Amsterdam'a yıllar önce bir kez daha gitmiştim. Daha doğrusu otomobille yaptığımız bir Avrupa turu sırasında ş""öyle bir uğramıştık.
Aklımda sadece kanal turları, her sokak başı rastladığımız gay barlar. Eğri büğrü binalar, gay barlar, büyük sarı tahta takunyalar ve gay barlar kaldı... Eşlerimizi hayli korkutan bu tur sırasında başımıza bir kaza bela gelmedi çok şükür ve Amsterdam'dan sağ salim ayrılıp İngiltere'ye geçmiştik.
* * *
Bu Amsterdam'a ikinci gidişim.
Üstelik bir turla gittim Amsterdam'a...
Yorucu bir yolculuktan sonra sabaha karşı Amsterdam'a vardık ve rehberimiz Hasan Bey otobüste akşamki tur programını açıkladı:
"Erotik tiyatro turu."
Herkes çok yorgundu ve kalabalık bu davetten pek memnun kalmamıştı.
Çünkü rehbere yarım ağızla şu sorular soruluyordu:
"Biz çok yorgunuz ama gene de bilgimiz olsun saat kaçta?"
"Onca yorgunluğun üstüne değer mi acaba? Saat kaç demiştiniz?"
"Valla biz gelemeyiz herhalde. Benim bey çok yoruldu ama saat kaçta?"
* * *
Şekspir kadar olmasa da tiyatroya bulaşmışlığımız var. İki oyunum babalar gibi sergilenmiş sahnelerde. Bir sürü oyuncuya stand - up yazmışız...
Üstelik her gittiğimiz ülkedeki kapalı gişe yapmış bütün tiyatro gösterilerini izlemişiz.
Operadaki Hayalet, Cats, Grease yenilmiş yutulmuş bir tek cümlesini bile anlamadan.
Eh Belma da konservatuvar tiyatro mezunu olunca böyle bir davete icab etmememiz ayıp olur düşüncesiyle biz de yarım ağız bir soralım dedik?
"Bugün hiiç tiyatro seyderecek halde değiliz ama saat kaçta demiştiniz?.."
* * *
Akşam buluşma noktasında in ve cinin Ajax'la top oynamasını beklerken mahşeri bir kalabalıkla karşılaşmamızdan belliydi bu işin altından bir çapanoğlu çıkacağı...
Başta biz olmak üzere British Museum'a bedava tur düzenlense yerinden kıpırdamayacak olan o yorgun kalabalık gitmiş; yerinde duramayan enerjik bir topluluğa dönüşmüştü.
Aslen Amsterdamlı ve Hollandalı olan tur otobüsünün şoförü bile oradaydı. Mahreşi kalabalık olarak yola döküldüğümüzde Amsterdam gene bir nümayiş başladı diye tedbirini almıştı bile. Yol kenarlarındaki polislerin kalabalığımıza bakıp gecenin bir vakti niçin yürüyüş yaptığımızı anlaması biraz uzun sürdü.
Bu kadar kalabalığı görmüşken kokain satmaya çalışan Surinamlıların arasından "No thank you we are smoking only" diyerek geçtik. Peşimizdeki bizden de kalabalık Surinamlı kokain satıcıları dağılmayınca bir iki tanesine "I'm from FBI narcotie departmen" dedim de sayıları azaldı çok şükür...
* * *
Az sonra Kırmızı Fener Sokağı denen yere geldik.
Dükkanlarda Galatasaray forması satılmasına üzülen bir Fenerli olarak bir sokağa ismimizin verilişine önceleri sevinmiştim doğrusu.
Lakin sokağa girince sevincim yarım kaldı.
Evlerin caddeye bakan taraflarında vitrinler vardı ve yüzlerce çıplak kadın bu vitrinlerden kalabalığa gel gel işareti yaparak okeye dördüncü çağırır gibi erkekleri çağırıyordu küçük odalara...
Tur kalabalığının arasında olan ve "biz tiyatroya gelmeyiz sokaklarda dolaşırız" diyen iki türbanlı hanımı aldı mı bir düşünce!..
İçeri girsen bıyık, sokakta dolaşsan sakal durumu...
Sokakta kısa bir tur yaptıktan ve sayıca (özellikle erkek nüfusta bir süre sonra gözle görülür bir azalma oldu) azaldıktan sonra erotik tiyatro denen kırmızı neonlu binaya geldik.
İçeri girdiğimizde perde henüz kapalıydı. Kadınlı erkekli ve Koreli büyük bir grup vakar içinde oyunun başlamasını bekliyordu. Biz de sessizce yerlerimize oturduk. Hatta biz biraz daha iyi görebilmek için rehberin "Sakın öne oturmayın sizi sahneye çekerler" uyarılarına aldırmadan salonun ön tarafına geçtik...
Az sonra müzik başladı perde açıldı... Sahneye çıkan kırbaçlı bir hatun öndekilere kamçısını şaklata şaklata Şekspir'den soneler okumaya başladı. Daha doğrusu biz öyle olmasını umut ettik ama kadının niyeti kötüydü. Bir süre sonra kalabalığın içinden adam aramaya ve sahneye çekmeye başladı. Kazayla elimden tutup sahneye çıkartır diye yıllarca Huysuz Virgin şovuna bile gitmemiş olan benim halimi varın siz hayal edin artık.
Muhtemelen Küba dolaylarından olan kadın dansçı sahneye çıkardığı erkek kalabalıkla bir süre dans ettikten sonra edep yerinden bir muz doğurdu...
Bizim gibi muzun kilosunun bilmem kaç lira olduğu ülkeler için her evde bulunması gereken bir kadın diye düşünüyordum ki kadın bu muzu soyup erkeklere yedirmeye başladı. Ama muzun bir tarafı kadının edep yerine sabitlenmiş olarak.
Seyircilerin karnı doyduktan sonra şovun ikinci kısmına geçildi.
Bu kez kılıçlı bir kadın ve erkek sahneye çıktı. Biraz dövüştükten ve kılıç şakırdattıktan sonra kadın yenildi.
Erkek yenilen kadından üstündekileri çıkarmasını istedi. Kadın soyunurken adam da soyundu ve cenk, yerdeki döner minder üzerinde devam etmeye başladı.
Hem de bütün açıklığıyla...
"Tiyatrosever" kalabalık herhalde bu sahneden sonra ayaklanır ve ufak ufak çıkış kapısına yönelir diye korkuyla arkama baktım. Çok şükür henüz bir hareketlenme yoktu. Bu arada adam ve kadın Almancamıza büyük katkıları olan porno filmlerde gördüğümüz ne varsa yapıyordu.
Kadın yenilen pehlivan güreşe doymaz hesabı adamın gitmesine bir türlü izin vermiyordu.
Biz ise işe entelektüel bir hava verebilmek için oyunun Dario - Fo tarafından yazılmış olabileceğini tartışırken üçüncü perde başladı.
Rehberimiz içeri girerek Kırmızı Fener Sokağı'nda başıboş dolaşan türbanlı hanımları bulmamız gerektiğini söyleyip dışarı çıkmamızı istediğinden bu oyunun Devlet Tiyatroları'nın repertuvarında yer alabileceği günleri hayal ederek dışarı çıktık...
Türbanlı hanımlar hasarsız olarak bulunduktan sonra rehberimiz bizleri erotik bir komedi gösterisine götürebileceğini ama yorgunsak otele de dönebileceğimizi söyledi.
Kalabalık hep bir ağızdan bağırdı...
"Yorgun değiliz."
Orhan Pamuk'un tost - iti
* İbrahim Tatlıses'e şarkı sözü yazılacak ama önce soyadımı değiştirmem lazım. Aysel Gürel'e inat Orhan Gürel yapılacak.
* Eğer dişe dokunur bişey bulamazsam doğalgaz faturası şarkı sözü olarak yutturulacak. Nasıl olsa okuma yazma bilmiyor.
* İbrahim Tatlıses hayatını yazmamı istiyor. Nişantaşı'na taşınırsa neden olmasın.
* Serdar Ortaç da şarkı sözü istiyor. Japonca bilmediğim öne sürülerek teklifi reddedilecek...
Yazara E-Posta: g.mujde@milliyet.com.tr