Yıl 1995…
Japonya’nın liman kenti Kobe 7.2 büyüklüğündeki depremle sarsıldı.
Yaşanan aksaklıklar nedeniyle kentin su işleri müdürü Takaşi Nakanişi
“onur intiharı” olarak adlandırılan “harakiri” yaptı.
İç organları dışarı döken ve keskin bir aletle yapılan bu intihar türü Japonya’da köklü bir gelenektir.
Kobe’nin Belediye Başkan Yardımcısı da evleri yıkılan ve açıkta kalan halka barınak yetiştirememişti.
Öyle bir kadim uygarlık ki bütün kentlerini ve kutsal mekânlarını fay hatlarının kesiştiği, “depremin gözü” diyebileceğimiz “X” noktalarında inşa ediyor.
Su kanalları, kemerler, yollar yapıyor.
Taş yapı binaları 600 yıldan uzun süredir dimdik ayakta.
Deprem bilimleri için “Case Study (vaka analizi)” olarak fakültelerde öğrencilere okutulmakta.
Kristof Kolomb öncesi dönemden
söz ediyorum.
Ekvador’dan Şili’ye kadar çok geniş bir coğrafyaya 300 yıldan daha uzun bir süre egemen olan İnkalardan…
Şili, 1960’da 9.5 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. 20’nci yüzyılın -belki de yakın tarihin- en büyük depremiydi.
Sadece depremin hasarı değil, sonrasında oluşan tsunamiler de
art arda felaketlere neden oldu.
15 saat sonra 10 bin kilometre uzaklıktaki Hawaii Adaları’na da 11 metre yükseklikte dalgalar vurdu.
Milyarlarca dolarlık hasara neden oldu.
61 kişi öldü.
22 saat sonra ise Japonya’nın ana adası Honşu’ya vardığında dalgaların yüksekliği 5 buçuk metreye inmişti.
Ama gene de 2 bine yakın evi yıktı.
Hatay tarih boyunca büyük depremlerle yok olmuş, yeniden yapılmıştır.
Tarihi adıyla Antakya “Altın Kent” olarak bilinirdi.
Çünkü…
“Anka Kuşu” gibi tekrar tekrar küllerinden doğmuştur.
“Hıristiyan” kelimesi Antakya’dan çıkmıştır, ilk kez orada telaffuz edilmiştir.
Hıristiyan azizlerinin izleri de Antakya’dandır.
Dünyadaki “ilk kilise” Antakya’da kurulmuştur.
Bütün büyük depremlere rağmen hayatta kalabilmiştir.
Hayvanlar depremi önceden hissediyor ve çok farklı davranışlarla bunu yansıtıyorlar mı?
Sorunun tarihteki en eski cevabını MÖ 378 yılında Romalı yazar ve öğretmen Claudius Aelianus’in (genellikle Aelian diye anılır) satırlarında buluyoruz.
“Korint Körfezi kıyısında bulunan Helike kentini yerle bir eden depremden beş gün önce fareler, gelincikler, yılanlar, çıyanlar ve böcekler gibi çeşitli hayvanların yer altından çıkıp şehirlerden kaçtıklarını” yazmıştır.
Sonraki yüzyıllarda da birçok kült depremler hayvanlarla ilişkilendirildi.
……………….
Bazı örnekler sıralayayım…
JAPONYA
1855’teki ve daha sonra da 1923’teki
Dünya kendi dilinde de olsa, sallanmadan önce yüksek sesle ve net bir şekilde konuşur.
Dünyayı çaprazlayan fay sistemlerinin karmaşıklığı içinde zaten dünya sürekli homurdanıyor ve gümbürdüyor.
Ama…
Büyük depremlerin öncesindeki dünyanın dilini algılamak için “yapay zekâ” bir süredir insanlığın hizmetinde.
Örnekler vereyim…
ÇİN
Çin bilim adamları, fay bölgelerinin üzerindeki manyetik alanlarda değişikliklerin sebep olduğu depremler üzerinde çalıştılar. Dünyanın iyonosferindeki elektrik yüklü parçacıklarda dalgalanmaları araştırdılar.
Pekin’deki Deprem Tahmin Enstitüsü’nden Jing Liu başkanlığındaki bir grup sonuç alabildi.
Doğal afetler için son yılların kesinleşmiş yargısıyla başlayayım. “Kurtarma robotları yaşam ile ölüm arasındaki farktır.”
BUILTIN’e göre, doğal afetler katlanarak artıyor.
1970’ten bu yana dünya çapındaki felaket olaylarının sayısı 4 katına çıktı.
Felaket öncesi önlemlerde teknoloji kullanımının yanı sıra “arama ve kurtarma” faaliyetlerinde de “ileri teknoloji” -geometrik diziyle- artırdı.
Bu bağlamda “kurtarma robotları” özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygın ve öncelikli.
Türkiye’mizde son büyük depremde bazı ülkelerin kurtarma ekipleri de bu robotlardan yararlandılar.
Sonuç olarak, şu söylemi kaydedeyim.
“Kurtarma robotları yaşam ve ölüm arasındaki farktır ama aynı zamanda bir önemli sorunu da ortaya koymuştur; farkındalık eksikliği…”
60 yıllık dost Deniz Baykal dün toprağa verildi.
Büyük deprem felaketini yaşadığımız şu acılı süreçte, Baykal’ın kaybı medyada yeterince yer bulamadı.
Deniz Baykal’ı 1960’lı ilk yıllarda tanımıştım.
İsmet Paşa’nın damadı ve gazetecilikteki hocam Metin Toker’in efsane dergisi AKİS’te muhabirdim ve Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisiydim.
Dergide Dış Politika yazan Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Haluk Ülman üniversiteden bir davet aldığı Amerika’ya gidecekti. Yerine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin genç asistanı Dr. Deniz Baykal’ı tavsiye etmişti.
Baykal’la Genel Yayın Yönetmenimiz merhum Kurtul Altuğ’un odasında tanıştık.