Gani Müjde

Gani Müjde

-

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Yıllar önceydi. İzmir'in şirin ilçesi Torbalı Belediyesi kültür ve sanat şölenleri yapıyor ve Türkiye'nin her yanından sanatçılar, yazarlar Torbalı'ya geliyordu.
       Yazarlar iki üç gün tatil fırsatı umuduyla bu tür bölgelerde yapılan festival tekliflerini hemen kabul ederler. Biz de öyle yaptık. Sevgili kankam Metin Üstündağ ile Torbalı Kültür ve Sanat Festivali çerçevesinde yapılacak basın ve mizah söyleşisine evet dedik...
       Üstelik söyleşide ustamız Aziz Nesin ve adını yanyana yazdığımızda ooooo dedirtecek bir dolu gazete yazarımız da vardı. Listeye baktım, sırf söyleşi yapacaklar gelse meydan gene de dolar; öyle bir kalabalık yani...
       Torbalı'ya gidiş tarihi yaklaştıkça içim içime sığmıyor. Metin'le İzmir'in tadını nasıl çıkartırız planları yapıyorduk ki o talihsiz olay patladı Sivas'ta...
       Yobazlar, Aziz Nesin'in sözlerinden yola çıkarak yaptıkları gösteriler sonucunda, 37 aydın insanımızı bir otelde diri diri yaktılar.
       Kabak gene Aziz Nesin'in başına patladı elbet...
       Kimse oteli yakanları, katilleri suçlamıyordu. Basında bile çarşaf çarşaf "Aziz Nesin de tahrik etmeseydi yani" başlıkları yer alıyordu. Gene birileri aşırı tahrik olmuştu.
       Aziz Nesin bir süre hastanede kaldı, bir süre de evinden çıkmadı ve konuşmadı.
       Ve ilk kez tekrar kalabalıklarla çıkacağı tarih belli oldu. Torbalı Kültür ve Sanat Şenliği.
       Yani bizim de konuk olduğumuz festival.
       Akşam Metin'le Beyoğlu'nda bir kafede buluşup eh ömrümüz bu kadarmış diye ağlaşarak çevremizdekilerle helalleştik.
       Çünkü gazeteler günler öncesinden "Torbalı'da gerginlik" diye başlık atmaya başladılar.
       Polis "gelirse koruyamayız" açıklamaları yapıyor. Aziz Nesin de "gidicem işte" diye tutturuyordu.
       Metin, "Aslında 20 yaş dişim ağrıyor, benim gitmemem lazım ama arkamdan korktu da gelemedi diye laf ederler diye gitmek lazım" diyor.
       Ben de ölmek üzere olan akrabalarımı tek tek arıyorum, birinin hasta olduğunu haber alsam "Teyzemin torununun görümcesinin annesi ölüm döşeğindeymiş. Bu yüzden çok istememe rağmen ben gelemiyorum" diye çamura yatıcam ama kimi aradıysam turp gibi...
       Metin'le Torbalı'ya gitmeye ama Torbalı'da değil İzmir'de kalmaya karar verdik.
       Festivalin halkla ilişkilerini yapan Ümit Tunçağ'ı arayıp "İzmir'de de bir iki etkinliğimiz var, biz İzmir'de kalalım Torbalı'ya günü birlik gideriz" mesajı gönderdik.
       Yakınlarımızla helalleştik ver elini Torbalı...
       Havaalanından bizi bir araba aldı.
       Arabada çıtımız çıkmıyor. Camdan, yanımızdan hızla gelip geçen ağaçlara bakıyor, belki de hayatımızın son gününün tadını sessizce çıkarmaya çabalıyorduk.
       Bu arada, Aziz Nesin'in konuşma yapması valilikçe engellenmişti. O da Torbalı'ya katılımcı olarak gelirim diye itişmişti dönemin yöneticileriyle...
       Yani gerginlik hala sürüyordu.
       Festival meydanından önce inmek istedik taksiden. Tepemizde polis helikopterleri uçuşuyordu.
       Şehrin her yanında çevik kuvvet hazırdı...
       Terör yıllarında öğrenci olmanın getirdiği tecrübe ile bir iki kahveye gidip nabız yoklamak istedim. Kahvedekilerden çoğunun festivalden bile haberleri yoktu.
       Pazar yerinde halka ajitasyon çeken bir yobaz bulursak tüyeriz ihtimali de pazarı gezdikten sonra ortadan kaybolmuştu.
       Torbalı her zamankinden daha sakindi...
       Söyleşi Torbalı'nın ortasındaki bir parkta yapılacaktı.
       Masanın arkasına geçtiğimizde bir de baktık 20'ye yakın katılımcıdan hiçbiri yok.
       Koca koca gazetecilerin ve yazarların kiminin dişi ağrıyormuş, kiminin teyzesinin torununun görümcesinin annesi ölüm döşeğindeymiş.
       Masanın arkasında bir Metin, bir ben, bir de Yeni Asır'dan bir abi...
       Önümüzde bizi her an yakma potansiyeli taşıyan bir kalabalık. Ve en önde de Aziz Nesin...
       Yusuf Yusuf makamında söyleşiye başladık. Yeni Asır'daki abi konuşurken Metin'le birbirimize gaz veriyoruz. "Açık hava oğlum, nasıl olsa bizi burada yakamazlar" diye...
       Daha cümlem bitmemişti ki parkın kenarındaki otlar tutuştu.
       Alevler cayır cayır üstümüze geliyor.
       Söyleşiyi bıraktık gülmeye başladık. İtfaiye gelip yangını çarçabuk söndürdü ama bizde söyleşi yapacak hal kalmadı. Yarım saat daha geyik muhabbeti yaptıktan sonra ver elini İzmir...
       Şimdi durup dururken bu hikayeyi anlatmadım elbet.
       Perşembe günü Leeds United - Galatasaray maçını izlemeye gidiyorum.
       Eğer dişim ağrımaz veya teyzemin torununun görümcesinin annesinin başına bir iş gelmezse Leeds'teki maçı seyredip sizler için yazmam istendi benden.
       Ah keşke annemin sözünü dinleyip berber olsaydım.
       Berberlik gazetecilikten daha tehlikesiz bir meslek. En azından traş yapan için bir tehlike yok.

Başarılı Fevzi’nin tost - iti

     
  • Uyunmayacak. Ne zaman uyusam aynı rüyayı görüyorum. Halilagiç bana geri pası atıyor.
  • Beni alkışlayan seyirciler tespit edilecek hepsinin evine tek tek gidilip elleri öpülecek. (Fevzi'ye not: Bunu yaparsan beni de yanına al. Bir Fenerbahçeli olarak bu centilmen taraftarların elini ben de öpmek istiyorum. Bizimkilerin Rüştü'ye yaptıklarından sonra bu şart oldu, şart.)
  • Geri pas vereceklerin kulüpten yazılı izin almaları istenecek.

    Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr