Uzmanlar Türkiye’deki yangınların mevsimsel, iklim değişikliği, yaygın bitki örtüsü ve Kızılçam ormanlarının tutuşmaya elverişliliği gibi pek çok sebeple çıkabileceğini ancak bunların yüzde 90’ın üzerinde insan kaynaklı sebeplerle meydana geldiğini söylüyor.
Dolayısıyla yangınlarda mücadelede en önemli hususun, yangın esnasında gerçekleştirilen müdahalelerden çok yangın öncesinde alınacak tedbirler olduğu ifade ediliyor.
Gelişmiş ülkelerde kaynakların yüzde 80’i yangını önlemek için verilen eğitimlere ayrılır, bütün masraflar yangını söndürmeye değil, yangın oluşmasını engellemeye yönelik olarak yapılır. Fakat Türkiye’de henüz böyle değil.
Gerçi biz kaynakların tamamını bu tür eğitimlere harcasak dahi hiçbir şey değişmez gibi vazgeçemediğim bir karamsarlık içindeyim. Zira gördüğüm, gözlemlediğim ve hep birlikte şahit olduğumuz talihsiz örnekler, iyimser olabilmem için gereken besini almama engel. ”İyimserlik açlığı” içindeyim.
Mustafa Satıcı’nın çizgi roman karakteri Baltalı İlah gibi olup heves kırmayı istemem. Hele kendi hevesimi baltalamayı asla... Ama, yakılan/yanan ormanlarımızın yerlerinde bir zaman sonra otellerin yükselmesi tesadüf mü? Çıkan/çıkarılan yangınların deniz manzaralı olması tesadüf mü? gibi sorular kafamı bulandırıp, beynimi sulandırıyor. Hiç hoşuma gitmiyor. Gözümüzün önünde tatsız örnekler var. Kendi yazdığımız senaryolar değil ki bunlar. Birileri hinlik ve rant içerikli birtakım senaryolar yazıyor ve biz de bu süreci elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz. Ve sonra koca koca tesislerin boy gösterdiği bir final. Ve perde iniyor.
Ta ki bir sonraki senaryoya kadar...
Bir de daha kısa metrajlı filmler var. Bunların geneli cehalet ve vurdumduymazlık üzerine yazılan senaryolardan oluşuyor. Ormanlık alanda geçen piknik temalı filmler bunlar.
Başrolde bir mangalcı ve mangalda pişenleri yiyen yardımcı oyuncular. Yeme-içme, top oynamalar, bazen göbek atmalar. Keyifli geçirilen zaman dilimi. Hayat güzel! Ve perde iniyor. Sonrasında perde arkasındaki acı tablo. 3 pirzola, 2 köfte, 5 tavuk kanadının ağır bilançosu. Cayır cayır yanan ormanlar...,
Ciğerlerimiz yanıyor
Canım Ayvalık. Ne çok anısı vardır bende. Bulduğum her fırsatta koşa koşa gittiğim, annemle ve babamla geçirdiğim güzel günlerin altında kocaman imzası olan Ayvalık. Annemi ebediyete uğurladıktan sonra ayaklarım hep geri gitse de kimsesiz bırakmadık yazlığımızı. Babam, 6 senedir Bodrum’da yaşıyor olmasına rağmen hala “Bizim orası” diye bahseder Ayvalık’tan. Ayvalık bizim için hep özeldir. Geçen hafta, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda çıkan yangın bizi çok üzdü. İlk belirlemelere göre 40 hektarlık ormanlık alan kül olmuş. Yangının elektrik kablosunun kopması sonucu çıktığı ileri sürüldü. Daha netlik kazanmadı. Umarım yeni bir senaryonun başlangıcı değildir.
JoyArt Cafe
Elçin Türkilli Çağlı ve Mustafa Çağlı. Elçin,11 yıl global bir hamburgerci zincirinin Türkiye’deki operasyon yöneticisi olarak, daha sonra da 2 yıl İstanbul’da 4 şubesi olan bir restoran zincirinde genel müdür olarak çalışmış. Mustafa ise, 10 yıl Muğla ve Milas bölgesinde çeşitli restoranlarda yöneticilik ve 1 yıl da İstanbul’da üretim müdürlüğü yapmış. Trafik, kalabalık ve kurumsal hayatın tatlı zorlukları çok yormuş onları. 2018 Mayıs ayında Bodrum’a yerleşip, kendi coffee shoplar’ını “JoyArt Cafe” açmışlar.