Nasrettin Hoca pazarın başından 1 akçeye 8 yumurta alıp, pazarın sonunda, “9 yumurta 1 akçeye, 9 yumurta 1 akçeye!” diye bağırmaya başlamış.
Onu gören bir tanıdığı, “Yahu hocam, 1 akçeye 8 tane aldın, 9 tane satıyorsun. Zarar ettiğinin farkında mısın?” diye sormuş.
“Amaaan!” demiş hoca, “Boş ver, dostlar alış-verişte görsün.”
HHH
“Allah Allah bu da nerden çıktı” demeyin hemen.
Zira size anlatacağım ve bizzat yaşadığım olayı okuyunca, yazıya niye bir Nasreddin Hoca hikayesiyle başladığımı anlayacaksınız.
HHH
Salı günleri Bodrum’un tekstil, cuma günleri ise yiyecek pazarı.
Tezgahlar genelde perşembeden kurulmaya başlar.
Cuma günkü kadar fazla tezgah olmaz ama ihtiyaçlarınızın çoğunu bulursunuz.
Bu coğrafyada yaşamanın nimetlerinden biridir semt pazarları.
Her çeşit meyve ve sebzenin, çeşit çeşit yöresel otların en tazeleri var bu pazarlarda.
Eskiden büyükşehirlere göre fiyat avantajı da vardı ama o günler mazide kaldı.
Fiyatlar İstanbul’la başa baş gidiyor.
Hatta bazen Bodrum pazarlarındaki fiyatların İstanbul’u sollayıp gittiği de oluyor.
Şahsen ben, her türlü pazara gitmekten çok keyif alıyorum.
İşte bu sebepten hem perşembe hem de cumaları giderdim pazara.
Korona talihsizliği baş verdiğinden beri sadece 1 gün gitmeyi tercih ediyorum.
Nede olsa tedbiri elden bırakmamak lazım.
Bu işin şakası yok!
Bu hafta yine eskisi gibi iki günde de gittim pazara ama bu kez zevkten değil, zorunluluktan. Korona nedeniyle zorunlu mola alan pazaryerleri tekrar kurulmaya başlandığı ilk günlerde, kapıda ateşinizi ölçen ve maske zorunluluğunu hatırlatan zabıta elamanları vardı.
Perşembe günü elimi kolumu sallaya sallaya girdim pazar alanına.
Ne ateş ölçen ne de maske takın uyarıları yapan görevliler var.
Cuma günü bir de ne göreyim; işler değişmiş, eskisi gibi kontroller başlamış. Zabıta kapıda ateş ölçüyor ve maskesiz almıyor içeri.
Yüküm ağır diye ilk parti alışverişimi motoruma bırakıp diğerlerini taşımak için tekrar pazara döndüm.
Aa aaa yine kapıda giriş serbest.
Kimse yok.
Görevli arkadaşlar öğle paydosuna çıkmış meğer!
İnsanın aklına çeşit çeşit soru geliyor elbet...
Acaba iki vardiya olarak görevlendirilecek yeterli sayıda zabıta mı yok?
Ya da acaba zabıtanın hali Nasrettin Hoca misali, “Dostlar alışverişte görsün” prensibiyle mi çalışıyor?
Türkbükü, denizdeki Formula 1 pisti gibi
Türkbükü, sosyetik isimler ve ünlülerden dolayı Bodrum’un en bilinen ve en pahalı noktalarından biri.
Her yaz lüks tekneleri bağrına basan canlı bir koyu vardır.
Hemen hemen tüm tekne sahipleri birbirini tanır.
Komşuculuk oynayıp sosyalleşmek, gecelere akmak ve sabahlara kadar çalınan müzik koyun olmazsa olmazıdır.
Tatillerini koydaki evlerinde geçirmeye gelen yazlıkçıların en önemli aksesuarı kulak tıpasıdır.
Kulak tıpası yoksa uyku haramdır.
Yunanistan’ın turist kabul edeceği 14 ülke arasında Türkiye olmayınca rotasını
Yunan Adaları’na çeviremeyen teknelerin çoğu da Türkbükü’nde bu yıl.
Çok fazla sayıda tekne var olmasına var ama sahiller, restoranlar, hediyelik eşya satan dükkanlar ve mağazalar boş.
Ticaret minimumda.
Esnaf mutsuz.
Popüler olan ve akşamüzeri partileriyle ünlü birkaç mekanda sosyal mesafe gözetmeksizin eller havaya durumları arz-ı endam ediyor.
Havada olan ellerin çoğu çok genç!
Adı üstünde hepsi DELİKANLI!
Anlıyorum, çok sıkıldılar ama biraz daha dikkat etmeleri şart!
Beklenen dalgayı azdırmazlar umarım.
Şimdi bu Türkbükü lüks teknelerle dolmuş dedim ya, tabii her teknenin bir de botu var.
Karaya veya komşusuna giden, çevreyi gezen bir sürü bot.
İşte bu botlar var ya bu botlar, sanırsınız Formula 1 pistinde.
Yarış falan yok tabii ama sürücülerinde tuhaf ve anlamsız bir sürat hırsı var.
Hayır neyin acelesi, neyin telaşı bu?
Anlamak mümkün değil.
Alargadaysanız sağınızdan, solunuzdan son sürat geçen botlar yüzünden beşikteymiş gibi sürekli sallanır durursunuz.
Denize gireyim deseniz, 30 ila 150 beygir gücünde dev makinaların sizi biçme olasılığı da yüksek.
Ne anladım güzel bir koyda demirlemeyi.
Botlar biter, jet skiler başlar.
Ne bu döngü biter ne de sizin çileniz.
Söz konusu sürat çılgınlığı ve dikkatsizlik yüzünden maalesef ölümle sonuçlanan kazalar bile meydana gelmesine rağmen aynı duyarsızlık son sürat devam ediyor.
Sanırım tek çözüm, kontrollü denetim ve astronomik cezalar.