Gani Müjde Leeds'ten İngilizce olarak bildiriyor
İngiliz televizyonlarında bir kola reklamı oynuyor...
Yol inşaatında çalışan işçilerden biri elindeki kola kutusunu buruşturup yere attıktan sonra bir tekme patlatıyor kutuya.
Kutu biraz ileride çalışan başka birinin ayağına geliyor. O bir tane patlatıyor kutuya. Diğeri voleyi atıyor derken ana yolu kesiyor işçiler.
İşaret kukalarından da birer kale yapıp çift kale maça başlıyorlar.
Ve nihayet gol geliyor.
Golü atan işçi üstündeki kazağını başına geçirerek bekleyen arabalara doğru koşuyor.
Göbeği ağır çekimde "tahrik edici" bir şekilde sallanıyor.
Ama kimse üstündekileri çıkardılar diye işçilere bıçak çekmiyor.
Ve ben reklamı seyredip seyredip o iki bıçaklı serserimize lanet okuyorum.
* * *
Aşırı tahrik olup iki Leedsliyi öldürerek Galatasaray'ın ve Türkiye'nin bu anlamlı zaferini mateme çevirdikleri, sokaklarda Cimbom ve Türkiye diye haykırmak varken otelde pineklememi sağladıkları için o iki hıyara diyecek laf bulamıyorum.
Milliyetçilik ve vatanseverlik neden iki ayrı şey şimdi daha iyi anlıyor insan.
Aşırı milliyetçi bir insan o iki cinayet gayet normal...
Radikal'de o iki katili nasıl etsek de kurtarsak diye düşünen taksi şoförlerinden bahsediliyor bir yazıda, Radyo Sport'ta ise 45'ini de öldürseydik keşke diyenlerin hepsi milliyetçi ama vatansever değil.
Milliyetçiliğin aşırısının bir ülkenin önünü nasıl tıkadığına en güzel örneği yaşadık hep birlikte.
Galatasaray vatanını sevmeyen, yaptıklarının nasıl sonuçlanacağını hesap edemeyen o iki salağın yüzünden gurbet elde yalnızdı...
Leeds elbette bu olayı kullandı, gazeteler gerilim tırmandırdı tamam ama bu kozu onlara bizim iki salak katilimiz vermedi mi?
* * *
Gelelim Leeds'ten naklen yayına...
Londra'da keyifli keyifli yaşıyordum ne güzel. Ne vardı Leeds'e gelecek diye söylendim bütün gün. Çünkü Londra'da İngilizden çok Japon, Çinli, Koreli ve İspanyol olduğu için kimsenin Leeds maçı "rope"unda diil. (Bu arada İngilizce öğrendik ya...)
Leeds'e varır varmaz CNN Türk'ten Cüneyt Özdemir'le keyifli bir şehir turu yaptık. "Ortalık sakin" dedi Cüneyt, acele etme dedim hele bir akşam olsun, publara gidip içmeye başlasınlar ondan sonra işin rengi belli olur.
"O zaman birlikte gezelim, başımıza bir şey gelirse birbirimizi koruruz" dedi Cüneyt.
Keşke Cüneyt Özdemir değil de, Cüneyt Arkın olsaydı yanımda diye hayıflandım onun duyamayacağı bir ses tonuyla.
İki İngiliz gibi sokaklarda yürüyoruz Cüneyt'le.
Elinde kamerası o beni çekiyor ben de oskar adayı yönetmen gibi havalı havalı dolaşıyorum. Türk olduğumuz sadece yaya geçitlerinde belli oluyor.
Çünkü herkes sola bakarken biz sağa bakıyoruz karşıya geçmek için ve iki kez ezilme tehlikesi geçiriyoruz.
Galatasaray kontenjanından bazı milletvekillerinin geleceğini öğreniyoruz akşama doğru.
Keşke milletvekillerini değil de operadan 80 tane bariton getirseydi Galatasaray. Sesleri daha gür çıkar Galatasaray'a moral verirlerdi diye düşünüyoruz. Aralarında yine de Oğuzhan Asiltürk yoktur inşallah diye dua ediyorum.
Sonra İngiliz gazetelerini alıp bir kafeye oturuyoruz.
Gazetelerin hepsi bizim bodyguardların resimlerine yer vermişler.
Tabii alışık değil adamlar. Bizde her yeni yetme şarkıcı on tane bodyguardla dolaştığı için bodyguardlık kurumunu kanıksadık biz, ama onlar için çok değişik bir durum bu...
Aynı gazetelerde sağduyu çağrıları vardı.
Leeds United Başkanı Leesdale'in İngilizce ve Türkçe olarak verdiği ilanlarda bu gece güzel bir maç izleyip evinize dönün. Çocuklarınıza anlatacak güzel şeyleriniz olsun deniliyordu.
Henüz çocuğum yok ama bu maçı mutlaka onlara anlatmak istiyorum.
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr