Fonda harika bir İstanbul silüeti... Tam ortasında “Göbeğinde -el bombası- patlamış ve gözyaşları akan kocaman nazar boncuğu...”
“İstanbul’a nazar değdi” mesajı veren bu karikatür yabancı basından...
Çok duygulandım...
Sayfama aynen koydum...
Çünkü gerçek tam da bu...
Beyoğlu’ndaki terör saldırısını kınıyorum.
Yaşamını yitiren insanlarımıza rahmet, ailelerine ve ulusumuza başsağlığı, yaralılarımıza şifa diliyorum.
Muhabirlik yıllarımızın öğretisiyle dün teröristin Beyoğlu’nda bombayı patlattığı yere de gittim, karanfil bıraktım. Olay yerine Tünel’den giderek yürüdüm.
Günümüzde “terminatör -yok edici kıyamet” nükleer silahları dünyanın tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.
Nükleer silahların babası Oppenheimer’in
“çok düşündürücü ve acayip” hikâyesine devam...
Dr. Oppenheimer “komünist ve Sovyet casusu olabileceği” kuşkularıyla FBI ve ABD askeri istihbaratının takibindeydi ama II. Dünya Savaşı’nı bitirebilecek atom bombasını üretmek amaçlı “Manhattan projesinin” de hâlâ başındaydı.
Çünkü bunu yapabilecek tek adam oydu.
…………………
Çöldeki Los Alamos tesislerinde çalışmalar son hızla sürerken, uzmanlar yapılacak atom bombasının “en ideal dış kaplamasının ne olduğunda” kararsızdılar.
Amerikan İstihbaratının verdiği bilgiye göre, “Fizikçi Niels Bohr bu konunun uzmanıydı, ama Nazi Almanya’sının işgali altındaki Kopenhag’daydı.
Dünyanın üzerinde “Terminatör-Demokles’in Kılıcı” gibi asılı olan nükleer bombaların babası Robert Oppenheimer adlı bilim adamıdır.
İkinci Dünya Savaşı’yla dünyayı felakete sürükleyen üç ülkeden sonuncusu Japonya’ya karşı onun başında bulunduğu Manhattan projesinin “Little boy (küçük çocuk)” ve “Fat Man (şişman adam)” adlı atom bombaları Hiroşima ve Nagasaki’ye atılmıştı.
İkişer buçuk km çapındaki bir daire içinde her şey, bu bombaların ürettiği -güneş yüzeyinin iki katından fazla- ısıyla buharlaşmıştı…
“İlk bombanın Japonya’yı dize getireceği ve barış masasına oturtacağı” umuluyordu.
Oysa…
Tam tersi oldu.
Japon imparatoru “halkını ve askerlerini daha çetin bir direnişe ve çarpışmaya” çağırdı.
Bunun üzerine ikinci bomba Nagasaki’ye atıldı.
Rusya, askerlerini Herson’dan geri çekiyor. Herson, Rusya’nın ilhak ettiği dört bölgeden birinin başkenti.
Putin için “utandırıcı” bir yenilgi mi?
Dünkü Washington Post’ta Max Boot “Nazi Almanya’sının lideri Adolf Hitler ile Putin arasında bir karşılaştırma yapmış.”
Şöyle yazmış:
1942 sonlarında
Stalingrad’da Kızıl Ordu, Almanları kuşattığı sırada bile Hitler “Volga’dan geri dönmeyeceğini” haykırıyordu.
Putin ise geri çekilme emri vererek -hâlâ- rasyonelliğini (akılcı) ve sığınağında ölmek isteyen başka bir Hitler olmadığını kanıtlıyor.
Bu, Putin’in Ukrayna’da istediğini alamazsa Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatacağı endişelerini de azaltıyor.
Atatürk’ümüzü kaybedişimizin 84. yıl dönümü…
Onunla ilgili -pek de fazla bilinmeyen- bazı anıları kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun satırlarıyla yansıtıyorum.
Bugünlerde ekmek fiyatları konuşuluyor gene.
Önce “Atatürk’ün ekmek fiyatlarına zam hakkında tavrı…”
Ekmeğe 1 kuruş zam yapılacaktı.
O zamanki ekmek gramajı tam 1 kg’dı.
Fiyatı da sanırım 8 veya 9 kuruştu.
Atatürk konuyu sofrada açtı.
Hafta sonunda futbolla siyaseti harmanlayan bir yazı…
29 Kasım’da ABD ve İran futbol milli takımları Dünya Kupası oyunlarının ev sahibi Katar’da karşı karşıya gelecek.
İnsan hakları örgütleri “futbolun Olimpos’u FIFA’ya” baskı yapmaktalar.
“Rusya’ya olduğu gibi İran’a da kırmızı kart göstermesini, Dünya Kupası’ndan dışlanmasını” istiyorlar.
İran’da başörtüsü protesto gösterileri sırasında ahlak polisinin gözaltına alınan ve (iddialara göre öldürülen) Mahsa Amini nedeniyle haftalardır meydanlar, caddeler, sokaklar -daha da- karışmış durumda.
Önlenemiyor.
Ayrıca…
Financial Times muhabiri Thomas Hale -çok şeyler duyduğu- “Çin usulü karantina hücrelerine” girmek ve röportaj yapmak istiyordu.
Ve… “Bingo…”
Aklına gelen başına geldi.
Anlatıyorum…
Şanghay’da kaldığı otel odasının telefonu çaldı. Mandarin dilinde “karantinaya alınacağını, 4-5 saat sonra onu alacağını” söyledi bir ses.
Thomas Hale daha önce işittiklerine dayanarak derhal içinde şu malzemelerin de olduğu bir çanta hazırladı.
“Ton balığı konserveleri, çay, bisküvi paketleri, üç çeşit vitamin, dört çeşit Haribo tatlısı, Yoga matı, havlu, temizlik ekipmanı, uzatma kablosu, kitaplar, göz damlası, tepsi, içecek için kırılmaz kupa…”
Bir telefon daha geldi.
Elon Musk’un Twitter’ı satın alışı için Çılgın hikâye” başlıkları atılıyor.
Ve… Bir deyim daha…
“Tekno Feodalizm” çağı…
Yani… “Tekno derebeylikler” çağı…
Elon Musk, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg…
Google, Facebook, Microsoft, Amazon dünyanın “tekno derebeylikleri…”
Ama…
Bunların arasında Elon Musk açık ara öne çıkmış görünüyor.