Sahip olduğumuz değerleri emsallerinden farklı kılacak birçok avantajınız varken, bu avantajların kıymetini bilmemek, değerlendirememek ve hatta mevcutu bile koruyamamak hem tuhaf hem de çok acı.
Bizim Bodrum’da Çarşı Mahallesi ve özellikle Cumhuriyet Caddesi de bu dertten muzdarip..
Her geçen gün özünü, sözünü, karakterini yansıtmaktan uzaklaşıyor.
Bodrum olmaktan çıkıyor adeta.
Yerli ve yabancı turistlerin yaz boyu, bir aşağı bir yukarı tavaf ettiği, ilçenin can damarı nam-ı diğer, ‘Barlar Sokağı.’
Masmavi bir koy; Ege Mavisi denilenden.
Boylu boyunca kumsal; en güzelinden.
Bir tarafı kumsala, bir tarafı çarşıya açılan dükkanlar; en şanslısından.
Ve bu koyu taa 1402 yılından beri kucaklayan Bodrum Kalesi; en şefkatlisinden.
Dedim ya, kıymet bilmeyiz!
İşte bu Barlar Sokağı da son yıllarda çok çekti ve çekmeye de devam ediyor maalesef.
Bir zamanlar yaşadığı ve aslında özünde barındırdığı, basit ama güzel, sade ama şık hayatına saygı duyulmuyor.
Sanki kimsenin umurumda değil artık.
Bencillik ve zevksizlik sarmış etrafını...
Yıllarca ne kimsenin hayatını bilmenin, ne de başkalarının hayatlarının peşinde olmuş bu sokak.
Tek amacı huzur olmuş.
Huzur içinde yaşamak ve huzur içinde yaşatmak.
Kimler gelmiş, kimler geçmiş bu sokaktan.
İlhan Berk’ler, Neyzen Tevfik’ler, Zeki Müren’ler, Müzeyyen Senar’lar...
Halikarnas Balıkçısı diye bilinen Cevat Şakir’in evi de bu sokakta.
Hak etmediği muamelelere maruz kalmış son yıllarda.
Yaşına, başına, deneyimlerine, özüne saygı göstermemiş bencil insanlar.
Kapitalizmin kılıcı kesmiş orasını burasını.
Yaralanmış, üzülmüş, kırılmış.
Çırpınmış ama sesini duyuramamış.
Dertlenmiş ama anlatacak kimse bulamamış.
İçine atmış herşeyi.
Ve bu sokak artık yorgun, beti benzi atmış.
Bodrum’un can damarının duvarlarında, kolesterol birikmiş adeta.
Barlar Sokağı’na her şeyden önce “kalite” gelmeli.
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, “Barlar Sokağı eski hareketli haline dönsün diye, bar ve kulüpleri burada toplayacağız” demiş.
Tamam diyelim ki barlar, kulüpler burada toplandı.
Eski günlere dönebilmek için atılması gereken temel adım veya ihtiyaç bu mu?
Geçen hafta da yazmıştım.
Kontrölsüzce çalınan müzik yarardan çok zarar getirir.
Bu bölgeye her şeyden önce kalite gelmeli, düzen gelmeli, istikrar gelmeli, zevk ve özen gelmeli, anlayış ve gerçek anlamda denetim gelmeli.
İnsanları buraya çekecek işletmeler gelmeli, ya da mevcut işletmeler kendilerine gelmeli.
Bu bölgeye, neden kaliteli ve para harcayan müşteri gelmiyor acaba?
İşte esas bu sorun sorgulanmalı.
Bu sokakta yürürken, ‘Aman Allahım bu da ne böyle’ dedirtecek her tür absürtlüğün önüne geçilmeli.
Zırt pırt karar değiştirilip bu bölgenin kaderiyle oynanmamalı.
Bugün koy, yarın kaldır!
Çocuk oyuncağı, yap boz mu bu?...
Bu kadar karmaşık bir iş mi sorunu çözmek.
Haa biz kendimiz çözüm bulup, proje geliştiremiyorsak, bu sorunu yıllar önce çözmüş ve fersah fersah yol katetmiş komşulardan kopya çekebiliriz.
Evet, müzikli eğlencenin kaliteli olduğu dönemleri, hatta en kralını yaşamış burası.
Ama zamanla gerçek kimliğini elinden almışlar çekiştire çekiştire.
Sonradan gelenler, arzuladığı yeniliklere, ihtiyacına, anlayış ve düzene ve de arayışına cevap veremediği için, çaptan düşmüş garibim.
Kalite ve özen de küsmüş ve terk etmiş burayı.
Ve şimdi, sanki elimizdeki en kuvvetli koz bar ve eğlenceymiş gibi düşünmek, bu doğrultuda hamle yapmaya hazırlanmak, ses kirliliğinin hortlamasından başka bir işe yaramaz.
Kalite bunlara kanıp geri gelmez.
Kısacası, “Barlar Sokağı’nın kaderini değiştirmeye, bir şişe bira veya bir kadeh tekila yetmez.”
Bodrum’un bir karakteri, ortak bir dili olsun istemişler
Zamanında karar birliğine varılmış ve Bodrum’da dış cephe badana rengi beyaz, çerçeve veya söve rengi de mavi olsun denmiş.
Yani Bodrum’un bir karakteri, ortak bir dili olsun istemişler.
Çok da iyi yapmışlar.
Huzur denince, sadece manevi anlamdaki huzur algılanmamalı.
Yaşadığımız çevredeki uyum ve ahenk, görsel huzurumuzu etkileyen önemli faktörler. Neyse, şimdi bu Barlar Sokağı’nda pırıldak seramiklerle kaplanmış dış cepheler, pembe, yeşil, mor ve hatta altın varaklı vitrin çerçeveleri, söveler kırıla gidiyor.
Her renk var maşallah.
(Dükkan sahiplerinin beyaz ve maviye alerjileri var sanki.)
Dükkanlardan taaa dışarılara taşan, dünyanın en çirkin teşhir mankenleri de bu sokakta.
Kocaman kocaman tabelalar da bu sokakta.
Daha bitmedi...
Nerdeyse, sizi elinizden kolunuzdan çekiştirerek, dükkana sokmaya çalışan hanutçular da bu sokakta.
Bu sokak, sadece yazları hareketlenen bir sokak olmaktan çıktı artık.
Kışın da baya hareket var.
Özellikle hafta sonları oldukça kalabalık.
Artık yaz-kış yaşayan bir sokak olduğunu her anlamda göstermesi gerekiyor.
Mesela, kışın kapalı kalmayı tercih eden dükkanlar vitrinlerini gazete kağıtlarıyla yamuk yumuk bir şekilde kaplayacaklarına, şık bir stor perde takarak katkıda bulunsalar ne hoş bir hareket olur.
Haberiniz olsun
Uğur Yücel’in kendi kişisel tarihinden, ülke tarihine yayılan hikayeler anlattığı gösterisi, ‘Azınlıkta Kaldık’ 3 Şubat Pazartesi akşamı; Bülent Şakrak’ın kaleme aldığı ve eşi Ceyda Düvenci’yle birlikte oynadıkları Hanım&Efendi ise, 5 Şubat Çarşamba akşamı, saat 20.30’da Heredot Kültür Merkezi’nde Bodrum seyircisiyle buluşacak.
İyi seyirler.