Gazetede her gün köşe yazısı yazmak zor iştir... Her gün özgün bir konu bulup, doğru bir yorum ve kıvrak bir zekayla halkla kucaklaşmak için önce halkı sevmek gerektir.
Yani insanı sevmek...
Yoksa plazaların soğuk cam kafesleri içinde ona buna küfretmekle geçer köşe yazarının hayatı. Aynı yazının içinde kimine "Budalalar" diye saldırır, kimine "eşek oğlu eşek" der, kimine "Öküz" kimine de "bokun soyu". (Bu güzide kelimeler bir köşe yazarımızın 11 nisan 2000 tarihli yazısından alınmıştır.)
İnsanı sevmeyince bu iş, zor iştir zor...
***
Kaleme sarılıp aklına geleni yazarsan; kalem de, akıl da yanıltır bazen insanı...
Beyin loplarının gün görmemiş çukurlarından Stephan King'i kıskandıran dehşet cümleleri çıkar fikir olup, yazı olup dökülür insanın ağzından...
İki insan öldürülür Taksim'de.
Ertesi gün oturup "iki gol, iki de bıçak yer giderler" yazarsın.
"Bizimkilerin eli armut mu toplayacaktı yani" dersin.
Sonra tepkiler çığ gibi yağınca üzerine "Yahu beni bu memlekette kimse anlamıyor. Ben espri yapmıştım" diye yakınmalarla doldurursun. Engin fikirlerle dolu köşeni.
İki can ölmüş ve Taksim'de bunun İngilizi, Rus'u, Çinlisi olmaz efendi...
Bunun esprisi hiç olmaz...
"Niye hepsini öldürmediler kardeşim" diye radyolardan açıklamalar yapılan bir ülkede köşe yazarlarının espri yapma dışında da sorumluluğu vardır.
Yarın öbür gün bir Fenerli çıkar, bir Galatasaraylı'yı öldürür. "Niye öldürdün" diye sorulunca da "Takımımızın bayrağını edep yerine sürüyordu abi. Bize hakaret etti" der cinayetine kılıf olarak.
Çünkü daha önceki cinayetler hoş görülmüştür ülkesinde.
Her gün bir kahvehane taramanın ideoloji sanıldığı dönemlerde Demirel "Bana sağcılar da cinayet işliyor dedirtemezsiniz" demeseydi 5000 gencimizi kaybetmezdik.
Çok tehlikeli bir iştir bu konuda fikir beyan etmek, "Herkesin anlamayacağı espriler" yapmak.
Esas işi espri yapmak olanlar böyle durumlarda nasıl espri yapılacağını bilir.
Ya yanlış anlaşılmayacak bir şey yazarlar, ya da susarlar...
***
Okumamışına maganda, okumuş yazmışına "kulağı küpeli hırt", memleketin en temiz ve en çağdaş politikacılarına "aptal sosyal demokratlar" diye söve söve halktan da, espriden de koparsın.
Bir de bakarsın ki korkunç bir yalnızlık girdabında uçuşuyor cümlelerin.
Küfürlerin birer bumerang gibi çarpıyor suratına.
Derin bir bıkkınlık, akıntıya kürek çekme hissi hep bundan işte.
Hep bundan...
İzmir'in kavakları, geliyor yazarları...
Cumartesi yani bugün. Allah'ın koca günü İzmir'deyim. Sabah erken kalkanlar için saat 12.00'de Alsancak'ta Ti Kitabevi'ndeyim. Tüzün ve Emre Bülbül'ün iki yıl önce bankadan kredi alarak zar zor açtıkları "Ti" Kitabevi büyüyormuş. Yanına bir de kocaman kafe yapmışlar. Helal olsun. Bu güzel kitabevinin entegre tesislerinin açılış ve temel atma töreninin ardından bir de imza günü yapıcam. Saat 16.00'da ise Tevfik Fikret Lisesi Konferans Salonu'nda İzmir Halkla ilişkiler Derneği'nin konuğu olarak İzmirli mizahseverlerle bir söyleşimiz olacak. Ümit Tunççağ salon ancak 250 kişi alır diye üzülüp duruyor. Ben de "Yahu bu güzel havada kimse gelmez zaten üzülme" diyorum ama dinletemiyorum. Bakalım o kadar çok musunuz? 800 kişilik Çınar Sineması'nı her gün, her matine full dolduran Kahpe Bizansçılar bakalım orada mısınız? Sabahki etkinlikleri kaçıranlar ise akşam EGS Park D&R'dayım. Hıncal Uluç'un öve öve bitiremediği bu güzel kitabevinde saat 18.00'de başlayacak imza günüm kitaplarım tükenene veya karnım acıkana kadar devam edecek. Taş çatlasa 20.00'de tüyerim haberiniz olsun.
Ecevit’in tost - iti
Ateşim 5 + 5'i geçti. İstirahat edilecek.Yıldırım Akbulut cumhurbaşkanı olmak istiyor ama yeteri kadar fıkrası var mı bakılacak.Bahçeli ve Yılmaz'la mazisi temiz bir aday üzerinde anlaşıldı. Zeynep Kamil Doğumevi'ne gidilecek. Yeni doğmuş bir cumhurbaşkanı bulunacak.Geçmiş olsun çiçekleri Demirel'e gönderilsin. Nasıl olsa bundan sonra çiçek, böcek işleriyle uğraşacak.
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr