İdlib için “Soçi mutabakatı” bağlamında notlarıma devam.
.................
İSRAİL: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ve Ruhani’nin Tahran zirvesiyle eş zamanlı olarak İsrail jetleri Suriye’yi vurdu.
4 ayrı coğrafyasına birden saldırı -herhalde- bir mesajdı.
Soçi’de Erdoğan ve Putin’in bir araya gelmeleri ve “İdlib’de silahsız siyasi çözüm mutabakatı” ile -neredeyse- “eş zamanlı” olarak Rus istihbarat uçağının Suriye S-200 füze savunma sistemi tarafından düşürtülmesi, 15 Rus askeri teknisyenin ölmesi de tesadüf mü, mesaj mı?
.................
Burada bir parantez açmakta yarar var.
TÜRKİYE’nin önerisiyle gerçekleşen Soçi “mutabakatı” diplomatik başarıdır. Suriye sorununda Türkiye için bir “dönüm noktası.”
Aldığım notlar şöyle:
...................
MEŞRUİYET: Türkiye’nin silahlı güçlerini Suriye topraklarında bulundurması “insani” ve aynı zamanda “fiili” bir durumdu. İdlib’de yüzde 59’u kadın ve çocuk olan 3 buçuk milyon nüfusun korunmasını sağlamak “insani” açıdan çok önemlidir.
Ayrıca...
Rusya’yla “Soçi anlaşması” dolaylı olarak Suriye yönetiminin onayıyla gerçekleştiği için -bir anlamda- “meşru” tanım içine adım atmış, hatta ilerlemiştir.
Suriye rejim güçlerinin İdlib’e saldırısına 5 kala bundan vazgeçmesi ve Türkiye’nin “ağır silahları toplayarak, radikal silahlı gruplardan ılımlı muhalif güçleri ayırmak” misyonunu kabul etmesi, “TSK’nın kendi topraklarındaki varlığını -bir süre için de olsa- onaylaması anlamına gelir.”
Rejim tarafından davet edildikleri için Suriye’de bulunan ve
Soçi “mutabakatı” gerçekten felaket öncesi “son çıkışta” buluşulan “ortak sağduyuyu” işaretliyor.
Cumhur-başkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin görüşmesi nefesler tutularak izlenmiştir.
Ve sonuç bütün dünyada “olumlu” yankılar yapmıştır.
Hatta...
Türkiye-Rusya yakınlaşmasından hiç de mutluluk duyulmayan Amerika’dan bile -neredeyse- “alkış” gelmiştir.
.....................
Rusya ve Suriye güçlerinin 3-4 milyon nüfusun sıkıştığı İdlib’i ele geçirme harekâtının insanlık dramı oluşturacağı görülmüş bulunuyor.
Şeffaf Oda 15. sezonuna başlıyor.
Yunanistan’da büyük üne sahip Türk sanatçı Fide Köksal konuğum.
“Meşk” albümünü dinlediğim anda büyülendim. Duru sesi ve güzelliğiyle etkiledi.
Onun sesini duyar duymaz Şeffaf Oda’ya konuk etmek, Türkiye’de de daha çok tanınmasına katkıda bulunmak istedim.
Hemen davet ettik ve sezonun açılışını Fide’yle yapıyoruz.
.......................
Fide İzmirli.
Müziğe 5 yaşında ilgi duymaya başlamış. Lisede çoksesli gençlik korosunda yer almış.
Dış siyaset de “imkân-ları kullanabilme” sanatıdır.
İdlib için Almanya ve Fransa’yla toplantı bir yandan...
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın makale öte yandan.
İdlib sorunu için devreye ABD ve özellikle Avrupa ağırlıklarını da koymak stratejisini yansıtıyor.
Ve...
Bu hamleler Astana sürecindeki Rusya, İran’ı kırmadan dökmeden yapılmakta.
Çok “hassas” bir çizgide görünüyor.
.....................
Hatay/Reyhanlı katliamı canilerinden Yusuf Nazik MİT’in çok başarılı bir operasyonuyla paketlenip Suriye’den getirildi.
Katliam emrini Suriye gizli servisi “Muhaberat’tan” aldığını söyledi.
Emri veren “Hacı” kod adlı bir kişi.
Daha önce de gene bir MİT operasyonuyla Suriye’de yakalanarak Türkiye’ye getirilen Nasır Eskiocak da Reyhanlı katliamının canilerinden biriydi.
O da “emri Suriye istihbaratından Hacı kod adlı birinden aldığını” söylemişti.
Yani...
İfadeler örtüşüyor.
....................
Yıllar önceydi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel o tarihte AP (Adalet Partisi) Genel Başkanı ve Başbakan...
Türkiye genel seçimlere gidiyordu.
Seçim kampanyası boyunca Demirel il il dolaşmıştı.
İzlenimlerini anlatırken “umutlu olduğunu” söylemiş, “Neden dersen, öyle gördüm” demişti.
Şöyle açıklamıştı:
“Meydanlarda konuşurken gözlerimle de halkı tararım.
İpek Çalışlar’ın “Mustafa Kemal Atatürk, Mücadelesi ve Özel Hayatı” kitabı raflarda.
İpek Çalışlar “Atatürk utangaçtı ve parasını hızlı harcardı” diye yazmış.
Atatürk’ün utangaçlığı nedeniyle parasını bir dolandırıcıya nasıl kaptırdığını Falih Rıfkı Atay’ın “ÇANKAYA” kitabından özetle yansıtayım:
Ordular Grup Kumandanlığı’ndan İstanbul’a geldiğinde bazı ahbapları bakmışlar ki Mustafa Kemal Paşa’nın üç beş bin lira tasarrufu var.
“Artık bir vazifeniz yok, böyle arkası gelmeyen masrafa dayanılmaz. Paranızı bir ticarete koysak” demişler.
“Ama ben ticaret bilmem ki…”
“Bilmenize hacet yok efendim. Mesele A.... beyefendiye sizin bu ehemmiyetsiz paranızı kabul ettirebilmekte. Ondan sonra paranız kendiliğinden işler durur.”