Barzani Kuzey Irak’ta “bağımsızlık referandu-munun ertelenme-yeceğini” söyledi.
“Engel olmaya çalışılırsa, çok kan akacağını” da ekledi.
Bu “dönüşü olmayan kesin tavrı” ortaya koyarken herhalde “güvendiği” bir yerler var.
“Sırtını Amerika’ya dayıyor” yorumları havada uçuşmakta.
“Akla zarar” değil bu yorumlar.
Şöyle ki:
.......................
Esad’ı korumak üzere İran, “iplerini kendi elinde tuttuğu” silahlı örgütlerle Akdeniz’e sarktı.
Suriye üzerinden İsrail’in tepesine çöken ciddi bir “tehdit” bu.
İran bir yandan da Bağdat yönetimini kendine bağlı hale getirdi.
Orta ve Güney Irak İran’ın “Şii yayılma alanı...”
Humeyni sonrası “Mollalar rejiminin İran’ı” hedef olarak “İsrail’i bitirmeyi” açıkladığı için “tehdit” sadece bir kuşku olmanın çok ötesinde.
Bu durumda İsrail’in İran önünde bir “güvenlik kuşağı oluşturmak planı” artık meçhul değil.
Bunun bir “Kürt devletler kuşağı projesi” olduğu ve ilk adımının “Kuzey Irak’ta bağımsız Kürt devleti” ile atılacağı zaten bekleniyordu.
Onu...
Zaten “fiilen (de facto)” var olan Kuzey Suriye “kantonlar” dizisinin birleşmesi ve “bağımsız devlet ilanı” izlerse, sürpriz olmaz.
........................
Gidiş belli.
Irak ve Suriye Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa ve İngiltere tarafından “sınırları cetvelle çizilmiş devletler.”
Ne etnisite, ne din, ne mezhep, ne ortak milli bilinç...
Ve de en önemlisi “devlet tarihi ve geleneği” yok.
Arap Baharı rüzgârlarıyla iskambil kâğıdından şatolar gibi art arda yıkıldılar.
Bunlar -nispeten- kolay lokmalar.
........................
Fakat...
“Projenin ikinci aşaması da var.”
İran’dan ve Türkiye’den “Kürt nüfusun yoğun olduğu” bölgelerin de koparılması, oralarda da “bağımsız Kürt devletleri” kurulması.
Senaryonun son sayfasında ise “4 Kürt devletinin, Büyük Kürdistan Federasyonu oluşturması” var.
Ancak...
İkisinin de yüzlerce yıla dayanan “büyük devlet” olmaları, öyle “rüzgârla falan çökecekleri, toprak verecekleri” gibi beklentilere geçit vermez.
Bu iki büyük onları yutmaya kalkanların boğazında kalır.
Isırmaya kalkışanın dişleri kırılır.
Yakın geçmişten bir örnek yansıtarak bu düşünceyi kanıtlamaya çalışayım.
Mısır’ı hatırlayın.
Arap Baharı’nın rüzgârı bu ülkenin çatısını uçurdu.
Diktatör Hüsnü Mübarek’i kopardı götürdü.
Seçimler yapıldı.
BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) için hiç de uyumlu olmayan “Müslüman Kardeşler Örgütü’nün” adayı Mursi devletin başına seçildi.
Ama... Tutunamadı.
Kendi hükümetinin Milli Savunma Bakanı General Sisi darbesiyle alaşağı edildi. Arkasında ABD ve Suudi Arabistan vardı.
Türkiye’ye de benzer bir oyun denendi.
“15 Temmuz FETÖ darbe kalkışımı” başka nedir ki?
Darbenin bastırılmasından sonra Batı’nın bir süre sessiz ka-
lışı, günler sonra -lütfen- yayım-ladığı mesajlar “burukluğu” yansıtmıyor mu?
........................
Ancak...
“Bizans’ta oyun tükenmez” söylemini hatırlayarak “dost (!) Batı’da oyun tükenmez” teyakkuzunu da sürdürmekte fayda var.
“Barzani’nin bağımsızlık referandumunun” Türkiye dış politikasında 1 Mart tezkeresi dönemeciyle başladığını da unutmayalım. Bu konu bir başka yazıya.