su veya suyla birlikte boya, gaz, yangın söndürme köpüğü püskürtme sistemleri ekleniyor. Araca su ve sıvı tankları, kendini koruma sistemleri konuluyor.
TOMA bir marka değil. Özel donanımlı araçların tümü bu isimle anılıyor. Siparişe göre aracın özelliği değişiyor. ABD’de bazı eyaletlerde TOMA tipi araçlar var. Avrupa’da TOMA tipi araçları (TOMA’nın güçlüsünü) Almanya kullanıyor. Çok sayıda Avrupa ülkesinde benzeri araç yok.
Bizde ilk TOMA aracının 2002 yılında Nurol Makine tarafından geliştirildiği biliniyor. 1976 yılından bu yana Ankara’da faaliyet gösteren Nurol grubunun makine bölümü ordu ve güvenlik kuvvetleri için 6x6 lastik tekerlekli muharebe aracı ve 4x4 iç güvenlik aracı üretiyor.
TOMA’lar özel üretim
Türkiye’de TOMA tipi araçları üretecek 10’a yakın firma var. Bu
Kaleci Volkan’ın görüntüsünü almak isteyen gazeteciler Fenerbahçe’nin özel güvenlik çalışanlarından dayak yedi.
Özel güvenlik çalışanı sayısı, devletin polisinin sayısını aştı. Son bilgilere göre 251 bin polisimiz, 263 bin özel güvenlik çalışanı var.
Özel güvenlik görevlileri şimdilerde polisin eksikliğini dolduruyor. Ya yeterli polis yok ya da polisler can ve mal güvenliğini sağlamada, kamu düzenini, asayişi sağlamada yeterli olamıyor ki onların eksiği özel güvenlik çalışanlarınca tamamlanmaya çalışılıyor.
Polis kamu görevlisidir. Devlet adına can ve mal güvenliğini korur. Kamu düzeninden sorumludur. Polis tüm vatandaşlara aynı hizmeti vermekle sorumludur. Kişi ve kurum ayrımı yapmaz.
İmtiyazsız, sınıfsız bir milletsek, bu ülkede herkes eşitse, o zaman herkesin can ve mal güvenliğinden “ayrımcılık yapmadan” emniyet teşkilatı-polis sorumludur.
Kişi ve kurumlara ayrıcalıklı olarak korunmasına gerek yoktur.