Sudan’da biri ülkenin Başkanı, diğeri Başkan Yardımcısı olan iki komutan arasında “post kavgası…”
Başkan ve Genelkurmay Başkanı El Burhan “ülke yönetimini sivillere devretmemek için direniyor.
Onu aynı Harp Okulu’ndan mezun olduğu sınıf arkadaşı Mısır Devlet Başkanı General Sisi destekliyor.
Suudi Arabistan ve İsrail’le de iş birliği halinde.
Cumhurbaşkanı statüsündeki Askeri Konsey Başkanı El Burhan’a karşı olan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo (“Hemedti” diye anılıyor) ise “Hızlı Müdahale Birliği” adlı 100 bin kişilik milislere komuta etmekte.
Hızlı Müdahale Birliği’ni, ülkenin 30 yıl boyunca diktatörü olan -Müslüman Kardeşler’den- Ömer El Beşir kurmuştu.
Düzenli ordu, kırsalda, köylerde, aşiret etkisi altındaki uzak topraklarda savaşmak için yetersiz kalıyordu.
Kabilelerden, kırsaldaki köylülerden, “çapulcular” denebilecek gruplardan derlenen milis kuvveti Ömer El Beşir’in taşradaki gücü olmuştu.
14 Mayıs’a yaklaşırken karşılıklı en sert söylemler havada uçuşmakta.
Tansiyon sürekli tırmanışta.
Genellikle “çok partili siyasi hayatta bugünün sertlik tohumlarının 1950-1960 arası DP Başbakanı Adnan Menderes ve ana muhalefet lideri İsmet İnönü tarafından atıldığına” inanılır.
Acaba?
Bugün tam tersinin de yaşandığı “bahar havası” diye anılan süreçlerden anılar yansıtayım.
Yazar, diplomat, siyasetçi Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “POLİTİKADA 45 YIL” kitabından bazı seçmeler…
ABD’nin Rusya’ya karşı uygulamaya koyduğu “küresel yaptırımlar” için “Rusya’nın kara şövalyeleri” gündemde.
Kara şövalye, “yaptırım uygulanan hedef ülkeyle iş birliğini sürdüren devlet/devletler” için kullanılan bir tanımlama.
Türkiye’nin de bu bağlamda adı geçmekte.
“Kara şövalye devletler”, hedef ülkeye uygulanan yaptırımlarla amaçlanan zararın azaltılmasına, ekonomik izolasyonun kısmen ya da tamamen etkisiz kalmasına yardımcı olur.
Yüz yıllardır kullanılan bir deyim bu.
20’nci yüzyılda ABD’nin yaptırım uyguladığı Çin, Kuzey Kore, Küba, Vietnam gibi ülkelere Sovyetler Birliği “kara şövalye” rolünü üstlenmişti.
Günümüze gelelim…
Ne olursa olsun, ne Çin, ne Hindistan, ne İran, ne de diğerleri ABD’ye doğrudan meydan okumadı.
Bülent ve Rahşan Ecevit’in Ankara Oran’daki konutundayız.
O gün çekilmiş fotoğrafımızı da sayfaya koydum.
DSP’yi (Demokratik Sol Parti) kurmuşlardı.
Gazetem için söyleşi yapıyor, sorularıma ilginç yanıtlar alıyordum.
“CHP çok partili seçimlerde elde ettiği en yüksek oy oranına sizin liderliğiniz yıllarında ulaşmıştı (Yüzde 42). Adınız CHP’yle bütünleşmiştir. Buna rağmen neden bir başka parti kurdunuz?”
Soruma cevap verirken kırgın ve öfkeliydi:
“CHP 12 Eylül’e doğru zaten kontrolümden çıkmıştı.
Sanki Genel Başkan değildim. Beni dinlemiyorlardı.
İsrail gene barut fıçısı gibi.
Müslümanların kutsal El-Aksa Camii’nde ibadet sürerken polisin silahlı baskını ve şiddet uygulaması bir kez daha ortalığı karıştırdı.
Neden?
Bu sorunun cevabı -belki de- Ben Gvir…
O İsrail’in yeni hükümetinde Güvenlik Bakanı.
“Otsma Yehudit (Üstün Yahudi)” Partisi’nin kurucusu ve başkanı.
Adeta bir “yürüyen tehdit…”
Suç sicilini yansıtayım…
Başbakan Sanna Marin Finlandiya’yı çok kısa bir sürede NATO üyesi yaparak, milletinin Rusya karşısında duyduğu “İkinci Ukrayna olur muyuz?” ağır güvenlik kâbusundan kurtardı.
Ama seçimi kaybetti.
Sandıktan üçüncü çıkan Sosyal Demokrat Parti’nin başkanlığından istifa ederek “siyaset yaşamını milletvekili olarak sürdüreceğini” açıkladı.
Birinci gelen Ulusal Koalisyon Partisi’nin lideri mesafeli, duygularını dışarı vurmayan, muhafazakâr 53 yaşındaki Petteri Orpo.
“Siyasi rock yıldızı gibi” Sanna Marin’in ışıklarını karartan kocaman gri bir bulut oldu.
“Finlandiya’nın borcu çok yüksek, kamu harcamalarını kısmalıyız, ekonomiyi kontrole almalıyız” diyordu.
Ekonomi seçim sandıklarının gerçeği.
Yakın tarihte böyle olaylar var.
Bir önceki ABD Başkanı Trump yargı önünde.
İlişkisi olduğu bir kadına sus payı olarak 130 bin dolar, evlilik dışı bir çocuğunun olduğunu bilen Trump Tower kapıcısına “çenesini tutması için” 30 bin dolar, “2016 seçim kampanyası sırasında” Trump’la yaşadığı ilişkinin Playboy’da yayımlanmasını önlemek için Karen McDougal’a 150 bin dolar…
Bunların “seçim kampanyasına bağışlarla oluşan fondan ödenmesi nedeniyle, vergi ve dolandırıcılık suçlarının işlendiği” iddiaları.
Özellikle birinci iddiaya bağlı 34 “suça dönüşmüş kabahat...”
……………………..
Hukuki ayrıntılara girmiyorum.
Sıraladığım iddiaların 2024’te Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’den Başkan adayı olmasını engelleyemeyeceği -neredeyse- “ortak görüş…”
Tersine…
Yıl 1994…
Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Sabah gazetesinde yazıyorum.
Ali Kırca’nın sunduğu akşam haberlerinden sonra ATV’de “Günün Yorumu”nu yapıyorum.
Ve…
Bir de konuk alarak onunla söyleşimiz oluyor.
Senelerce odalarımız yan yana olan değerli arkadaşım Zülfü Livaneli ile laflarken bir ara “İstanbul Belediye Başkan adaylığı için Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yle diyaloğu olduğunu, gece uçağıyla Ankara’ya gideceğini” söylüyor.
Henüz, kesinleşmiş bir durum yok ama Zülfü’nün nabzını yoklamışlar.
“O halde bu akşam ATV’de konuğum sen olur musun? Yorumumu da senin olası adaylığın için yaparım”