Büyükşehirin özellikle de İstanbul’un kalabalığı, trafiği, ve kaotik ruhu hepimizin malumu.
En küçük ve önemsiz gibi görünen aktivitelerin bile çileye dönüştüğü, kocaman plazaların ve karmaşanın içinde sıkışıp kalınan, sizi daha sinirli, daha sert, daha aceleci, daha tahammülsüz yapan ve hatta sizi de kendi gibi acımasız kılan bir düzen.
İşe, toplantıya, akşam yemeğine, doktor randevusuna, çocuğun okuluna, servise yetiş.
Hayat sanki bir yerlere, bir şeylere yetişmekten ibaret.
Ruhunuzu sinsice deforme eden yıpratıcı bir yarıştan farksız!
Sürekli bir yerlere yetişmeye çalışırken hayatın kendisi elimizden kaçıp gidiyor.
Ahh Şehr-i İstanbul, bütün bu olumsuzluklara rağmen bir taraftan da aşk-nefret benzeri bir hisle sizi kendine bağımlı hale getiren tuhaf bir büyü.
Ve işte kimi zaman bu büyü ve kimi zaman da içinde hapsolup kaldığımıza inandığımız zorunluluklar yüzünden, ‘Haydi ben gidiyorum’ demesi pek de kolay olmuyor.
İşi, gücü, arkadaşları, alışkanlıkları, tanıdık sokakları geride bırakıp bir sahil kasabasına yerleşmenin hayali çok sık kurulsa da, alıştığı şehri bir kalemde ardında bırakıp yepyeni bir hayata yelken açmak herkesin harcı değil.
Yelkeni dolduracak rüzgarınız bol olsa bile, böyle bir karar alırken şartları çok iyi araştırmak ve tartmak gerekiyor. Ön hazırlık yapmaksızın ‘aksiyon’ düğmesine basanlar, hayal kırıklıklarıyla beraber kürkçü dükkanına geri dönmek zorunda kalabiliyor.
Ben ekmeğimi taştan bile çıkarırım diyor olabilirsiniz.
Saygı duyulacak bir özgüven elbette ama ben yine de geçim gailesinin sizi buralarda da yalnız bırakmama ihtimalini göz ardı etmeyin derim.
Haaa bir de hala statü endişesine bağımlı egolarınızla sarmaş dolaşsanız, buralar zorlayabilir sizi.
Tuhaf bir tuhafiye
Nurhayat Arıkan, 32 yıl dur durak bilmeden çalışmış başarılı bir iş kadını.
Ajandasının bir sayfasında küçük bir balıkçısı kasabasında yaşamak varmış ama malumunuz işler-güçler ve sorumluluklar yüzünden hep ötelemiş durmuş.
Hayalini kurduğu ‘hayat formatını’ daha fazla geciktirmeme kararını alır almaz da rotasını Bodrum’a çevirmiş.
Mevcut düzenini ışık hızıyla yeniden kurgulamış ve ver elini Bodrum diyeli bir buçuk yıl olmuş.
Kendine, sevdiklerine ve yıllardır gerçekleştirmek istediği hobilerine daha fazla zaman ayırabildiği için dingin geçen bir buçuk yıl...
Aslına bakarsanız ‘yalın dinginlik’ çalışmaya ve üretmeye alışmış biri için bir süre sonra oldukça monoton hale gelebiliyor. Sanırım en ideal formül, hayatınıza bir tutam hobi ve bir tutam da iş katmak.
Hele bir tutam da sosyal sorumluluk ekleyebilirseniz, her anlamda huzur dolu bir hayat yaşamanız için gereken altyapı hazır demektir.
Nurhayat hanım bu formülü benimseyen ve hayata geçirebilenlerden.
En büyük hobisi el sanatlarıyla uğraşmak.
Bodrum’da yenilik ve çeşitlilik bakımından çektiği malzeme sıkıntısından kurtulmak için Konacık’ta kendi dükkanını açmış.
Dükkan aslında satış odaklı değil.
Esas amaç: Her ne yapılacak ise, ister halı, ister sepet, ister lamba, gerçek ustasından öğrenip sonrasında öğretmek. ‘Bütün kadınlar kendi ayaklarının üzerinde durabilsin, kendi paralarını kazanabilsin ve kimseye muhtaç olmasın istiyorum’ diyen Arıkan, dükkanı aynı zamanda atölye gibi kullanıyor, kullandırıyor.
Bir şeyler öğrenip, öğrendiklerini kazanca çevirmeyi hedefleyen ihtiyaç sahibi kadınlara dükkanın ve atölyesinin kapısı, herhangi bir ücret beklentisi olmaksızın her zaman açık. Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okuyanlara da, “Gelin birlikte güzel şeyler yapalım” çağrısı yapıyor ve hatta, “Birlikte yaptığımız güzel şeyleri dükkanda satışa çıkaralım ve böylece bütçenize katkı sağlayın” diye de ekliyor.
Zevkle tasarlanmış çok pozitif bir dükkan.
Nurhayat hanımın yaptığı işleri görmenizi şiddetle öneririm. Sürprizler ve güzelliklerle dolu olan bu sıcacık dükkanda çok güzel zaman geçireceğinizden eminim.
Adres: Tuhaf Art- Kubilay sokak No: 11 Konacık.