Edebiyat tarihinin skandallar kraliçesi olarak bilinse de Proust’a göre Fransa’nın en önemli kadın yazarı. Ayakları üzerinde durabilen, yalnızlığıyla barışık kadınları, onların aşk ve cinsellikle ilgili sorunlarını kaleme alan. Kadın özgürlüğü için verilen mücadelenin en sivri figürlerinden biri: Sidonie Gabrielle Colette! Colette’in 81 yıllık yaşamının ilk 32 yılına denk düşen dönemini anlatan Wash Westmoreland imzalı biyografik film “Colette” bu hafta vizyona girdi.
Colette’in 19 yaşıyla başlıyor film. Güney Fransa’nın taşra kasabalarından Saint Sauveur’de doğan, köylülerin saçlı kız diye çağırdığı, iki örgülü, kırlarda dolaşan böğürtlen toplayan genç bir kız. Bir yıl sonra ünlü eleştirmen ve yazar Willy ile evlenip sığamadığı kasabasından kurtularak hayallerinin şehri Paris’e yerleşiyor.
Willy, seçtiği hayalet yazarlara kendi adıyla roman yazdıran biri. Kendisine yazdığı mektuplardan Colette’in yazı kabiliyetini fark edip bu kez hayalet yazarı olarak Colette’i seçiyor. “Claudine” adında bir romana başlıyor Colette. Öyle bilinçli bir yazarlık değil, maddi sıkıntılarını hafifletmek için kocasına verilmiş bir destek olarak algılıyor bunu. Kitap basılır basılmaz büyük ses getiriyor. Kitapçıların önünde kuyruklar oluşuyor. Herkes Willy’nin bu başarısını (!) konuşuyor. Katıldıkları davetlerde etrafı hayranlarıyla çevriliyor. O günlerde kitapla gelen para pul ve şöhretli bir adamın karısı olma duygusu yetiyor Colette’e. Ne var ki bunun bir bedeli var. Paranın suyu kesilmesin diye Willy, onu “Claudine”in devam romanlarını yazmaya zorluyor. Gün geliyor odaya kilitliyor Colette’i. Yazmadan çıkamayacağını bildiğinden oturup sayfalarca yazıyor Colette. Yeni yazdıkları da kitap dünyasında fırtınalar koparıyor. Kitaplar tiyatroya uyarlanıyor. Claudine adında kremler, parfümler, briyantinler, yelpazeler, korseler çıkıyor. Claudine bir simge haline geliyor Parisli kadınların bayıldığı.
O günlerde cinsel kimliğini sorgulamaya başlıyor Colette. Kadınlarla birlikte olmaktan hoşlandığını fark ediyor. Willy, Claudine serisinde yazmak kaydıyla Colette’in bu yeni deneyimine izin veriyor. Bir süre sonra uzun yıllar hamiliğini yapacak Missy diye anılan Matmazel Belbeuf ile tanışıyor Colette. Aralarında büyük bir aşk başlıyor. Bu ilişkiyle birlikte Colette hayatını da sorgulama sürecine giriyor. “Claudine” kitaplarını yazanın Colette olduğunu ilk anlayan Missy oluyor ve onu bu esaretten kurtulması için teşvik ediyor. Colette bir adım atıyor ve Willy’ye bundan sonraki romanı çift imzalı yayımlamayı teklif ediyor. Ama bu teklif kabul görmüyor. Kendi olma sancılarını başlatıyor bu ret cevabı. İmzasıyla var olamayacağını anladığından olsa gerek dansa veriyor kendini. Başarısını kimseyle paylaşmak zorunda kalmayacağı bir alana. Sahneye çıkmaya başlıyor. Moulin Rouge’daki bir gösteride tek göğsünü açınca kıyametler kopuyor. Neredeyse taşlanıyor. Ama o yılmadan devam ediyor gösterilerine. “Paris beni kabul etmezse başka bir yere giderim” diyerek. Bu kararlılık, Willy’nin tüccar kafasıyla aldığı bazı kararlar, annesinin ve Missy’nin teşvikleri onu kapağında Colette imzasının bulunduğu kitaplar yazma mücadelesine sokuyor. O kitapları ben yazdım deme tutkusuna...
Film biraz da bu mücadelenin hikâyesi aslında. Bir yazarın kendi imzasıyla kitaplarını yayımlama özgürlüğüne kavuşmasının, bu süreçte bir kadın olarak kendini, özgürlüğünü keşfetmesinin. “The Wife”ta Glenn Close’un canlandırdığı, kocasının adıyla kitaplar yazıp sonunda onun Nobel’i alışını ve bu süreçteki bencilliğini izleyip isyan eden Joan karakteriyle, Keira Knightley’nin Colette karakteri birbirini andırıyor. Ama Joan, ilk günden itibaren kocasına kaptırdığı imzasının acısını çekerken, Colette başlangıçta bu durumdan pek de rahatsızlık duymuyor. O Paris’i ve kadınlığını özgürce yaşamanın derdinde. Sonradan dert ediniyor imzasını. Ve zaman içinde o imzanın hakkını da fazlasıyla veriyor. En başarılı romanı olan, Parisli koket bir kızın öyküsünü anlattığı “Gigi”yi 72 yaşında yazıyor. Bir kadın yazarın kendi imzasına kavuşma savaşının anlatıldığı “Colette”, bu açıdan önemli bir film. Kadının varoluşu temasıyla da ayrıca önemli. İzlemenizi isterim.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024