Ermeni Kilisesi geçilip, Musevi Sinagogu’nun önünden sola doğru yani Balat Karakolu’nun köşesinden dönüldü mü sağlı sollu balıkçılar ve meyhaneler görünürdü. Ayvansaray otobüs durağına kadar uzanan ve muhtemelen 2. Konstantin zamanından kalan dar sokakta sobacıların metal tıngırtısı ile sarhoşların kadeh çıngırtıları antik bir dönem müziği gibi dolanırdı sokak aralarında, çinko dam saçaklarında.
Uzaktan Haliç Tersanesi’nin elektrikli testerelerinin sesi insanın kulağını gecenin sessizliğinde yalayıp geçen sivrisinek vızıltısı makamında önce zayıf, sonra güçlü, sonra tekrar zayıf duyulurdu.
Piyano, forte, piyano...
Bu sessizliği bir tek o bozardı.
Sıcaktan köpeklerin saçak aralarına kaçtığı öğle saatlerinde sokakta hareket başlarsa, bilirdik ki Karıncaezmez Şevki geliyor.
“Bir baba hindi, heey Allah... Cimboma bindi. Heey Allah..."
Esnafın işini gücünü bırakıp sarı - kırmızı taksiye ve onun sarı - kırmızılı şoförüne bağırmasına bir anlam veremezdim o zamanlar.
Fenerbahçe’de ise Didi rüzgarları esip geçiyordu sahalarda.
Ve ben kimi zaman Beşiktaşlı kimi zaman Fenerbahçeli olarak sürdürüyordum yedinci yaşımı...
Galatasaray’ın ise esamesi okunmuyordu o sıralar.
Ama Karıncaezmez unutturmuyordu Cimbom’u...
HHH
Kendisine “Bir baba hindi, heey Allah... Cimboma bindi. Heey Allah..." diye takılan esnafa bile “Selametle. İşleriniz hayırlı olsun" deyip gülerdi.
Kendisini ilk kez altı yaşındayken ve Salihli’ye giden Efes Turizm otobüsünün tekerlek üstü koltuğunda annemin kucağında otururken görmüştüm. Bir sünnet düğünü için Salihli’ye gidiyorduk ailece ve Valide Sultan Camii’nin olduğu meydanda elinde kocaman sarı - kırmızılı tespihleriyle bir adam dolaşıyordu.
Otobüs meydandaki yuvarlağı dönerken herkes camlara yapıştı görmek için.
Kim bu dedim?
“Karıncaezmez Şevki" dedi Şemsettin abim...
Sonra berber çıraklığı yaptığım ilkokullu yıllarda hep Balat’ta karşıma çıktı Karıncaezmez Şevki abim.
Ben Beşiktaş’ı bırakıp Fener’i seçmiştim, Karıncaezmez ise karısını ve çocuklarını bırakıp Galatasaray’ı...
Bakkallara çamaşır suyu satar, Fenerli ve Beşiktaşlı esnafın kendisine yaptığı kimi zaman küfür dolu, kimi zaman hakaret dolu şakaları içtenlikle ve samimiyetle gülerek karşılardı.
“Selametle, hayırlı işler olsun hepinize."
Galatasaray için kolunu, karısını, arabasını, gözlerini ve her şeyini kaybetti.
O kaybettikçe biz bir insan bulduk sokaklarda selama duracak.
Ve arkasından yazı yazacak bir 20. yüzyıl centilmeni.
Milli Takım Kaptanı Rüştü’yü tekmeleyen amigo bozuntularını gördükçe hep o centilmen insanın sesi çınladı kulaklarımda...
“Selametle. Hayırlı işler olsun hepinize."
Onu sadece Galatasaraylılar kaybetmedi. Hepimiz kaybettik...
“Selametle Şevki abi.
Hindistan fatihi Clinton’ın tost - iti
Kabul ediyorum, yemekte salçalı biftek istemem hataydı. Bir daha gittiğim ülkenin inançları daha iyi araştırılacak.
Mahatma Gandhi, İndira Gandhi, Rajiv Gandhi. Hangisi bu ülkenin kurucusuydu yahu? Artık karıştırılmayacak.
Hindular’la hare krişna dansı yapmam onları çok etkiledi. Tayland ziyaretinde kızların direklere sarılarak yaptığı gogo dansı denenecek.
Hindistan gezimin bana çok faydası oldu. Artık ben de dünya malına önem vermiyicem. Özellikle belden aşağıda olanlara...
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr