Gazeteciliğin kolay gibi görünen ama esasen en zor işlerinden biridir söyleşi yapmak. Dışarıdan bakınca aman ne keyifli, elinde üç beş soru bir ünlüyle karşılıklı oturup sohbet etmek sanılır. Terapide de aynı yanlışa düşülür. O da sohbet gibi algılanır. Oysa her ikisi de dertleşmek, hasbıhal etmekten uzaktır. Her ikisi de öncesinde hazırlık gerektirir. Profesyonel dinleme şarttır. Öyle arada kafanızdan başka şeyler geçirerek dinlemezsiniz karşınızdakini. Can kulağı esastır. Hepsinden önemlisi soru sorma sanatı iyi bir birikim gerektirir. Zekâ da şarttır bana kalırsa.
Ne yazık ki bugün basında çıkan söyleşilerin çoğunun tadı tuzu yok. İyi hazırlanılmamış, sade suya tirit sorular, hal böyle olunca verilen keyifsiz cevaplar… Peki, iyi bir söyleşi nasıl olmalı? Bu konudaki ustam, mesleğe yanında başladığım Duygu Asena. Bu hafta 80’li yıllarda yaptığı söyleşilerden oluşan “Zamana Değen Sorular” adında bir kitap çıktı Doğan Kitap’tan. İnci Asena’nın isteğiyle kitabın önsözünü yazdım. Önsözde Duygu Asena’nın söyleşi matematiğini onun sözleriyle beş maddede topladım:
- Söyleşiye, hazırlanıp gidin. Sınava çalışır gibi. Konuşacağınız kişiyle ilgili tam donanıma sahip bir halde.
- Söyleşi yaparken, sorgu hâkimi gibi davranmayın. Sorularınızı tatlı tatlı sorun. Ama karşınızdakine kendinizi sevdirmek için, zor sorulardan kaçmayın. Cevabı alamadığınız takdirde gerekirse aynı soruyu farklı cümlelerle defalarca tekrarlayın.
- Bazen sizin sorduklarınızı cevaplamak yerine, söylemek istediklerini anlatırlar. Buna elbette izin verin ama sorunuzu unutmayın, ondan vazgeçmeyin.
- Soruyu sorduktan sonra, söyleşi yaptığınız kişi sizi cevaplarken, bir sonraki sorunuzu asla düşünmeyin. Onu büyük bir dikkatle dinleyin. Çoğu zaman, en güzel cevaplar sizin hazırladıklarınıza değil, konuştuğunuz kişinin verdiği cevaptan türettiğiniz sorulara gelir.
- Unutmayın, iyi söyleşi, kaseti deşifre ettikten sonra başlığı bulduğunuz değil, başlığın söyleşi esnasında ortaya çıkıp size ‘başlık benim’ dedirttiği söyleşidir. Söyleşi boyunca kaç başlık yakalarsanız, o söyleşi o kadar iyidir.
“Zamana Değen Sorular”da yer alan söyleşilerde bu beş maddenin de hakkını veriyor Asena. Bu bakımdan kitap, genç gazetecilerin başucu kitabı olma yetkinliğinde. Okur için önemi ise 80’li yıllarda farklı alanlardan 24 kişiyle yapılmış birbirinden güzel söyleşiler okuma şansı… Kitabın önsözünde de belirttiğim gibi; çalışkanlığını zekasıyla harmanlayıp sorduğu sorularla insanı son derece güçlü bir şekilde analiz ediyor Asena. Söyleşi yaptığı kişinin gerisinde durabiliyor, kendini değil onu ön plana çıkarıyor, en zor söyleşi kişisinden bile, hâlâ hiç eskimemiş altı kırmızılarla çizilesi cevaplar alıyor. 46 yaşındaki Fatma Girik, 39 yaşındaki Kadir İnanır, 33’ündeki Sezen Aksu, 48’indeki Metin Akpınar… O vakitler nasıl düşünürmüş? O dönemler neler gündemdeymiş? Bunları öğrenmek de cabası… Sadece iyi söyleşiler yapmakla kalmıyor Asena, toplumda rol model olmuş kişilere, kadın erkek eşitliği konusunda sorduğu sorularla, aldığı aklına yatmayan kimi cevaplara yaptığı itirazlarla (Atıf Yılmaz’a “Ben bu fikre hiç katılmıyorum. Ne demek bu Allah aşkınıza?” diye kafa tutarak misal ) kadınlık bilgimize bugün bile büyük katkılar sağlıyor. “Zamana Değen Sorular”, 80’ler Türkiye’sinin siyaset, sanat, politika, futbol, edebiyat arka planını çok renkli ve çok sağlam bir şekilde ortaya koyuyor aynı zamanda.
İyi söyleşiler okumak isteyenler… Soru sorma sanatını merak eden genç gazeteciler… 80’leri ve Duygu Asena’yı özleyenler için bir kahve içimi mutluluk “Zamana Değen Sorular”. Köpüklü, lezzetli, tadı damakta kalan… 24 kallavi fincanda.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024