Sıklıkla söylendiği gibi, “Tiyatro er meydanıdır.” Tiyatro sahnesi, oyuncunun maharetini ve yeterliliğini göstermesi için en zorlu alandır. Şimdilerde dikkatimi çeken başka bir yanı daha var; dizilerde ve beyazperdede iş yapan oyuncuların ruhlarını beslemek, hatta aklamak için en fazla ihtiyaç duydukları mecra tiyatro sahnesi. Ama tiyatro yapmak için elini taşın altına koymak gerekiyor. O yüzden, her yeni tiyatro topluluğu alkışı, her yeni sahne desteği hak ediyor.
Erdal Beşikçioğlu’nun Ankara’da yeniden hayat verdiği Tatbikat Sahnesi, birinci yılında yoluna İstanbul’da yeni bir sahneyle devam ediyor. Tatbikat Sahnesi’nin İstanbul’a da açılması, hem tiyatro seyircisi hem de oyuncular için heyecan dalgası yaratıyor. Bu hafta yeni oyun ‘Blink’ için buluştuğumuz Sezin Akbaşoğulları ve Ahmet Rıfat Şungar’la sohbet ederken coşkularını hissettim.
Önce yadırgadım...
Kasım ayında ilk kez İstanbul’da seyirciyle buluştukları ‘Blink’te ikili, tuhaf karakterlere hayat veriyor. İlk dakikalarda yadırgadığım ama kısa sürede beni ve tüm izleyiciyi etkisi altına alan bu karakterler, modern çağın insanının ruh halini, büyük şehrin ve kalabalıkların getirdiği o yalnızlığı yüzümüze
İstanbul’dan kilometrelerce uzakta, Gaudi, Miro, Dali ve Picasso gibi sanat tarihinin özgün ve sıra dışı isimlerinin memleketinde Türkiye’den bir sanatçı gövde gösterisi yapıyor. Dünyanın en prestijli sanat galerilerinden New York merkezli Marlborough Gallery’nin ilk ve tek Türk sanatçısı ressam Ahmet Güneştekin, Malborough Barcelona’da yeni sergisiyle izleyenleriyle buluşuyor.
Üstelik bu, Batı’yla ilk buluşması da değil. Daha önce 55’inci Venedik Bienali, ardından 56’ncı Venedik Bienali ile eşzamanlı sergileri dolayısıyla Avrupalı sanat çevreleri onu zaten tanıyor. Bir başka deyişle Güneştekin’in uluslararası yolculuğu Barcelona ile devam ediyor.
Kimlik değil sanat
Serginin küratörü Daniel - Giralt Miracle, İspanya’nın yaşayan en önemli sanat eleştirmeni ve Gaudi sergilerinin küratörü. Ahmet Güneştekin sergisinin küratörlüğü teklif edildiğinde hiç tereddütsüz kabul etmiş.
Güneştekin’in Batman’dan başlayan hayat hikayesi, etnik kimliği ve köklerinin sanatında ifade bulduğunu görmüş, hatta Katalanlar ile Kürtler’in ortak yanları olduğunu düşünmesi de kararında etkili olmuş.
Yine de, Güneştekin’e göre, uluslararası sanat platformlarında, düşündüğümüzün aksine, coğrafi,
‘Sanat Hayattır’ adını verdiğim bu köşede, sanatın farklı dallarında, hayatın içinden yansımaları izleyerek yola devam ediyorum. Örneğin, ülkemde seçim maratonu yaşanırken, Ercan Kesal’ın ‘Nasipse Adayız’ adlı kitabı bana bir soluk almak gibi geliyor. Diğer yandan, kaybettiğimiz canların ardından acıyı böylesine hissederken, Emin Alper imzalı ‘Abluka’ ile terör gerçeği beyaz perdeden bir kez daha tokat gibi yüzüme çarpıyor. Ve hiç vakit kaybetmeden Ercan Kesal ile kitabını, Emin Alper ile filmini konuşmak üzere bir araya geliyorum.
Kesal, bir seçim öncesi aday adaylığı hikayesi olarak tarif ettiği ‘Nasipse Adayız’da siyaset oyununu mizahi bir bakış açısıyla anlatıyor, çünkü, böyle olunca sözün daha fazla yerini bulduğunu düşünüyor. Malum, biz zaten alışkınız acınacak hallerimize gülmeye. Ancak, iktidar kokusunun peşinden gitmek hiç kolay değil. O yüzden, ‘Nasipse Adayız’la ilgili Ercan Kesal’ın anlattıklarından sizin de zihnini açacak birkaç notu paylaşmak isterim:
Hikaye, İstanbul’un yanıbaşında bir ilçede geçiyor. İstanbul’un çeperindeki o dünyaya daha yakından bakmak gerekiyor. Şehrin gerçek emekçilerinin, büyük bir kitlenin yerleştiği bu yerler, yeni oluşmuş Anadolu kentleri,
“Bir kitap okudum hayatım değişti” sözü yine bir kitaptan aklımda kalmıştır... Ne de olsa hâlâ okumak her derde deva diye düşünenlerdenim.
Aynı düşünceyle bu hafta iki kitap okudum, hem zihnim açıldı hem algım tazelendi. İlki Prof. Dr. Dikmen Gürün’ün kaleme aldığı ‘Tiyatro Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikayesi’...
1920’lerden başlayıp 2000’lere uzanan, Türk Tiyatrosu’nun yakın tarihinin en önemli tanığından biri olan bu özel çalışma için emeği geçen herkese bir kez daha teşekkürler.
Yıldız Kenter gibi dev bir sanatçının hayatını okumak, tiyatro için verdiği inanılmaz mücadeleyi daha yakından öğrenmenin yanı sıra bir kadının ayakta durmak için gösterdiği dirayetin, gücün farkına varmak demek. Bu hikayede beni en çok etkileyen Kenter Tiyatrosu’nu kurmak ve yaşatmak için Yıldız Hoca’nın yaşadıklarının anlatıldığı bölümler oldu.
“Bir Türk dünyaya bedel” derlerdi... Çoğu kez bizim kendi kendimize söylediğimiz bir söz gibi kalırdı ama bu sefer kelimenin tam anlamıyla yerini buldu.
Genç Türk yönetmen, ilk filmiyle tüm dünyanın dikkatini üzerine çekti. Yedinci sanatın erişimi ve gücü adına en güzel örneklerden biri oldu.
Fransa’da yaşayan Deniz Gamze Ergüven’in ilk uzun metrajlı filmi ‘Mustang’, Fransa’nın Oscar adayı olarak seçildi. Öncesinde dünyanın prestijli film festivallerinde aldığı ödül ve övgüler önemli bir kriter oluşturdu.
Fransa gibi bir ülke, 1959’dan bu yana ilk kez Fransızca olmayan, Türkçe bir filmi, kendileri adına Oscar’a aday gösterdi.
Sinema eğitimi almış
Peki nasıl oldu da Ergüven böylesine bir başarıya imza attı? Bu hafta ‘Mustang’in yönetmeni ve birbirinden güzel oyuncularıyla bir araya geldim. Bu soruyu onlara da sordum.
Deniz, Ankara doğumlu ama ailesinin Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevi nedeniyle daha altı aylıkken Fransa’ya gitmiş ve sinema eğitimi almış. Fransızlar da tümüyle kendi ülkelerinden yetişmiş bir sinemacı olmasını her zaman önemsemiş, zaten en büyük desteği Fransız partnerler ve yapımcılardan görmüş.
Maalesef Türkiye’den çok az destek alabilmiş. S
Terör olaylarına rağmen Türkiye’deki konserlerini iptal etmeyen Lara Fabian, “Saygımı bir şekilde dile getirmeliyim. Barış mesajını müzikle iletebilmeliyim, önemli olan iyi ve kötü günde bir arada bulunmak” dedi
Zorlu PSM, bir dünya yıldızını daha ağırlıyor. Bu kez Lara Fabian Türkiye’de. Belçika doğumlu, Kanada vatandaşı Fabian’ı Mustafa Ceceli’yle yaptığı düetle hatırlıyoruz. Sözleri Sezen Aksu’ya ait ‘Al Götür Beni /‘Make Me Yours Tonight’a bir de klip çektiler.
Carnagie Hall başta olmak üzere, dünyanın en önemli sahnelerinde konserler veren Fabian, Türkiye’ye üç günlük konser serisi için geldi. Başta iki gün olarak planlanmıştı ama biletler hızla tükenince üç güne çıktı.
Şarkıcı, terör saldırısı yüzünden konserlerini iptal etmek istemedi çünkü iyi ve kötü günde Türkiye’deki dinleyicisiyle beraber olmayı istedi. Ben de sıkışık programı içinde kendisiyle görüşen şanslı bir dinleyici olarak, sohbetimizden sizi haberdar etmek istedim.
-Geçen sene Açıkhava’da Mustafa Ceceli’ye eşlik ettiniz. Ben de izlemiş, performansınızı çok beğenmiştim. Siz neler hissettiniz? Nasıl bir deneyimdi?
Çok sıcak bir ortam olduğunu söyleyebilirim. Bir tarafımda, İtalyan
Ne zor bir haftaydı... Yine, yeniden acı hepimizi sarstı. Nice can, barışı dileyen insanımız yitip gitti. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, hepimizin yüreği yanıyor.
Onların yasını tutarken, bir acı haber daha aldık. Levent Kırca’yı kaybettik.
Kırca son röportajlarından birinde “Gençler yaşasın, onlara bir şey olmasın” demişti. Gelin görün ki, ne onun ne de milyonların yürekten dile getirdiği bu temenni karşılık bulmadı.
Levent Kırca, son mektubunda “Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle” demişti ya, sanki veda eder gibi yazdığı bu cümleyi canı gönülden paylaştık. “Dik durun... Adil olun, sabırlı olun. Atatürk’le kalın, Cumhuriyet’le kalın” derken ne demek istediğini her zamankinden fazla anladık.
Mesajını doğrudan verdi
Bir klişe gibi algılansa da, Kırca, kelimenin tam anlamıyla ‘güldürürken düşündürdü’.
22 yıl ‘Olacak O Kadar’la televizyon ekranından hem güldürdü, hem de çekinmeden toplumsal çarpıklıklara dokundu. Mizah, aklımızı ve ruhumuzu korur elbette ama yine de zordur elini taşın altına koymak. Görüşlerini paylaşsak da paylaşmasak da komedyen son ana kadar sözünü söyledi, mesajını dolaylı değil doğrudan ortaya koydu.
Onu yakından tanıyanlar bilir, başka
Kültür sanat dünyasında yeni sezonun heyecanı yaşanıyor. Türkiye’nin önde gelen sanat kurumlarından İş Sanat’ta yeni sezon 5 Kasım’da başlıyor. İş Sanat 16’ncı sezonunda da, klasik müzik, dünya müziği, caz serisi konserleri, dans gösterileri, çocuk etkinlikleri, şiir dinletileri ve yerli projelerle sanatseverleri selamlıyor. Bu hafta, sezon açılışı dolayısıyla buluştuğum İş Sanat ekibinden yerli projelerle ilgili aldığım ipuçları beni ayrıca heyecanlandırıyor. Sizlerle de paylaşmayı bir borç biliyorum. İşte Türkiye’den farklı müzik türlerine, disiplinlere mensup müzisyen ve sanatçıları bir araya getiren ziyadesiyle özgün ve dikkat çekici projeler...
n Berlin Filarmoni ve New York Filarmoni Orkestrası’nın ilk ve tek Türk kontrbas sanatçısı Fora Baltacıgil, dünyaca ünlü piyanist ve besteci Hüseyin Sermet, Türk Halk Müziği’nin sevilen ismi Kubat ve klarnet ustası Hüsnü Şenlendirici, ‘Virtü-öz’ türküler projesiyle İş Sanat sahnesi’nde buluşuyor.
Kardeş Türküler ve Candan Erçetin, Rumeli’den Ege’ye renkli bir performans vaat ediyor.
Kenan Doğulu, İş Sanat sahnesi için bambaşka bir proje üzerinde çalışıyor. Şarkılarını caz formunda yorumlamaya hazırlanıyor.
Yönetmen Çağan Irmak müziğe olan