Bugün ne yazsam acaba diye kara kara düşündüm.
Korona olmasın istedim, zira sağımız-solumuz, içimiz-dışımız korona...
Korona aşağı, korona yukarı.
İnanın direndim ama ne kadar istemesem de kalemim koronaya kayıyor.
Madem öyle, ben de içimi dökeyim bari dedim.
***
En başından beri serinkanlı davranmaya çalışıyorum.
Yok yalan!
‘Çalışıyordum’ demem daha samimi olur.
Belirsizlik, insan için yönetilmesi en zor duyguymuş.
Kendimi tirbuşona sıkışmış şişe mantarı gibi hissediyorum.
İçimde koca bir delik açıldı sanki.
Biraz stres, biraz anksiyete kılıklı bir ruh hali bu.
Etrafımdakilere hissettirmemeye çalışıyorum.
Ne derece başarıyorum bilemem!
Sevdiklerimin, tanıdık tanımadık herkesin, tüm insanlığın, içinde bulunduğu bu durumdan, yaşanılanlardan veya yaşanacaklardan endişe duyuyorum.
Bu endişe sarmalının beslenip daha baskın bir hale gelmemesi için, her türlü haber kanalından uzak kalmak şart ama bu da kolay değil.
Merak ediyor insan.
Televizyon izlememeye çalışıyorum ama telefon hep elimde.
Gelen mesajlar, paylaşılan bilgiler...
Trafik yoğun!
Pazartesi günü Avustralya hükümetinin kafe ve restoran dışındaki (Onlar da sadece paket servisi yapabilecek) tüm kapalı alan işletmelerinin önümüzdeki 6 ay faaliyetlerini durdurma kararı aldıkları haberini okuduktan sonra, yine bir düşüş yaşadım.
Moralim ne yapacağını şaşırdı.
Yoyo gibi bir aşağı, bir yukarı.
Birbirine karışan eğriler ve doğrular da işin cabası.
Tuzlu suyla gargara yap, yok yapma.
Parasetemol al, yok alma...vs...vs...!
***
Öte yandan; korona yetmezmiş gibi kirli bilgi, bencillik, saygısızlık ve duyarsızlık virüsleri de kum fırtınası gibi fink atar oldu ortalıkta.
Gerçi bunlar hep vardı ama bu dönemde daha da sinir bozucu ve tahammül edilemez oldu.
Hani aklı selim bir millet olsak, ‘bu tip virüslerin de üzerine dezenfektan sıkar geçeriz, hepsi ölür’ demek mümkün ama gel gör ki aklı selim değiliz.
Var olan en sağlam, “EVDE KALIN” panzehrini bile elinin tersiyle itip, İstanbul Zeytinburnu’nda halay çeken veya kahvehanenin kepenklerini indirip içeride okey oynamaya devam eden bir zihniyet, bu virüslerle nasıl başeder bilemem.
***
Koronavirüsünü yok etmeyi hedefleyen çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor...
Elbette ki bilim adamları korona için çözüm bulacak ve virüsü alt etmeyi başaracağız ama daha zaman alır diyor otoriteler.
Tabii canım, ne de olsa insan virüsten daha akıllı bir organizma.
Ama maalesef, insan ırkının öz bünyesinin ürettiği virüslere çare bulmak mümkün olmayacak.
Can-ı gönülden dilerim ki, son aylarda yaşadığımız bu felaket, tüm kötü alışkanlıklardan kurtulmamız için bir vesile olur.
Biliyorum, bu dileğim olmayacak duaya amin demek gibi bir şey ama olsun.
Umut, aynı anda en büyük güç ve en büyük zayıflık kaynağımız değil mi?
Umut, insanın vazgeçemediği bir illüzyon değil mi?
‘Bir musibet, bin nasihatten iyidir’
Dün-bugün yaşadığımız ve/veya yarın yaşayacağımız felaketler, evrenin sahip olduğu kutunun Pandora’nın kutusundan çok daha tehlikeli olduğunun bir kanıtı. Evren, belirli aralıklarla ‘AYAĞINIZI DENK ALIN’ uyarısı yapıyor ama biz bu uyarıları ne ciddiye alıyoruz ne de ders çıkarıyoruz.
Şakam yok diye bangır bangır bağırıyor ama biz dinlemiyoruz, kulak asmıyoruz.
***
Atalarımız, ‘Bir musibet, bin nasihatten iyidir’ demiş.
Kim bilir belki de son aylarda yaşadığımız bu süreç, bin nasihatten daha etkili olur ve insanoğlu az da olsa aklını başına alır.
Atasözünün anlamı:
Yanlış bir yol tutmuş kimi insanlar var ki, onlara ne kadar çok öğüt verirsen ver, tuttukları yanlış yoldan onları çevirmekte bu öğütler bir fayda sağlamaz.
Ama takip ettiği yanlış yolda başına gelen bir felaket, onu doğru yola getirmekte daha etkili olur.
Sevgiyle kalın. Evde kalın.
Koronasız kalın.
Zihninizi oyalayacak işlerle meşgul olun
Paniğin bağışıklık sistemini yüzde 50 zayıflatan bir etkisi vardır. Ve zihnimiz bize inanılmaz oyunlar oynayabilir. Korku çoğu zaman iyidir, sizi hayatta tutar. Lakin panik her zaman kötü sonuçlar verir. İnsanın boş kaldığı, amaçsız hissettiği anlar ise zihnine en kolay yenildiği anlardır.
Sürekli sıkıldığınızı düşünmek, haberleri takip ederek olası felaket senaryolarına kafa yormak, sosyal medyadaki komplo teorileri ve asılsız haberler ile paranoyada level atlamak yerine zihninizi oyalacak işler ile meşgul olmayı deneyin.
Kendime ve size bir not:
“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
Unutma; aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.” Nâzım Hikmet
NOT:
Bodrum sakin gibi duruyor.
Sokaklarda şuursuzca gezen kalabalık yok.
Sahilde sıkıntı atmaya çalışan ikişer, bilemedin üçer dörder kişilik gruplar en az iki metre kuralına uyuyor.
Ben yürüyüş yapıp evime geri dönüyorum.
Bu bilgiler benim gezdiğim alanlarla sınırlı bilgiler.